Etgar Keret’i, Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü ile tanıdım. Şaşırarak okudum ve yeni bir yazar keşfettiğim için sevindim.
Kitaba adını veren öyküdeki otobüs şoförünün meslek seçerken ilk tercihi Tanrı, ikincisi şoför olmaktı. İkinci tercihinin gerçekleşmesi büyük şanstı.
“Son bir öykü ve tamam.” İblisin, yeteneğini almaya geldiği yazara verdiği cevap, aynı zamanda öykünün adı.
Resimlerdeki gariplikleri göremeyen çocuğun fabrikada yaptığı karmaşık borulardan nereye gidiliyor acaba? Öykünün adı “Borular”.
Keret’in öyküleri kısa ve çarpıcı. Sert tokatlar atarken gülümsetiyor da. Mizahı başka türlü kullanıyor. Fantastik mizah diyebiliriz belki. Bir söyleşisinde, “Hayatı katlanılır kılmak için mizahı kullanmak zorundayız. Eğer hayat, sürekli yumruklar savuran bir şeyse, mizah elimizdeki boks eldivenlerinin yerine geçer” diyor.
Kitabın sonuna yaklaşırken pek çok kısa bölümden oluşan uzunca bir öyküyle karşılaştım: “Kneller’in Mutluluk Kampı”. Çizgi roman sevenler hatırlayacaklar, Bilek Kesenler adıyla yayımlandı. İşte o öykü.
Bilek Kesenler, Wristcutters adıyla sinemaya da uyarlanmış. Çizgi romanlardaki çizim tarzı çok önemli benim için. Fazla kara olunca okuyamıyorum. Bilek Kesenler tam bana göre, Asaf Hanuka’nın çizgileri sade. Öyküyü okuduktan epey sonra okuyunca daha heyecanlı oldu. Olayları okudukça hatırlar gibi olup tam hatırlayamamak, Keret’in acayiplikler diyarına uygun bir tepkiydi. Öbür tarafta geçen bir hikâye.
Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü’ndeki bazı öykülerin de yer aldığı bir kitap, Keret’in Samir El-Youssef ile birlikte yazdığı Gazze Blues. İsrailli Etgar’la Filistinli Samir bireylerin bakış açısından savaşa “söyleniyorlar”. Samir de Etgar gibi kalemi farklı çalışan biri. Toplum, örgüt, mahalle, kamp içinde birey olmaktan bahsediyor, tabii hepsini kapsayan savaşın içinde. İkisi de “kara” diyemeyeceğim, renklere hapsetmeyeceğim mizah anlayışlarıyla şaşırtıyorlar. Samir’in Etgar’a önerdiği gibi, barış için imza kampanyası yapmak yerine kitap yazmak çok iyi bir fikir.
Kapı Birden Vuruldu, aynı adı taşıyan öyküyle açılıyor. Keret’in gündelik hayatla dalga geçtiği öykülerden oluşuyor. “Bir Adım Ötede” adlı öykü şu cümlelerle açılıyor: “Kiralık katiller kır çiçekleri gibidir. Tahmin edemeyeceğiniz kadar farklı türlerde açarlar”.
Nimrod Çıldırışları, fıttıranların öyküleriyle dolu. Kitaba adını veren diğerlerine göre uzun öykünün alt başlıkları şöyle: Miron sapıtır, Uzi kafayı yer, Çıldırma sırası bende, Nimrod’un çıldırışı, İkinci tur, Lay-lay-lay-lom, Hayırlı uğurlu olsun. Okurken ne kadar eğlendiğimi söylemem gerek var mı?
Buzdolabının Üstündeki Kız’ı direnişin ilk haftalarında okudum. Savaşın ortasında hissetmenin, ölümlerin ağırlığı altında ezilmenin, karanlıkla aydınlık arasında gidip gelmenin etkisinden mi bilmiyorum ama beni çok etkiledi. Sanki çiviyi söken çiviydi. Yumuşak satırların arasına saklanamayacağım kadar acımasız günlerde sert yumruklarıyla beni kendime getirdi. Acıyı acıyla sardı, dağlayarak sağaltmaya çalıştı.
Etgar Keret’in tüm kitapları, Sanem Sirer’in editörlüğünde Siren Yayınları’nca yayımlanıyor. Tamamını çeviren Avi Pardo’nun dili mükemmel. Bu kadar iyi bir çeviri ve titiz bir yayına hazırlık sürecinden geçmese bu kadar sevmezdim belki de.
Başka borular yapıp bambaşka yerlere çıkartabilirsin yolunu. Etgar hınzırca gülen umudu hatırlatıyor bana…
Gaye Dinçel – edebiyathaber.net (1 Ağustos 2013)