“Bütün aşklar küllenir, bütün babalar ölür, bütün hikayeler biter. Birinin yıkıntıların nöbetini tutması gerekir; işte o yüzden, biri hariç, bütün çocuklar büyür.
Bazı ruhlar huzursuzdur, bazı ruhlar rencide. Yedisinde de yetmişinde de. Önce ‘büyümüş de küçülmüş bir çocuk,’ sonra ‘huysuz ihtiyar.’ Evlerden uzak, Sokrates’in izniyle, ‘atsineği.’”
Bunlardan biri Alper Kamu. Beş yaşında.
“Bunlar işe yaramayınca, otuz yaşında beş para etmez bir rezil olarak sürdüğüm mutsuz hayatımı, hiçbir kadının beni hiçbir zaman sevmediğini, bir trafik kazasında felç olduğumu ve kendimi camdan attığımı düşündüm. Olmuyordu. Normalde içimi açan bu tatlı düşünceler nedense bir türlü kesmiyordu. Çaresiz, hayat denen boktan konu üzerine kafa yoracaktım.”
Bazı ruhlar huzursuzdur, bazı ruhlar rencide. Hayat üzerine kafa yormaya yazgılılar. Kafa yormayanların yükünü taşımaya yazgılılar. Gülümsemelerin altındaki yozlaşmayı, sırt sıvazlamaların ardındaki keskin bıçağı, ‘hayata pozitif yaklaşalım’ların ardındaki mutsuzluk ve acı bataklığını görmeye yazgılılar.
“… bazılarının dediği gibi önce söz var idiyse, bu bir sözcükten ziyade bir ünlem olmuş olmalı diye düşündüm; yabanıl bir acı nidası.”
Başka işleri de var Alper Kamu’nun elbette. Cinayetlerin, anılara gömülmüş aile trajedilerinin gizemini aralıyor minik ve acımasız elleriyle. Yaşamın kötücül yüzü bir mıknatıs gibi çekiyor onu. Aynadaki kötücül yüzü arıyor her gizemde.
“Ortalamaya güç bela yaklaşabilecek zeka düzeylerinin en az on puanlık bir kısmını soyunma odasında bırakmış gençlerin şuursuzca kahkahaları, bellerinde birer can simidiyle suya atılmış çocukların acı acı çığlıkları, bu zavallıları boş yere cesaretlendirmeye çalışan ebeveynlerinin bağırış çağırışları, havuz kenarından yükselen tavla şakırtıları ve telefon zilleri bir cehennem senfonisi husule getiriyordu. Buna bir de tramplenden her atlayışlarında, birilerinin üstüne düşen ya da havuz kenarındakileri sırılsıklam eden gösteriş budalaları ile bunların tezahüratçılarını ekleyin. İşte, henüz duygularını kabullenecek cesaret ve olgunluğa tam erişmemiş bir toplu katliamcıyı özbenliğiyle kucaklaştıracak manzara.”
Beş yaşında. Ve çocukluk kalıbından çıkamayan erkeklerin borusunu öttürdüğü pis bir kalabalıkta karşımıza çıkan tek yetişkin erkek. Kara mizahla yumuşattığı zekâsıyla, karanlığı iyi tanıyan kalbiyle tam bir yetişkin Sayın Kamu. Önünde ceket iliklenecek bir birey.
Ertelenen yetişkinliğin yükünü sırtlamış bir çocuk.
“Hayatım boyunca bundan daha korkunç bir şey duyabilecek miydim acaba? Muhtemelen, evet. Çünkü ne zaman, tamam artık, bundan fazlası olamaz desem beni daha da dehşete düşürmenin yolunu buluyordu bu insan denen canlı. Benim elimdense her defasında onu tiksintiyle karışık bir saygıyla selamlamaktan fazlası gelmiyordu.”
Alper Canıgüz’ün tüm romanlarını severim, bende yeri ayrıdır. Diliyle, karanlık mizahıyla, derdini metni amuda kaldırmadan anlatmayı bilen özgüveniyle sıyrılır birçoklarının arasından. Ama özellikle Alper Kamu Cehennem Çiçeği, özellikle o. Alper Kamu’nun kahramanı olduğu ikinci kitaptır (İlki Oğullar ve Rencide Ruhlar); Alper Kamu’nun sesi, sözü güçlenmiştir. Evet, yaş hâlâ beş ama büyümüş işte velet.
“Belki de bildiklerimi kendime saklamam, herkesin ve her şeyin, benim müdahalemden bağımsız, kendi doğal akışıyla mahvolmasını beklemem daha doğruydu. Bir an önce bir karara varmalıydım. Kibirli bir alçak mı olacaktım, konformist bir alçak mı? Siz de düşünürseniz, seçme özgürlüğü zannettiğiniz şeyin ekseriyetle ölümlerden ölüm beğenmek olduğunu fark edeceksiniz.”
Bazı ruhlar huzursuzdur, bazı ruhlar rencide. Kimi küskün öfkesiyle ortaya koyar bunu kimi karanlığa itilene eğilerek. Seçme özgürlüğü mü? Sanmıyorum. Sayın Kamu’nun da dediği gibi ölümlerden ölüm, huzursuzluklardan huzursuzluk beğenmek.
“Pazarlığa açık değilse ruhum, Şeytan beş para vermeyeceğindendir; çünkü ben Alper Kamu, gösterişli bir yalan, insanlığın kara yazgısına vurulmuş lanetli bir mühürden başka bir şey değilim.”
Kaynak: Alper Canıgüz, Alper Kamu Cehennem Çiçeği, APRIL, Haziran 2013, İstanbul.
Anıl Ceren Altunkanat – edebiyathaber.net (24 Nisan 2020)