Ev Yapımı Eylem üç kadının hikâyesini anlatıyor. Üç kadın üzerinden çok kadını anlatan bir hikâye ama. Materyalizmin, tüketim toplumunun ve kocalarının hanımkölesi olmuş benlikleri onlara “yapma” derken, vicdanlarını hoş etmek isteyen üç kadını anlatıyor Ev Yapımı Eylem. Şenay Tanrıvermiş’in kaleme aldığı tiyatro metni geçtiğimiz Ekim ayında Dramatik Yayınları etiketiyle okurla buluştu ve Mask-kara Tiyatrosu tarafından Hülya Karakaş yönetmenliğinde sahnelendi, halen sahneleniyor. Tanrıvermiş bu oyunuyla Tiyatro Gazetesi 5. Anadolu Tiyatro Ödülleri töreninde En İyi Kadın Yazar ödülünün de sahibi oldu.
Tanrıvermiş “Her biri tektipleşen toplumun özel ve farklı olmak isterken tamamen aynılaşan kadın örnekleri” olarak tanıtıyor üç ana karakterini. Zahide ve Müge adlı iki çok şık kadın, kendilerini göbek atarak karşılayan Seda’nın evine konuk olurlar. Salonda bir şöleni anımsatan bir masaya otururlar. Masanın altında içinde bir bedene benzeyen ve ara sıra kımıldayan beyaz bir çarşaf vardır.
Kadınların bir şeyi gizledikleri bellidir. Kendilerinden asla beklenmeyecek bir şey yapacaklardır. Kendilerinden kendilerinin bile beklemedikleri bir şeydir bu. O yüzden endişelidirler. Bir yandan gizlenilmesi gereken şeyi yapmaya hazırlanırken bir yandan da kilolarından, ödemlerinden, kıyafetlerinden, yemeklerden bahsederler. Tanrıvermiş kadınları konuştururken biz düşünürüz. Metni okuyan, oyunu izleyip ayakta alkışlayan kadınların büyük bir kısmının kaşlarının aynı şekilde olduğunu, sezonun en gözde renk ve modellerini üzerlerinde büyük bir gururla taşıdıklarını ve elbette diyette olduklarını bilir, gözlemleriz. O üç kadın sahneden fırlayıp o koltuklarda otururlar aslında ve hiç kimse kendisinin o kadın olduğunu kabul etmek istemez.
Bu eylem ev yapımıdır. Ev yapımı eylemin sınırı da evdir. Kadınlar, çok esrarlı bir eylem hazırlığındadır. Kendi aralarında bir eylem gerçekleştirecek ve kimseye sözünü etmeyeceklerdir. “Biz öldükten sonra bile kimse bilmemeli” der Seda ve ekler “Biz ailesine mal olmuş kadınlarız.” (s.12)
“Mal olmak” deyimi için Türk Dil Kurumu’nun sitesini ziyaret ediyorum. “Mal” kelimesi için üç anlam veriyor TDK ve “mal olmak” deyiminde aynı anlamları tekrarlıyor;
- bir şeye bir değer karşılığında sahip olmak
- bir iş, bir davranış sonucu zarara uğramak
- bir yeri, bir şeyi benimsenmek
Yazar burada kuvvetle muhtemel kelimenin “benimsenmek” anlamını kullanmış ve “topluma mal olmuş” ifadesine bir gönderme yapmış ancak metni bir bütün olarak düşündüğümüzde aileye mal olmak ifadesini diğer iki bağlamda da okuyabiliyoruz. Bizler aileye mal olmuş kadınlarız; bizler ailemiz/kocalarımız tarafından bir değer karşılığında sahip olunmuş kadınlarız. Ya da bizler tüketim toplumunun, imajın her şey olduğu düzenin ve korku imparatorluğunun sonucu olarak zarara uğrayan aslını kaybetmiş, metalaşmış, aynılaşmış, ürkmüş, dönüşmüş ve posalaşmış kadınlarız. Oyun bana kalırsa bu eksende devam ediyor.
Toplumun posası olacak yerde “gözbebeği” yapılmış bu üç kadın üzerinden Cumartesi Annelerine gönderme yapan oyun, bu kadınların ailelerine mal olmasalardı bu ev yapımı eylem yerine, sokağa çıkabileceklerinin, hatta Cumartesi Annelerinin yanında oturabileceklerinin imasını da taşıyor.
Yine de kararsızlar. Önemli olan gayet mutlu oldukları ve bozulmasına hiçbir surette izin vermeyecekleri kendi rahatları mı, kendi çocuklarının kaderi mi yoksa ötekiler mi? “Biz başkaldıracağız, eyleme duracağız ve evde ardı ardına aksiyon yapacağız da vicdanımız temizlenecek diye çoluk çocuğun istikbalini kirletemeyiz.” (s.12) diyerek açıklıyor Zahide bu kararsızlığı. Vicdanlarını temizlemek istiyorlar, ki tam bu kelimeler asıl amaçlarını ortaya koyuyor, bundan bile korkuyorlar. Vicdan temizlemek için bile olsa, kendilerini tatmin etmek için bile olsa sokağa çıkamıyorlar. Sokak, çünkü, onların alanı değil. Sokak alışverişe gitmekten, yogaya, diyetisyene ve tabii ki yaşam koçuna giderken geçilmekten ibaret. Sokak var olma alanı değil, yürünmek için bile yasak.
Metni okurken huzursuz oluyorsunuz. Kadınlar ayağa kalkıp eylem yapmaya başladıklarında rahatsız oluyorsunuz, Cumartesi Annelerinin bahsini ettiklerinde rahatsız oluyorsunuz, kendileriyle, eylemleriyle, eylemlerde kullanılan sloganlarla dalga geçtiklerinde rahatsız oluyorsunuz, metnin sonunda eylem kendini bir şekilde gerçekleştirdiğinde, beyaz çarşafa sarılı beden “Anneeeee! Anneeee yalvarırım bul beni! Bulun artık, yeter! Dünyanın her yerine dağıldım, çok acıyorum çok. Beni bir mezara koy anne! Mezarım yok benim! Mezarımı ver anne! Bana bir mezar al anne! Anneeeee lütfen! Anne!” (s.27)diyerek etrafa kemiklerini saçınca rahatsız oluyorsunuz. Oyun bitiminde kendinizi o beyaz çarşafa sarıp evinize gidiyorsunuz.
Ailelerine mal olmuş bu üç kadının sizi bu kadar rahatsız etmesine şaşırıyorsunuz. Artık daha huzursuzsunuz. Bir daha sokak o sokak, yol o yol, ev o ev, eylem o eylem olmuyor.
Sultan Komut – edebiyathaber.net (11 Aralık 2018)