Anıl Mert Özsoy, gazeteciliğiyle olduğu kadar yazdığı öykülerle de dikkat çeken yazarlardan biri. Kendisinin 2017’de yayımlanan Korku Yokuş Aşağıydı adlı bir öykü kitabı ve 2018’de okurla buluşan Yeniden Deniz Olmak adlı bir de çocuk kitabı mevcut.
Özsoy, geçtiğimiz günlerde Herkes Her Şeyin Farkında adlı yeni bir öykü kitabıyla okurlarının karşısına çıktı. Everest Yayınları etiketine sahip olan Herkes Her Şeyin Farkında, okurlarına Türkiye’nin acı dolu yüzünü göstermeye çalışıyor.
Farkındalık yaratan öyküler
“Başları beyaz tülbentle bağlı kadınlar caddenin ortasına oturmuş, birbirlerine sırtlarını dayamış, karşıya bakıyorlar. Ellerinde fotoğraflar, bıyıklı gençlerin yüzü göğüslerinde. Rojin fotoğraflardaki tüm insanları babasına benzetiyor. Berfo’yla anası kalabalığın yanına çöküp bağdaş kuruyorlar. Rojin etrafına bakıyor. Ağıtlar yakılıyor. Anası çantasından fotoğraflar çıkarıyor. Birini havaya kaldırıyor. Küçük bir tane de Rojin’e uzatıyor.”
Herkes Her Şeyin Farkında, birbirine acı ile bağlanan toplamda sekiz öyküden oluşuyor. Pek tabii bu acılar, Türkiye’nin farklı yerlerinde, aslında uzak olmayan uzaklıklarında, çeşitli sebepler yüzünden baskı altına alınan, yok sayılan, hatta öldürülen insanların çaresizliğe bulanmış umutlarından oluşuyor.
Hemen her gün haberlerde izlediğimiz/okuduğumuz, belki de memleketimizde, sokağımızda şahit olduğumuz ve bunca aşinalıktan kaynaklı alışıp duyarsızlaşmaya başladığımız, en iyi ihtimalle iki üzülüp hayatımıza devam ettiğimiz bu meseleler, Özsoy’un kaleminde yeniden üretilerek birer öyküye dönüşüyor ve bize kendini ısrarla hatırlatıyor. Üstelik Özsoy bunu yaparken slogan atmaktan uzak duruyor. Tabiri caizse fotoğrafı çekip bırakıyor ve sanki böylelikle okurun da karakterler kadar çaresiz, karakterler kadar hüzünlü ve yine karakterler kadar karanlık içinde kalmasına çalışıyor.
Çaresizliğin ortaklığı
“Necmi, oturduğu banktan kalktı. Gömleğinden sular damlıyordu. Yüzü gözü kan içinde demir parmaklıklara kadar geldi. Böğründe kabaran öfkeyle bağırmak istedi. Onu tutan, düğümleyen bir efsun çoğalıyordu sabahın ilk ışıklarında. Nezaretin ufacık penceresinden sızan ışık karanlığın içinde tenha bir yol bulmuş süzülüyordu.”
Öyküleri genel olarak değerlendirdiğimizde; Cumartesi Anneleri, “yanlışlıkla” öldürülen köylüler, gözaltında işkenceye maruz kalan insanlar, yoksul katiller, âdet gereği kurban edilen kız çocukları, aleviler, âşıklar, sığınmacılar… çıkıyor karşımıza.
Hemen her öyküde devletle ya da devlete benzer geleneklerle, önyargılarla mücadele etmek zorunda kalan, buna cüret ettiği için de gözünün yaşına bakılmadan itilip kakılan ötekilerin mücadelesine şahit oluyoruz.
Bu acılar her ne kadar birbirinden farklı gibi görünse de, belli bir noktadan sonra aslında hepsinin ucunun bir yerde birleştiğini görüyoruz. Otorite ister devlet, ister polis, ister erkek olarak açığa çıksın, değişmiyor; güç her yerde kendiliğinden bir ezen-ezilen ilişkisi yaratıyor.
Gazeteciliğin etkisi
“O ev rahmetli babamdan kalmadır. Arsayla birlikte size evi satarım fakat bir şartım var. Sokak kapısını söküp Paris’e göndereceksiniz. Sonrasında işlemleri hallederiz.”
Özsoy’un öykülerinde dikkat çeken bir diğer şey ise sanıyorum kısa cümle kullanımıdır. Özsoy öykülerini kısa, süssüz cümlelerle örüyor. Onları zaman zaman yarım bırakıyor. Zaman zamansa bilinç tekrardan yararlanıyor. Böylece sessiz sakin, gerilimi yerinde, yer yer flashback’lerle desteklenen olaylarla ve bu olayların ortasında kalmış, ne yapacağını, ne yöne gideceğini pek bilemeyen karakterlerle tanışıyoruz biz de.
Özsoy’un gazetecilikle edebiyatı harmanlayan bir yazar olduğunu söylemiştik. Buradan düşününce onun toplumsal meselelerle kurduğu ilişkinin vicdani olduğu kadar mesleki bir karşılığı olduğunu da belirtmek gerek. Bu durum bir yazarı ne ölçüde besler, onda ne gibi farklılıklar yaratır, bunlar üzerine düşünülmesi gereken şeyler.
Son kertede; Herkes Her Şeyin Farkında, okurunu Türkiye’deki ayrımcılık ve zorbalık hakkında yeniden düşünmeye çağırıyor. Eve dönmek için yazılan bu öyküler, öncelikle evin neresi olduğunu sorgulamamıza yol açıyor; bir yapı, bir köy, bir ülke ya da bir beden… Ev her koşulda uzakta kalıyor ve ne kadar uzaksa o kadar özleniyor.
edebiyathaber.net (8 Kasım 2021)