Kitabı ilk gördüğümde her okur gibi önce adına baktım ve bir aşk romanı olabileceği izlenimi uyandırdı bende. Muhtemelen kırık dökük yaşanmış bir aşk diye düşündüm, ki her aşk özel olduğu için hikayeleri de özeldir benim için, nasıl anlatıldığını merak ederek aldım elime. Kapağında koltuğun koluna dokunan gösterişli yüzüklü bir orta parmak ve o narin elin üstündeki böcek merakımı artırdı. Vakit geçirmeden okumalı, bu aşkın içine girerek günlük hayattan biraz olsun uzaklaşmalıydım.
Roman, genç sevgililerin ileride oturacakları evin örnek dairesini gezmeye gitmeleriyle başlıyor. Ankara’nın dört bir köşesindeki çorak tarlalara kondurulan, sahip olmak için yüklüce meblağın gözden çıkarıldığı “seçkin” yaşam alanlarından biri. Yapay gölet, spor salonları, plastik palmiye, bozkırda yaşayıp yaşamayacağı meçhul ithal bitkilerle donatılan korunaklı, konfor alanlarından. Karakterimiz Asuman, sevgilisi Mete’nin aksine köklerine bağlı, yaşından olgun iç dünyaya sahip genç bir kadın. Eşyanın ruhu olduğuna inanması, yaşanmışlıklara verdiği değer, dokunduğu mermeri, tahta döşemeyi hissetmeye çalışmasıyla eski zaman dervişlerini anımsattı bana. Evet, bu bir aşk hikayesiydi ama Asuman’ın “ev”e duyduğu aşktı anlatılan. Oldukça sürükleyici üslubu ve Asuman’ı kendime yakın hissetmemin de etkisiyle kısa sürede okudum. Elimden bıraktığım anlarda zamanı kolladım, merak ettim olacakları. İki aşkından birinden vazgeçmesi gerekiyordu Asuman’ın. Bu hangisi olacaktı: Mete mi, ev mi?
Kitapta diğer karakterler de güzel işlenmiş, Asuman ve Mete’nin iş arkadaşları, yönetici, kapıcı, müteahhit… Bir boşluk kalmadan kafamızda canlandırabildiğimiz tipler. Kendilerince mükemmel, tek amaçları bu dünyanın tadını çıkarmak olan, her zaman haklı olduklarını düşünen ölümlüler. Belki de hepimiz öyle yaşamalıyız mutlu olmak istiyorsak. Bu dünya Asumanlar için çok zor. Vitraydan sızan ışık oyunları, dokununca parmaklarından ruhuna sızan kadifenin dokusu, apartman kapısının pirinç kulpunu kavrayınca nazik ve davetkâr biçimde onu içeriye aldığını düşünmesi eşyanın hakikatini kavrayan bir kadın olduğunu gösteriyor bize. Tabii ki böyle birinin, nesnelere işlerine yaradığı sürece değer verip sonra düşünmeden çöpe atabilen, hatıralara saygısı olmayanlarla bir arada yaşaması ruhunu ezer.
Yazarın okuduğum ilk kitabı bu. Gerek üslubu gerek konusu gerek karakterlerin işlenişindeki derinlikle çok severek okuduğum bir kitap oldu “En Çok onu Sevdim”. Sırada “Durmuş Saatler Dükkânı” var.
edebiyathaber.net (2 Mart 2022)