“Şimdi ise dalında taş yemiş elmaya benzetiyordu kendini. Oğlunun, kafasına taş vurur gibi laf söylemesini hazmedemiyordu.”
Altını çizerek okuduğum kitaplardan biriydi Ethem Baran’ın “Evlerimiz Poyraza Bakar”ı. Hani elimden gelse kitabın kapağını da çizecektim adından dolayı. “Bozulmayan Yazı” adlı hikâyenin Mahir Usta’sının ruh hâlini anlatan “dalında taş yemiş elma” benzetmesi, sıradan bir hayat sahnesini belirginleştirme becerisiyle yazara ve söze olan saygımı bir kat daha artırmıştı. Bu cümleyi okumadan önce epey taş yemiş veya yiyenleri görmüş olmalıyım ki –tuhaftır- okuyunca da kocaman bir taş yemiş gibi oldum. Ve hayata bir cümlenin objektifinden bakarak ne kadar da fazla gözleme ulaşılabileceğini gördüm. Bir de, taş yemek yetmiyormuş gibi, sonrasında –taşın hırçınlığına ve büyüklüğüne göre- ya eklenen bir yarayla dalda kalma çaresizliğini ve tepkisizliğini ya da dala apansız veda edip yerlerde sürünmenin acısını yaşamak vardı işin ucunda.
Etrafınıza bakın! Göreceksiniz siz de elinde, dilinde, gözünde taşla gezen insanları. Onların hayatlarına benzemeyen ne varsa o taşlarla hırpalayarak kendi hırpalanmışlıklarına, kıvrımları düzleştirip otoyola döndürdükleri zihinlerine, kötümser gözlerden devraldıkları kibirli ve alaycı bakışlarla gözünüzdeki feri kendi donuk bakışlarına benzetmeye adamışlardır, ömür diye onlara sunulan kutsal hediyeyi.
Bedensel engeli olana merhamet, zihinsel engeli olana merhametle karışık tiksinti; yaşlıya saygı gösterme kılığında artık işe yaramaz olduğunu hatırlatma; filancanın çocuğunun karnesindeki zayıflarla kendi çocuğunun başarısını ikiye, kendi anne babalığını bilmem kaça katlama; kabalığını aşırı kibarlıkla perdeleme kurnazlığı; onun evinde de bu koltuk takımından olsun ve benim tavsiyemle alınmış olsun yolgöstericibencilliği; burnum, herkesin hayatına sokabilecek kadar uzasın ama Pinokyo da değilim canım üsttenbakıcılığı; ben evliyken etrafta nasıl bekar insanlar olur, ay yazık tek başına yaşanır mı bir can yoldaşı olsun bundabenimdepayımolsunpervasızlığı; karşısındaki insanın yaşını, konumunu, zekasını hiçe sayan ve her fırsatta öneri cümleleriyle onu boğan önerikuskunluğu…
Saydıkça öfkelendiren ve uzamasına daha fazla katlanılmayan bu listenin baş (kıç!) rol oyuncularının her biri, dalında kendi doğasını yaşamaya çalışan olgun insanların hayatına kendilerini fırlatan taşlar. Oysa derler ki, taşın makbulü yerinde ağır olanı.
Bu insanlar keşke bilseler, şu dördüncü günü olmayan dünyada kurulan en iyi insan ilişkilerinin insanın doğasına saygı duyulan ortamda gerçekleştiğini. Aşırı merhametin kibir, aşırı kibarlığın kabalık, aşırı sözün sözsüzlük; yerinde bir bakışın yara bandı, yerinde bir kabalığın neşe kaynağı, uzun bir suskunluğu taçlandıran birkaç sözcüğün gönül ferahlığı olduğunu bir anlasalar…
Ne demiş usta şairlere özenen acemi bir şair:
Elma olmak da ayıp değil,
Taş olmak da.
Hatta elmanın hatırına
Yerinde kalabilmek de ayıp değil.
Bütün mesele yerindeki ağırlıkta!
NOT: Taş yaralanmaz, siz elmaya göz kulak olun.
edebiyathaber.net (2 Ocak 2023)