Türkiye’de, ekonomik gelişme ve büyümeyi sağlamak için en büyük koz olarak inşaat sektörü görüldü. Ancak bu sektörün sağlıklı ve kalıcı bir ekonomik büyüme yaratamadığına dair pek çok araştırma ve inceleme görmezden gelindi. Nihayetinde şehirler, inşaat projelerinin arazisi haline geldi.
Bir Şehri Yok Etmek adlı yeni kitabıyla Emine Uşaklıgil, bu acı verici durumu afişe etmeye İstanbul’dan başlıyor. Önsözde kaleme alınan cümleler, yazarın kitaba bürünen isyanını açık bir dille anlatıyor: “Yaklaşık bir yıl önce İstanbul’un özgün dokusunu, tamamen kaybetme sürecine hızla sürüklendiğini anladım. Bir İstanbullu olarak bu noktaya nasıl ve neden gelindiğini anlamak, anladıklarımı da paylaşmak bana zorunlu göründü. Bu kitaba ilk adım öylece atıldı. Kuşkusuz şehirlerin değişmesi ve evrilmesi kaçınılmazdır. Fakat bu zorunluluk, şehrin yöneticileri ve sakinleri için, pazarlanan bir metadan öte anlam taşımayan şehrin ruhunu da tehlikeye atmış olur. İstanbul’un başına da bu geldi. Kuşaklar boyunca yağmalanan İstanbul’da yap-satçılıktan başka bir model hayal edilemedi. Bugünse yap-satçılık modeli devlet eliyle bambaşka boyutlar kazandı, küresel pazarda hoyratça pazarlanan İstanbul artık şehir olmaktan çıkmak üzere.
“Kentsel dönüşüm” namı altında İstanbul’un altını üstüne getiren faaliyet, şehri bir şantiyeye dönüştürdü. Bu süreç engel tanımıyor: Yeşil alanlar, ormanlar, tarihî miras, şehrin belleği ve hatta geleceği durmaksızın yağmalanıyor. İstanbul yıkıcı bir depremi bekleyedursun, geçirmekte olduğu dönüşümün etkisi tahrip edici bir depremi aratmayacak nitelikte. Ne var ki zecri tedbirlerin önünü açan Afet Yasası olarak bilinen kanunun asıl amacı inşaata dayalı ekonomik büyüme modelinin önünü açmaktan ibaret. Böyle olunca, ciddi deprem riski altındaki bölgelere pek uğramayan “dönüşüm”ün gerçek deprem tehdidini bertaraf edebilmesi de mümkün değil. Ortaya çıkan tablo açık: “Kentsel dönüşüm” çerçevesinde hayata geçirilen faaliyetler engel tanımıyor. Zira her adımda engelleri bertaraf eden yasal kalkanlar oluşturuluyor. İstanbullular ise kendilerini savunabilecekleri ve seslerini duyurabilecekleri araçlardan yoksun. İstanbul yasalarla şekillendirilmiş bir depremle yıkılırken İstanbul’u İstanbul yapan insanlar İstanbul’un ve bütün şehirlerin mutlak hâkimi TOKİ ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ikilisi karşısında şimdilik çaresiz.
“Nasıl bir şehir, nasıl bir Türkiye?” sorusuna sadece onlar karar veriyor. Mahallelerini kaybeden bir şehir zamanla kaybolur gider. Çünkü bir mahalle ölürken şehir ona içeriğini veren özgün bir parçasını kaybetmiş olur. 2002’den bu yana İstanbul’da giderek hızlanan yağmalama sürecini anlayabilmek için, yok olma sürecine girmiş olan mahalleleri incelemek gerekiyordu. İstanbul’da olup bitenlerin tamamını kapsayacak bir çalışma olanaksız olduğuna göre, deneme tahtası hüviyetini kazanmış mahalleleri saptamak, mahallelilerle, muhtarlarla sohbet etmek iyi bir başlangıç olabilirdi.”
Yüzyılların, sayısız medeniyetin, zamanın yadigarı İstanbul’dan geriye ne kalacak? Bunu engellemek mümkün mü? Göreceğiz!
EMİNE UŞAKLIGİL, Vichy (Fransa) doğumlu. Paris Institut d’Etudes Politiques mezunu. İcra ettiği meslekler muhteliftir. Gazeteci (Ayrıntılı Haber, Cumhuriyet, Yeni Yüzyıl, NTVMSNBC internet sitesi), yönetici (Cumhuriyet, IBS danışmanlık şirketi), televizyon ve sinema prodüktörlüğü (Onat Kutlar ile İstanbul Film Ajansı, Mediamiks), internet yayıncılığı (bir dönem internet üzerinden yayınlanan AB Mektubu), sinema işletmeciliği (Alkazar Sineması), simültane çevirmen, çiftçi (Ege’de zeytincilik) ve 2011’de yayınlanan Benim Cumhuriyet’im ile yazarlık.
edebiyathaber.net (17 Mart 2014)