1- Yazmak içgüdülerinizle beslenen bilinçli bir eylemdir. Dolayısıyla biri yekdiğeri olmadan işlevini yitirir. Sezgilerinizin sizi yönlendirdiği meçhul patikada ilerlerken; gözünüzü dört açmalı ve etrafınızın farkında olmalısınız. Ancak o zaman patikanın sonuna vardığınızda kendinden emin bir tebessümle ödüllendirilirsiniz.
2- Yazmaya koyulduğunuz metin en başta bilinç evreninizde uçuşan çözümü imkansız bir şifre gibidir. Şifre çözücü yazılım ise, sizi yazmaya iten asıl nedenle birebir aynıdır. Yani siz neden yazıyorsanız, sizi yazmaya iten güç ne ise, şifreyi çözen de ta kendisidir ve ne yazık ki metnin niçin yazıldığını siz dahil kimse bilmiyor. Siz tüm kuralları kendinden menkul bir evrende seyahat etmeye niyetlisiniz ve şifrenin açılıp açılmayacağı meçhul. İşte yazmak olsa olsa böyle bir şey olabilir.
3- Yazmanın teknik bir takım kuralları olabilir lakin siz bir matematik formülü çözmüyorsunuz. Kurallara harfi harfine bağlı kalınarak yazmak; yazdığınız metni bir matematik denklemine çevirir ve gidişatı bilinen bir metin; sezgiden yoksun bir akıldan çıkmış öğretici bir metne döner ve bu da sizi kurmacanın füsunsaz evreninden kapı dışarı eder.
4- Yazmak okumakla başlar ve yazarak devam eder. Usanmadan yazmaya devam etmeden; yazamazsınız. Yazmaya devam etmek bilincinizi ters yüz eder ve kendinizle çarpışırsınız. Çarpıştığınız nesne, dışınızdaki herhangi bir şeyden daha yabancı değilse size; yazmayı bırakın. Hiçbir şekilde bir tanıdıklık hissi uyandırmamalı gördüğünüz şey her neyse. Yine de bakmaya devam etmeli, bu da yazarak olabiliyor. Kendinizi gözlemlemeden diğerlerini göremezsiniz. Diğerlerini gözlemlemeden de kendinizi… Kendinizi görmenizi sağlayan en iyi yöntem; görmek bilmeyi garanti etmeyecek de olsa; yazmayı sürdürmektir. Yazmak kendinizi görmenin tek yolu. Kendini görmeyen başkasını göremez. Göremeyen ise yazamaz.
5- Yazarken unutmamanız gereken tek matematiksel veri olay örgüsüdür. Olay örgüsü ana malzemesi sezgi olan kurmaca metnin düzgün kabarması için gerekli olan en mühim malzemedir. Olay örgüsü metni kabartır; aksi halde sönük ve pişmemiş bir metinle boşu boşuna zaman yitirmiş olursunuz. Bir de bakmışsınız planladığınız yazma sürecinin yarısına bile gelmeden hikaye tavsamış; dolayısıyla sonuca ulaşmadan yazma sonlanmış. Olay örgüsü kurmacanın her şeyi evvelden bilen tanrısıdır. Yazdığınız metnin sonunu bilmeli ama bunu kendinize saklamalısınız. Bu arada bazen bildiğiniz son değişir. Metin kendi sonunu yaratır, tanrılaşır. Bu da olabilir. Metin şaşırtmayı sever.
6- İyi bir okur olmadan yazamazsınız. Bu okuma gelişigüzel bir okuma olmamalıdır. Kitap değil, yazar okumalısınız ve hatta yazdıklarınızı okuduğunu tasavvur ettiğiniz yazarlarınız olmalı. Örneğin; Marguerite Yourcenar, Dino Buzzati ya da Fernando Pessoa yazdığınız metni okuduğunda ne düşünürdü; diyebilecek kadar ceberut ve cüretkar olmadıkça yazmanızın bir anlamı yok. Siz kendinizi eleştirmezseniz; başkaları yazdıklarınızı eleştirmeye değer bulmaz. Eleştirilmek iyi bir şeydir.
7- Eğer yapmayı en çok sevdiğiniz şeyi yapıyor değilseniz; yazmayın. Çünkü siz yapmayı en çok sevdiğiniz şeyi yaparken ancak iyi olma ihtimaline yaklaşabilirsiniz. Aksi halde edebiyat gibi göreceli bir gerçeklikte görünmeniz, fark edilmeniz mümkün olamaz.
8- İçinizdeki çok sesli, çok dilli, düşünceden münezzeh arsız varlığın sesini duyabilmek için, sessiz kalın zaman zaman. Tabiatı izleyin; uzun otobüs yolculuklarında geçerken görmediğiniz geniş düzlükteki o tek ağacı, pervaza konan oyunbaz kargayı, evinize konuk olan öleyazan kelebeği… ve elbette kendinizi bir çift kusur arayan göz gibi izleyin.
edebiyathaber.net (22 Eylül 2014)