Eril/dişil enerjide empati ve özgürlük | Burak Soyer

Haziran 27, 2024

Eril/dişil enerjide empati ve özgürlük | Burak Soyer

Jungiyen analist ve yazar Marion Woodman’ın yazdığı “Yaralı Damat”, en az kadınlar kadar erkekler için de önem taşıyan dişil enerji ve “hissetme” işleviyle patriyarkinin zihinde oluşturduğu mükemmeliyetçi durumdan nasıl etkilendiğini sade ve anlaşılır bir üslupla anlatarak yenilikçi bir arayışın kapılarını aralıyor.

Marion Woodman 15 Ağustos 1928’de Londra’da doğmuş. Western Ontario Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olmuş. Sonrasında İsviçre Zürih’te CG Jung Enstitüsü’nde psikoloji eğitimi almış. Yirmi yıldan uzun bir süre İngilizce öğretmenliği yapan Woodman, anoreksiya hastalığı sebebiyle akademisyen kocasıyla birlikte önce Hindistan’a, ardından da Jung’un teorileriyle ilgilenmek için İngiltere’ye gitmiş. Jung’un yakın arkadaşı Dr. E. A. Bennet’den analiz almış ve Barbara Hannah ile birlikte çalışmış. Kitapları yarım milyondan fazla okuyucuya ulaşan Marion Woodman, bunun yanında katıldığı seminer ve atölyelerle dünyanın dört bir yanından birçok kişiye çalışmalarını aktarma imkânı bulmuş. Kendi hastalığından yola çıkarak Jungiyen psikolojinin en zor alanlarından biri olan psişe-beden ilişkisini kapsamlı bir şekilde ele alıp bunun üzerine yoğunlaşan Woodman, en az kadınlar kadar erkekler için de önem taşıyan dişil enerji ve “hissetme” işleviyle patriyarkinin zihinde oluşturduğu mükemmeliyetçi durumdan nasıl etkilendiğini sade ve anlaşılır bir üslupla anlatmış. Marion Woodman’ın Timaş Yayınları’ndan Özgür Ertana çevirisiyle yayımlanan “Yaralı Damat” adlı kitabı da tam olarak bu konu üzerinde şekillenen, Jungiyen psikolojideki kadın ve erkekteki erillik halini inceleyen bir eser.

Kadın ve erkeklerin dünyada eşit olma ihtimalini birbirileri arasındaki ilişkinin önce içlerinde oluşması gerektiğini savunarak başlıyor Woodman kitabına. Bunun yolunun da her cinsin, karşı cinsten gelen talepleri kendi içinde duymasından geçtiğini söyleyen Woodman, her iki taraf için de tamamlayıcı ve zenginleştirici unsurların bu dolaşım sisteminden etkileşim kurduğunu söylüyor. Bu etkileşimi, içinde yaşadığımız çağla ilişkilendirerek klasik ve eski bir söylem olan “karşıtlıkların çekimlerinin” artık rafa kalktığını, bunun yerine ortak insanlık değerleriyle her iki cinsin bir araya geleceğini ifade ediyor. Kişilerin kendilerinin özgür olmadan başkalarının özgürlüğüne izin vermeyeceklerini dile getiren yazar, kavramların tufasına düşmeden o etiketleri üzerimizden atmadan belirli bir eşitlikten söz edilemeyeceğinden bahsediyor.

“Hakiki anlamda yaşanan bir hayat bir dizi doğum kanalına benzer. Bir süre belirli bir şekilde yaşayıp gider, sonra aniden veya yavaş yavaş bir tatminsizlik hissetmeye başlarız. İşimiz artık ilham vermez, bizi yeterince zorlamaz, partnerimiz heyecan verici değildir; eski yol ve yöntemler yeterli gelmez. Psişenin doğal ritimleriyle ilişki kurabilirsek kendimizi içedönük bir ruh halinde, kim olduğumuzdan ve nereye gittiğimizden artık emin olmadığımız bir rahmin içinde buluruz. Eskinin ölümünün acısıyla kalabilir ve geçiş döneminin çarmıhına katlanabilirsek sonunda yeniden doğarız” diyen Marion Woodman, bu yeni düzlem üzerinde süren birkaç yıllık bir keyfin daha sonra yeniden karşıtlıklarla karşımıza çıkacağını belirterek bu karşıtlıkların tekrar birbirinden uzaklaşacağını ve bireyi yeni bilinç seviyesine ulaştırmaya zorlayacağını söylüyor.

İstikametin yönünün bazen aşağıya bazen de yukarıya doğru olabileceğini ifade eden Woodman, bu iniş çıkışın her iki tarafta da doğabileceğini sözlerine ekliyor ve konuyu şöyle özetliyor: “Bu kitap, bir bireyde mevcut olan erillik ve dişiliği, içsel bir ahenge ulaşmaya çabalayan iki enerji olarak ele alıyor ve bunların gelişimine odaklanıyor. Bu enerjileri başkalarına yansıtarak kendi olgunluğumuzdan ve özgürlüğümüzden çalarız. Bu yansıtmaların sorumluluğunu alana kadar gerçek bir ilişki yaşamamız imkânsızdır çünkü sınırlarımızı genişleten yeni olasılıklarla ilgilenmek yerine kendi imgelerimizde takılıp kalırız.” “Yaralı Damat”ın temeline de şu soruyu bırakarak kitap boyunca bahsettiği özgürleşen erillik ve özgürleşen dişilliğin yeni bir kavrama ihtiyacı olduğu sorunuyla okuru konu üzerinde düşünmeye zorluyor: “Onları içinde gömüldükleri eskimiş mitolojilerden nasıl kurtarabiliriz?”

edebiyathaber.net (27 Haziran 2024)

Yorum yapın