Hazırlayan: Mehmet Özçataloğlu
- Neden çocuklar için yazıyorsunuz?
Çocukça olan her şeyi seviyorum; oyunları, serüvenleri, yarışları, arayışları, buluşları, düşleri hatta dizlerimi kanatırcasına düşüşleri. İçindeki çocuktan söz eder ya her yazar, düşlerinin kaynağı olarak onu gösterir, yazarken ondan güç aldığını söyler ya. İşte o çocuktan birkaç tane var bende… Kimisi şiire atıyor oltasını, kimisi öyküye, kimisi o tatlı sancısından bir roman doğurmaya çalışırken, tiyatro kuruveriyor kimisi yaşamın en sıkıcı sahnesine… Her biri birer kahraman olunca, bana da bu tanıklığın tutanağını yazmak kalıyor sadece. Yazdıkça gülüşlerini topluyorum içimdeki ve dışımdaki kahramanların.
- Okuduğunuz ilk çocuk kitabı hangisiydi? Sizde ne gibi izler bıraktı?
Hatırladığım ilk kitabım, La Fontaine’den ‘İki İnatçı Keçi’ydi. Kim çevirmişti, kim yayımlamıştı bilmiyorum. Küçük boy resim defterleri şeklindeydi. Çok güzel, renkli çizimleri vardı. İkinci sınıftaydım kitabı aldığımda. Öğretmenim Güler Ulus, birer haftalığına veriyordu kitapları. Bir haftayı doldurmama rağmen, bitiremediğimi söyleyerek bir hafta daha tutmuştum elimde. Sonra aynı seriden ‘Karga ile Tilki’yi okuduğumu da hatırlıyorum.
Hayvanların kişileştirilmesi ilginç gelmişti. Benzeri bir oyunla, okuduğum masallardaki kahramanları köyümdeki insanlarla özleştirmiştim sonraki yıllarda. Daha komik, daha eğlenceli bir sürece dönüştürmüştüm okumayı.
- Bu kitabı keşke ben yazsaydım, dediğiniz bir kitap oldu mu?
Çok oldu hem de… Son tümcesini bitirdiğimde kitabı kapatır, imrenerek, saygı duyarak yazarını düşünürüm, ne güzel kurmuş, ne güzel anlatmış, diye geçiririm içimden. ‘Bunun Adı Findel’de Andrew Clements olmak istemiştim örneğin, ‘Çizgili Pijamalı Çocuk’ta John Boyne, ‘Yaşlı Adam ve Deniz’de Ernest Hemingway, ‘Kurdun Gözü’nde Daniel Pennac, ‘Konrad’da Christine Nöstlinger… Saymakla biter mi?
Öte yandan, aynı dönemde yazmaktan gurur duyduğum, çalışkanlıklarına imrendiğim genç arkadaşlarım var benim. Gülten Dayıoğlu var, Ayla Çınaroğlu var, Hüseyin Yurttaş, Hidayet Karakuş, Fatih Erdoğan var, Mavisel Yener, Aytül Akal, Habib Bektaş var. Sonra anısını yüreğimde sımsıcak taşımaktan gurur duyduğum Muzaffer İzgü var… Gürül gürül gelen daha genç arkadaşlarım var… Her birinin yerine geçtiğim, her birine imrendiğim olmuştur.
- Çocuklara yönelik kitaplardan en son hangisini okudunuz? Kitapla ilgili düşüncelerinizi kısaca belirtebilir misiniz?
Doğan Gündüz’ün YKY’den çıkan ‘Deniz’e Mektuplar Atan Çocuk’unu okudum son olarak. Deniz feneri bekçisi bir ailenin, yalnızlıktan kendi oyun dünyasını kuran, denizle, martılarla, rüzgârla arkadaşlık eden, düş dünyası gelişmiş bir oğlu vardır. Yalnızlık duygusunu alt edebilmek için kendi oyun cumhuriyetini kurar. Denizin kendisine getirdiği her şey onun mutluluk kaynağı olur. Yaşadığımız çağın amansız hastalığı olan yalnızlığın, çocuklara kadar indiğini görmek yürek ağrıtsa da, oyunun varlığı, oyunun sağaltım gücü, çocuğun oyuna sığınışı, derinden bir oh çektirtiyor insana. Kitabı bitirdikten sonra şöyle diyor insan: Her yaştan bireyler olarak oyunu sevmemiz, yaşamı oyunlaştırmamız, yalnızlığımızı yenme çabamızdan başka ne olabilir ki?
edebiyathaber.net (4 Nisan 2018)