En sevdiğiniz ders nedir, diye sorsalar, öğretmen ya da öğrenci fark etmeksizin ortak bir yanıt gelecektir. Boş ders! Bugüne değin çok az sayıda öğrencinin boş geçen dersleri verimli bir şekilde değerlendirdiğini gördüm. Onlar için, öğretmen derse gelememişse aylaklık yapmanın en güzel zamanıdır. Oysaki bilmezler geçen zaman aleyhte işliyor. Bir şey de denilemiyor tabi ki, en nihayetinde çocuk onlar. Şimdi bulunduğum taraftan böyle söylüyorum ama onların tarafında bulunduğum yıllarda sanırım ben de farklı davranmıyordum. Soluksuz inerdik bahçeye elimizde topla. Bir farkımız vardı şimdiki zamanla, sistem tarafından böylesi sıkıştırılmışlığın içinde değildik. Hey gidi yıllar diyerek gelelim kitabımıza.
Renan Özdemir imzalı, Kelime Yayınları etiketini taşıyan “Cetvel Takımı / Boş Ders İtirafları.” Cetvel takımı yani Buket, Duru, Kerem, Mert ve Ahmet… Bu ismi almalarının nedeni ise o gün matematik dersine hepsinin cetvelsiz gelmiş olmaları. Peki ya boş ders? Matematik dersinin ardından gelen Türkçe, o günün boş dersiydi. Müdür yardımcısı Zeynep Hanım her ne kadar sessizce oturun dese de çocuk işte. Sessiz olun deyince sessiz olmuyor! Ama her şeyin de bir sonu var tabi. Haytalıktan yorulunca cetvel takımı oturup kalıyor. Zaman geçirmek içinse Buket “Durun, size bir itirafta bulunayım” diyor. “Geçen hafta başıma bakın neler geldi.” Ve öykü tadındaki itiraflar böylece başlıyor. Buket’in anlattıkları arkadaşları arasında ilgi çekince Duru’dan da anlatmasını istiyorlar. Ardından Kerem sonra da Mert… Ve en sonunda, aynı zamanda kitabın da anlatıcısı Ahmet itiraflarda bulunuyorlar.
Çocukların dünyasında güzel, eğlenceli bir gezintiye çıkarmış yazar. Bu kitabı okuyan çocuk kendinden bir şeyler bulacaktır, görecektir. Eğer bir yetişkin okursa o da çocukluğuna dönecektir. Fakat içerik olarak böylesi keyifli bir kitabın biçimsel olarak eksikleri de var. 87 sayfalık bir kitapta hiç resim yok. Oysa anlatılanları çok değil birer resimle görselleştirselerdi tamamlayıcı olurdu. En azından bölüm başlıklarında içeriğe uygun bir resim kullanılabilirdi. Malum, resimsiz kitaplar çocukların gözünü korkutuyor, ürkütüyor. Gözüme çarpan bir diğer husus ise kitabın kapağından içerdeki sayfalara kadar kâğıttan yapılmış bir uçakla süslenmiş olması. Bunda ne var ki, dediğinizi duyar gibiyim. Bunda bir şey yok da bu tasarımda bir kitap daha var. Geçen yıl Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan “Gece Uçuşları” adlı kitap. ‘Gençlere Çağdaş Edebiyatımızdan Seçme Şiirler’ üst başlığı ile İshak Reyna tarafından derlenmişti. Biçim olarak bu iki kitap aynı. Acaba kapak ve sayfa tasarımını aynı kişi mi yaptı diye düşünsem de kitapların künyesinde farklı isimlerin yazdığını gördüm. Hoş bir rastlantı(!) olmuş diyerek konuyu noktalamak isterim. Fakat Buket’in çelişkili anlatımını da görmezden gelemeyeceğim. “… Hafta sonu berbattı. Pazartesi günü ne yapacağımı düşündükçe karnıma sancılar giriyordu. İki günü çoğunlukla yatakta geçirdim. Annem beni zorla doktora götürmek istiyordu. Ayak direttim. Abim, ‘Ateşi yok. Pazartesi gidersiniz’ diyerek annemi engelledi. Cumartesi sabahı yataktan çıkmak istemeyince, ardından kahvaltı da etmeyince annem beni sürükleye sürükleye doktora götürdü tabi. (?)” / s.20-21
Benzer bir çelişkili anlatım Duru’da da gözüme çarptı. “Abim… Minnoş’u sevenlerden biri de abimdir. Ama o, biraz mesafeli sever. Abim veterinerdir(!) Zaten Minnoş’u bana getiren de odur. Ona abi dediğime bakmayın. Aslında küçük dayımdır. Ama ben ona küçüklükten beri abi demeye alışmışım. Abim daha kapıdan girer girmez, ‘Minnoş kızııım’ diye seslenerek çağırır kedimi. Minnoş yanına gelir gelmez de hemen kucağına alır…” s.33
Abinin veteriner olup da kediyi mesafeli sevmesine mi yoksa eve gelir gelmez çağırıp kucağına almasına mı söz söyleyeyim, ne diyeyim?
Yazar kurguda bu tür hataları yapabilir mi? Belki. Şevkle yazarken çocukların dünyasında yüzerken gözden kaçırmış olabilir. Kaçırmasa iyi ama… Peki, son okumayı yapan arkadaşlar, editörler? Onlar neden görmezler?
Kitap, her şeye rağmen güzel bir kitap, keyifli okunuyor. Kötü örneklerle aynı sınıfa girmemeli. Fakat son dönemde gerek yetişkinler için gerekse de çocuklar için yazılan kitaplarda editoryal çalışmaların yetersiz olduğu görülebiliyor. Editörler ya da editörlük çok tartışılan bir konu olduğu için burada bu konuya girmek istemiyorum. Şu bilinsin yeterli. Okur sayısından sürekli olarak yakındığımız bir dünyada okuyan azınlık daha özenli çalışmaları hak ediyor. Hem de fazlasıyla!
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (8 Mayıs 2017)