Söyleşi: Dilek Atlı
“Bir yönetmenin tutkusu aynı zamanda filmin de tutkusu mudur?” sorusunun izinde yıllara dayalı bir dostluk, yol ortaklığı onlarınkisi… Sinema tarihimizin üstadlarından rejisör Metin Erksan ve isminin önüne yazar, senarist, oyuncu, yönetmen, doktor mesleklerinin sıralandığı Ercan Kesal… Kesal, bir saygı duruşu niteliği taşıyan ve Metin Erksan sinemasına dair derinlikli bir okuma imkanı sağlayan son kitabı ‘Kendi Işığında Yanan Adam: Tanıdığım Metin Erksan’ ile sinema tutkunlarına adeta bir armağan sunuyor. Bu armağan; bir dehanın yaşamından, düşüncelerinden ve elbette ki yapıtlarından parçalarla bütünü görmemizi sağlıyor.
Söz konusu bütünden kasıtsa, Metin Erksan’ın yol arkadaşı Ercan Kesal’ın tanıklığıyla Türk sinemasının rejisör koltuğundan hayata ve sinema perdesine bakış… ‘Kendi Işığını Arayan Adam’ın sayfalarında Metin Erksan’ın rejisör koltuğuna oturuyoruz. Bu defa başrolde Erksan’ın kendisi var, Susuz Yaz ve Sevmek Zamanı gibi kült filmleri var, okur ve yazar Erksan var, düşünen ve zamanının ilerisinde üretim potansiyeline sahip bir zihin var. Erksan’ın kendi ağzından sözleri var:
“İlk defa rahat bir nefes alarak bir film yaptım, o da Sevmek Zamanı’dır!’’
Kitap üzerine Ercan Kesal’la söyleştik.
Bir an için 10 yıl sonraya, 2029 yılına gidelim… Bir üniversite ya da lisenin düzenlediği söyleşidesiniz. Öğrencilere keşfetmeleri ve filmlerini izlemeleri için Metin Erksan’ı, onun hayatına tanıklık etmiş biri olarak anlatacaksınız. Neler söylerdiniz sizi dinleyen o gençlere?
Metin Erksan tutkulu bir insandı. Dünyayı algılayışı, olayları yorumlayışı, geleceğe dair kehanetleri, hepsi! Her şeyi tutkuyla yaşardı. Bu duygu tüm filmlerine de sirayet etmiştir. Onda en hayran olduğum taraf da buydu zaten. “Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk!’’ diyen bir adamdan söz ediyorum. Gençlere ne yaparlarsa yapsınlar, nasıl yaşarlarsa yaşasınlar tutkuyla yapmalarını ve tutkuyla yaşamalarını söylerdim.
‘Kendi Işığında Yanan Adam’ kitabınız ‘Tanıdığım Metin Erksan’ alt başlığıyla okurlara ulaştı. İyi ki tanımışsınız ki onu anlatan bir kitap yazdınız, bunu bir tarafa koyalım. Ama onunla tanışma maceranız büyük bir özgüvenle başlıyor. Yeni kurduğunuz Psikiyatri Merkezi’nin düzenleyeceği söyleşiye davet edeceksiniz ilk defa bir sinemacıyı. Metin Erksan’ı filmleri nedeniyle mi davet etmek istediniz gerçekten yoksa derin muhabbete dayalı dostluğunuzun başlangıcı olacağını hissetmiş miydiniz?
Ama hep öyle değil midir zaten? Bir filme olan hayranlığınız aynı zamanda onun yaratıcısına da hayranlıktır. Filmle birlikte hemen yönetmenini de merak eder, onunla konuşmak, onu izlemek ve ona dokunmak istersiniz. Davetin altında yatan saklı sebep, Erksan’ın dostu, öğrencisi, en azından tanıdığı olabilmenin de bir bahanesiydi. Doğru söylüyorsun.
Sevmek Zamanı… Defalarca izlenecek bir başyapıt… Replikler, sinemaya ait detaylar, hatta psikanaliz okumaları… Kitabın sonunda bu filme dayalı Erksan ile söyleşiniz de yer alıyor. Yine de siz, Erksan’ın Sevmek Zamanı’nı onun gözünden özetler misiniz? Hocamızın Sevmek Zamanı ile ilgili yorumu nedir?
Onunla yaptığım mülakatta asıl olarak şu sorunun peşindeydim: Bir yönetmenin tutkusu aynı zamanda filmin de tutkusu mudur? Şunu anladım ki Erksan’ın kendini en özgür hissettiği ve kendini en iyi ifade ettiği film Sevmek Zamanı’ymış. Diğer filmlerinin birçoğunu yapma nedeni olarak başka bir çok şeyi sıralayabilirsiniz ama bu film için Hoca şöyle diyordu: “İlk defa rahat bir nefes alarak bir film yaptım, o da Sevmek Zamanı’dır!’’
Sizin sinemaya olan tutkunuz ve uğruna göze aldıklarınız (Doktorluğu bırakıp İstanbul’a gitmek, Paris yollarına düşmek) çok eskiye, hekimlik yıllarınıza dayanıyor. Metin Erksan’ın sinemadaki ayak izlerini takip ettiğimiz kitabınızda sizin de sinema ile maceranıza ait detayları öğreniyoruz. Bu sevdanın içinize düştüğü ilk an, anı ya da filmi anımsıyor musunuz?
Galiba hepimizin çocukluk anılarında benzer bir siyah beyaz film hikayesi vardır. Annemin eteğine tutunup Avanos kapalı sinemasında seyrettiğim ilk film. Siyah beyaz bir Yeşilçam filmi. Türküler söyleyen bir kadın. Bebeğini çalıyorlar, çok yıllar sonra çocuğu büyümüş olarak karşısına çıkıyor falan. Büyülenmiş gibi seyretmiştim. Yaşadığımız gerçekliğin dışında fantastik, bambaşka bir gerçek yeniden icat edilebiliyormuş işte! Onu anlamıştım. Ondan sonra da hiç kurtulmadım bu sevdadan.
Metin Erksan, Susuz Yaz filmiyle Türk sinemasını uluslararası platforma taşımış, birçok ödül ve övgüye layık görülmüş, entelektüel, zamanının ilerisinde bir rejisör. Üstelik Türk sinemasına da yeni isimleri cesurca kazandırmış biri. Ama kitabı okuyunca anlıyoruz ki kırgınlıkları ve bundan kaynaklı huysuzlukları var. Doğru mu?
Doğru. Erksan’ın öfkeli ve taviz vermez kişiliği de bunu güçlendirmiştir ister istemez. Ama Hoca hem sansür belasıyla uğraştı her seferinde, hem de yapımcılar tarafından, meslektaşları tarafından boyalı kuş muamelesi gördü. Sinemamıza vaktinden önce gelmiş bir dehaydı bence.
Son olarak, sizin sinemanıza gerek oyunculuk, gerek yönetmenlik, gerekse senaryo yazarlığı olarak Metin Erksan’ın katkısı, izleri ve etkisi nelerdir?
Yeşilçam’ın star sistemini yıktı. Erksan ilk ‘auteur’ sinemacıdır. Modern Türk edebiyatının güçlü eserlerinin nasıl senaryolaştırılacağının örneklerini verdi. Berlin’de aldığı ödülle “Türkiye’de sinema varmış’’ bilincini yerleştirdi yabancıların kafasına. Sinemamızın tüm demokratik örgütlenmelerinde öncülük yaptı. Sadece sinemayla değil sinema tarihiyle de çok ilgilendi, ilham verici yazılar yazdı, ufuk açıcı konuşmalar yaptı.
edebiyathaber.net (31 Ocak 2019)