Karanlığın içinde bir şarkı mırıldansak
Sanki bir bardak boydan boya çatlayacak
Veya bir şarkının içinde karanlıksak
Bilemeyiz hangi nota uçurumdan atlayacak
Bu dizeler Emre Polat’ın Mühür Kitaplığı’ndan çıkan “Vukuat Vardiyası” adlı ilk şiir kitabından. Edebiyatseverlerin çok yakından tanıdığı Mühür Dergisi’nin kardeş kuruluşu olan Mühür Kitaplığı, kuruluşundan bu yana önemli ve nitelikli kitaplara imza atıyor. Daha doğrusu Mustafa Fırat ile Berna Olgaç’ın kendi kişisel gayretleri ve özverileriyle serpilip büyüyen, büyüdükçe de yeni genç seslere öncelik veren önemli bir yayınevi konumunda.
İşte Emre Polat da bu genç yeteneklerden biri. “Vukuat Vardiyası”nın bana ulaşmasıyla Gezi Parkı Direnişi’nin başlaması aynı günlere denk geldiği için şiirlere çok fazla yoğunlaşamadım. Yeni bir şiirin ayak seslerinin yaklaşmakta olduğunu notlarıma ekleyip kitabı “geniş zamanlarda okunacaklar” bölümünde ilk sıraya koydum.
“ Bir Aşkın Bitmesi” ya da – Bir Aşkın Başlaması’na istinaden- yan başlıklı şiirle giriyorum kitabın evrenine. Dünle, anılarla ve eski fotoğraflarla yüzleşerek yeni bir aşkı arama eşiğindedir şair. Oysa gerçeklikler yanılgılarla çarpışmakta ve her şeyi göze alabilecek bir cesaretin oluşma biçimi aşkın bitirilme sürecini tanımlamayla gerçekleşecektir. Bir sürü neden bir sürü ayrıntı giriyor araya. Hepsi kanıtlanamamış varsayımlar gibi durur orta yerlerde. Hiç kimse aşkın bitişi ile ilgili konuşkan bir dile sahip değildir. Ve “kimse tam olarak neden bittiğini bilmez aslında bir aşkın” ama rivayet odur ki, “başka birinin varlığı” daha çok dillendirilir. Zaman ve mekân aidiyetleri, ayrılık kavramının şekillendirdiği yeni görevlerin gölgesinde yeniden tanımlanmaya çalışılacaktır. Geleceğe ait bütün belirleyici idealler, yaraların yeni yaralarla tamir edilemeyeceğini kanıtlamıştır çünkü.
Gittiğin gün kurşuna dizilecek Lorca
Neruda sürgün edilecek ve bakamayacak Aragon Elsa’nın gözlerine
Şairin kendinden önceki şairlerle özdeşlik kurması, şiirine ve duygularına tanıklıklar yaratma diye de düşünülebilir. Söz konusu duygudaşlığı, evrensel bir gerçekliğin ve insanlık yazgısının iç içe geçmiş hallerini metinler arası ilişkilerle konumlandırmak, sözün/sözlerin tarihsel arka planına bir göndermedir. Söz ve eylem birlikteliğinin kurulması okuyucu dikkatini de bir o kadar geriye götürür. Dize sıçramalarıyla ortaya konan düşünce, bellek tazeleme diye de adlandırılabilir. Lorca, Neruda ve Aragon bağlamında duyguyu güçlendirme biçimi de şairin savrulma iklimiyle düz orantılıdır. Hatta giden sevgiliye suç işleyecek alanları ve eylemleri yaratacak kadar. Bu biraz da biten bir aşkın tüm sorumluluğunu karşı tarafa yıkma durumu. Ki, şair kitap boyunca bu davranışı sürekli sergilemekten geri durmuyor.
Sizi göğsümde fazla büyütmüşüm anladım
Artık özgürsünüz işte
Bas bas bağırıyor harfler kelimelere
Burada özgür kalan kim? Şairin bizi yanıltma eylemine sessiz mi kalalım yoksa yüzüne karşı bağıralım mı? Sen diye. Ustaca bir kurgunun tarafı olmaktan çok yazılmış metne sadık kalmak, ortalama bir okuyucunun işi. Düşünce evrenini zorlayan imgeler yaratmak da şairin. Kendine biçtiği rolde figüransız kalmamak için belirli nesneler ve olaylar üzerinden örgütlediği sözcükleri alışılmış kalıpların dışına atmakla başlıyor işe şair. “Vukuat Vardiyası” bu anlamda enteresan figürler sunuyor okuyucuya. “Elleriniz ağır yaralı bir superisi” özellikle seçtiğim bir örnek değil, onlarcası mevcut. Sözcüklere harakiri yaptıran bir şiir algısı ile karşı karşıyayız. Uzun bir yola hüküm giymekse niyetiniz işte size başka bir örnek:
Bir gün hep bir ağızdan açığa çıkar sırlarınız
Unutturmaya çalıştırdığınız faili meçhul cinayetler
Yıkılır, mezarınız olur kan emici surlarınız
İşte o gün gözü kapalı terazili kadın
Bize de güler
Düşünce pratiği ile eylem mantığının süzgeci şiirler. Anahtarı her zaman paspasın altında bulamıyorsunuz. Belki de tek bir anahtarı da yok bu şiirlerin. Çünkü lirizme ve imgeye farklı kapılardan giriyor şair. Buna rağmen dizelere sinmiş bir gerginlik hali var. Bilmiyorum ama tetik üstünde durmak daha belirgin bir tanımlama olacak. Çizdiği şekillere uzaktan bakan, yonttuğu taşlarda hep umutsuzluk arayan bir ruh dramı. Genç yaşın o bilindik sularında yüzmek gibi. Ergen dönemlerde kırılan duyguların abartılmaya müsait tarafı.
Sosyal konulara duyarlılık, şairin yaşının çok üzerinde ama sağlam dizelerle yer buluyor kendine. Ütopyalar denizinde yüzen bir geleceğin değil, bilimsel evrimini tamamlamış bir gerçeklikler bütününden bakıyor yaşadığı coğrafyaya. Sözgelimi “kalbin kafesini parçaladığı günlere gidiliyor adımlar şiddetli” dizesi ile bir akrabalık kurduğumuzda; kendinden emin bir kararlılığın, geleceği oluşturmakta ne denli önemli olduğu düşüncesine de yaklaşırız. Gezi Parkı Direnişi’nin sürekliliği de işte bu “adımları şiddetli” gençlerin sayesinde oluyor.
Bu konçertoyu, buraları terk edip gitmiş
Bayan Adalet’e ve onun yerine geçmiş
Düzenbazların fark edilmesine adıyorum
“Adalet Peşinizde” şiirinin giriş bölümü bu dizeler. Yasa yapıcı erkin hukuk tanımazlığı üzerine çok sarsıcı bir şiir. Merhamet duygularının devlet eliyle kin ve nefrete dönüşümü. Yalancı belgeler, sahte tanıklar ve yazılmış bir oyunu sahneleyen hukukçular. Avukatlar, savcılar ve hâkimler… Adliye sarayları mı? “Bakışları öne düşüren fildişi kuleler”
Emre Polat, şiirde genç bir ses. Farklı bir soluk aldırıyor şiire. Nurullah Ataç Turgut Uyar’ın ikinci kitabı Türkiyem’e yazdığı önsözde “zarımı T. Uyar için atıyorum” demişti. Eminim ki eleştirmenler, Emre’nin şiiri için de aynı sözü rahatlıkla kullanıyorlardır. Tek eksiği (bana göre) ölü sözcükleri biraz fazla kullanması. Düşünce evreni ile dilsel devrim çelişmemelidir. Öyle ki burada asıl yük genç şairlerin omuzlarında. Dili geriye sürüklemek değil ileriye taşımaktır doğru olan.
Emre Polat, sağlam bir giriş yaptın, yolun açık ola kardeşim…
Ömer Turan – edebiyathaber.net (11 Eylül 2013)