Yapısalcılığın Fransa’daki öncülerinden antropolog Lévi-Strauss, çalışmalarında akrabalık düzenleri ve mitolojik öyküleri inceler. Mit ve Anlam (2013) adlı kitabında mitolojik öykülerin nedensizliğine, düzensizliğine dikkat çeker ve amacının “bu görünüşteki düzensizliğin ardında bir tür düzen yatıp yatmadığını bulmaya çalışmak” olduğunu belirtir. (Lévi-Strauss, 2013: 45). Kitabı Türkçeye çeviren Gökhan Yavuz Demir, önsözünde mitolojik öykülerin karşıtlıklar üzerine kurulu olduğuna vurgu yapar ve bu nedenle mitler, doğa/kültür, ölüm/hayat, yer/gök gibi karşıtlıklar temelinde incelenir; çünkü bu karşıtlıklar ile bir mesaj verilir (Demir, 2013: 26). Lévi-Strauss’un yapısalcılık yaklaşımı, Saussure’e dayandığı için dil üzerine çeşitli disiplinlerde yapılan çalışmalara, antropolojide uygulandığı için antropoloji çalışmalarına temel oluşturur; ancak bunların yanı sıra yazın, sinema gibi çeşitli alanlarda geliştirilen kuramları da biçimlendirmiştir ve Lévi-Strauss’un mitler üzerine ikili karşıtlıklar çerçevesinde yaptığı incelemelerde kullandığı yöntem, çağdaş metinler ele alınırken de kullanılmaktadır.
Birçok sanat dalında olduğu gibi yazın alanında üretilen metinlerde de sıklıkla karşımıza çıkan mitolojik öyküler, 1960 sonrasında geliştirilen yeniden yazım (re-writing) tekniğiyle çağdaş metinlerde farklı işlevlerle kendine yer edinir. Mitolojik öyküler, destanlar, efsaneler gibi metinlerde yüzyıllarca sorgulanmamış ideolojik kodları deşifre eden ve bu metinlere eleştirel yaklaşan karşı metinler bu tekniği kullanırken DuPlessis’e gönderimde bulunan ve kadın yazarlardan örnekler veren Dilek Direnç’in belirttiği gibi, “Özellikle mitleri ve masalları yeniden yazarken, kadın yazarlar, özgün anlatılarda dışarıda bırakılan “hiç anlatılmamış hikâye[yi], çok bildik bir hikâyenin öbür yüzü[nü], kadınların varoluşlarının daha önce açığa çıkarılmamış unsurları[nı]” yeni metinlerde merkeze taşırlar” (Direnç, 2014: 7).
Bakhtin’in söyleşicilik ya da Kristeva’nın Bakhtin’den hareketle geliştirdiği metinlerarasılık kavramı üzerinden metinleri çözümlenmeye elverişli bir şair Lale Müldür, yeni yayımlanan kitabı Leonardo’da (2018) Adem ile Havva öyküsünü yeniden yazar. Müldür’ün gönderimde bulunduğu yalnızca Adem ile Havva mıdır? Hayır. Prototip olan bir öykünün izinden gitmiş birçok metin, Leonardo’daki dizelerden geçer ama farklı bir yaklaşımla. Güneş bildiğimiz güneş değildir. Doğa, el değdikten sonra aynı doğa değildir. Aşk da kanon metinlerde anlatıldığı gibi değildir. Rüzgârın çarptığı sonsuz insanlar olarak tanıtır Leonardo ve Eva’yı şair (Müldür, 2018: 11). Anlatının ilk kişileri, ilk karşıtlık karşımıza çıkar. Hemen güneşe seslenir şair, “böyle de olabilir miydin sen” diye sorar (11). Müldür’ün şiirinde güneş, aydınlatmaz, tersine karadır. “Mutlu bir doğa”ya, “mutlu bir dünya”ya bir el değer, her şeyi karıştırır ve hiçbir şey eskisi gibi olamaz artık (14). Şair, karşıtlıkları vermeye devam eder: Bu yeni düzende “iyiler yok olmuş gibi”dir, “kötülerse birbirinin peşinde” (16). İyiler yok olmaya mahkumken kötüler, her şeyin üstünde egemenlik kurmaya çalışır, bunun için de kendine benzeyenle sürekli rekabet halindedir, savaşır, yakar, yıkar, yok eder. Peki, Müldür’ün Leonardo’sunda her şeyi parçalara ayrıştıran kimdir? Şair, bu soruya Eva’ya seslenirken yanıt verir:
Ey, Güneş’in yüce kızı Eva.
Selam dur her şeye, tüm bir evrene,
kocan olumlu parçalara
ayrıştırırken onu. (18)
Leonardolar doğayı parçalara ayrıştırır ki dizede geçen “olumlu” sözcüğü de tersinlemedir, ancak çevresindeki her şeye verdikleri zarar kendilerine de döner ve sonunda kendilerini yok edecek duruma gelirler. Şair, bu duruma gelmelerinin nedeni bilinmiyor dese de bilenin bilmezliğidir elbette bu. Feminist tarih yazımı, genel geçer anlatıların tersine ataerkilliğin de bir tarihi, başka bir deyişle, bir başlangıcının olduğunu ortaya koyar. Paleolitik dönemde kadınlar kamusal alanda üretici olarak varken, Mezolitik çağda yüksek bir konuma sahipken erken Neolitik çağda erkeğin üretimi tekeline almasıyla kadın özel alana hapsedilir ve bu dönüşüm, ataerkil tarihi başlatır (Erbil, 2012: 39). Müldür, Leonardo’da bu tarihin öncesini ve sonrasını verir adeta. Bir kırılma noktası vardır ve ondan sonra her şey değişir, yozlaşır. Ataerkil düzen, kadınları eril tahakküm altında yaşamaya zorlar. Erkeklerin ise omuzlarına, farkında olmasalar ya da söylemeye cesaret edemeseler de, kaldıramayacakları bir yük bindirir. Şair, Leonardo’nın derdinin ne olduğunu sorar. Bu “bilinmeyen” dert, erkekliğin erkekler üzerine bindirdiği yüktür, bu yükün altında yaşamak zorunda kalmasıdır; çünkü ataerkil düzende erkek, çevresiyle beraber kendi yaşamını da darmadağın eder, bir girdaba çeker. Zamanla bu gerçeğin farkına varan erkek ise yaraya dokunmakla kalır (Müldür, 2018: 24). Eva, Leonardo’ya bir yol gösterir kendine bakabilmesi, kendiye yüzleşebilmesi için (40). Düşmanının da kendisi olduğunu anımsatır ona. Tek bedende, tek kalp ama iki ayrı yaratık taşıyan bir varlığa dönüşen, ay ışığının onu aydınlattığı anlarda bile hemen yakınında gizli bir bıçak bulunan Leonardo’ya ataerkinin herkesin yaşamını altüst eden gerçeğine karşı “hayali varlık”, ataerkil düzende bazen adeta bir hayalet olarak var olanlar, yol açar (42, 46, 56).
Lale Müldür, anlatısını kadın/erkek, aydınlık/karanlık, ay ışığı/güneş, mutluluk/dert, iyiler/kötüler gibi karşıtlıklar üzerine kurarak ataerkil anlatıları tersine çevirir. Bir tarihin farklı bir yaklaşımla anlatılmasının şiiridir Leonardo. Kitaba Leonardo ve Eva yerine yalnızca Leonardo adını vererek erkeği odağına alan anlatılara tersinlemeli bir gönderimde bulunur. Kitabın başlığı, anlatının erkek kahramanın öyküsü üzerine kurulu olduğuna ilişkin bir çıkarımda bulunulmasına neden olabilir; ancak erkek kahramanın öyküsü eril bir bakışla değil, Lale Müldür’ün kaleminden yazılır bu defa. Yeniden yazımla ve karşıtlıklar kullanılarak arkaik metinlerde olumlu/olumsuz olarak kodlanan kavramlar yer değiştirir. Bu nedenle bilinen öykülerin bilinmeyen yönünü anlatır. Kara güneş değil, ay ışığının damlalarıdır bu bozuk düzeni tersine çevirecek güç. Kitapta zaman zaman Eva’ya seslenen Leonardo’yu da duymamıza karşın kalem, sıklıkla Eva’dadır, tıpkı son sayfadaki dizelerde olduğu gibi. Bu da her şeyi tersine çevirmek için bir başlangıçtır.
KAYNAKÇA
Demir, Gökhan Yavuz, (2013). “Önsöz”, Mit ve Anlam. İstanbul: İthaki Yayınları.
Direnç, Dilek, (2014). Kadın Yazarlardan Eski Masallar Yeni Meseller. İzmir: Ege Üniversitesi Yayınları.
Erbil, Pervin, (2012). Kibele’den Pandora’ya Kadınların Tarihsel Yenilgisi. Ankara: Arkadaş Yayınevi.
Lévi-Stratuss, Claude, (2013). Mit ve Anlam, Çeviren: Gökhan Yavuz Demir, İstanbul: İthaki Yayınları.
Müldür, Lale, (2018). Leonardo. İstanbul: Karakarga Yayınları.
Baran Barış – edebiyathaber.net (31 Ocak 2019)