Everest Yayınları haziran ve temmuz aylarında farklı türlerde eserler yayımlandı. Haziran ve temmuz’da okuyucuyla buluşan kitaplar:
19. yüzyıl Paris’inin karanlığı ve karmaşası: Paris Sıkıntısı
Modern şiirin öncü isimlerinden Fransız şair, yazar ve eleştirmen Charles Baudelaire‘in Paris Sıkıntısı adlı kitabını, yazarın ölümünün ardından iki yıl sonra yayımlanan ve düzyazı şiir türünde 50 eserini buluşturan bir başyapıt.
Paris Sıkıntısı, kentteki modern yaşamın zorlu yönlerini ele alırken okurlar için 19. yüzyıl Paris yaşamı ve edebiyatı hakkında ufuk açıcı bir anlatıya sahiptir. Paris’in kültürünü, tarihini, ruhunu, edebiyatını ve belleğini merak edenler için güçlü ve özgün bir eser niteliği taşıyan kitap, Kenan Sarıalioğlu‘nun Fransızca aslından çevirisi ile yayımlandı.
Charles Baudelaire’in (1821-1867) ölümünün ardından, 1869’da ilk kez kitaplaşan ve şairin 50 düzyazı şiirini bir araya getiren Paris Sıkıntısı, Kötülük Çiçekleri’nde ele alınan temaların yeni ve daha derinlikli bir araştırması gibidir. Baudelaire burada modern Paris’i bütün çelişkileriyle; ihtişamı, sefaleti ve melankolisiyle gözler önüne sererken, biçimsel olarak da geleneksel şiirin sınırlarını aşan, çağa özgü değişim ve belirsizlik halini temsil edecek yeni bir şiire yönelir.
Kenan Sarıalioğlu’nun çevirdiği bu eşsiz şiirleri Fransızca özgün metinle bir arada sunuyoruz. Her zaman sarhoş olmalı. Her şey burada: Tek mesele bu. Omuzlarınızı ezip sizi toprağa çeken Zaman’ın korkunç ağırlığını duymamak için sarhoş olmalısınız, hiç ara vermeden. Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterse gönlünüz. Ama sarhoş olun. Ve arada bir, bir sarayın basamakları üstünde, bir hendeğin yeşil otları üstünde, odanızın kasvetli yalnızlığında, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş halde uyanırsanız, sorun o zaman rüzgâra, dalgaya, yıldıza, kuşa, duvardaki saate, kaçıp giden her şeye, inle- yen her şeye, yuvarlanıp giden her şeye, şakıyan, konuşan her şeye sorun, saat kaç deyin; rüzgâr, dalga, yıldız, kuş, duvardaki saat karşılık verecekler size: “Vakit, sarhoş olma vaktidir! Zamanın inlettiği köleler olmak istemiyorsanız sarhoş olun; sarhoş olun durmadan!
Şarapla, şiirle ya da erdemle, gönlünüz nasıl isterse!”
Epik tiyatro ustası Brecht’in arşivlik ciltlerine yenisi eklenti: Bütün Oyunları 5
Epik tiyatronun gelmiş geçmiş en önemli yazarlarından Bertolt Brecht‘in Bütün Oyunları serisinin beşinci kitabı da okurlarla buluştu.
Ersel Kayaoğlu tarafından Türkçeye çevrilen kitap, Brecht’in beş tiyatro metnini bir araya getiriyor:
- Galilei’nin Yaşamı (1938/39)
- Galileo (İngilizce uyarlama – 1947)
- Galilei’nin Yaşamı (1956/57)
- Dansen
- Demir Kaç Para
Kitap, açıklamalı Büyük Berlin ve Frankfurt baskısı olarak okurlara sunuldu.
Bertolt Brecht – Bütün Oyunları 5
Bertolt Brecht
Oyun
20. yüzyıl Alman şiir ve tiyatrosunun en önemli isimlerinden biri olan Bertolt Brecht, epik tiyatronun, diğer bir deyişle diyalektik tiyatronun kurucusudur. Eserleri uluslararası alanda da saygıyla karşılanmış, pek çok ödüle layık görülmüştür. Düzen çarklarındaki çürük yanları başarıyla hicveden Brecht, onlarca oyununun yanı sıra kuramsal yazıları ve yeni sahneleme yöntemleriyle çağdaş tiyatro anlayışına da yön vermiştir. Körü körüne eğlendirmekten ziyade seyircide bir bilinç yaratmayı önceleyen Brecht’in epik tiyatrosunda oyuncuların role dışarıdan yaklaşması, seyirciden kopmadan farkındalığını belli etmesi, seyircinin katarsis yaşamasına engel olması beklenir. Brecht’in kavramlaştırdığı bu yabancılaştırma efekti, seyircinin oyunla duygudaşlık kurmasını engelleyip akılcı eleştirel bakışını korumayı amaçlar. Brecht, insanı koşulların bir ürünü olarak gören diyalektik görüşü benimsemiş ve insanın bu koşulları değiştirebileceğine inanmıştır: Mesele yalnızca dünyayı yorumlamak değil, ayrıca onu değiştirmektir; amacım bu ilkeyi tiyatroya uygulamaktı.
Kadim kentin yakın tarihine ve kültürüne zengin bir yaklaşım: Diyarbekir Diyarım, Yitirmişem Yanarım
Edebiyatımızın usta kalemlerinden Şeyhmus Diken yeni kitabı Diyarbekir Diyarım, Yitirmişem Yanarım ile okurlarınız bir kez daha doğduğu şehre ve coğrafyaya davet ediyor. Şimdiye kadar çeşitli mecralarda yazdığı yazılar ve gerçekleştirdiği araştırmalarla Diyarbakır’ın kimliğine, tarihine ve kültürüne ışık tutan yazar, yeni kitabında da kentin sosyo-kültürel yapısını ve tarihini ele alıyor.
Diyarbekir Diyarım, Yitirmişem Yanarım, okurunu Diyarbakır’ın kadim ve zengin dünyasına davet ederken köklü ve büyük bir şehri hem bilgiye, yaşanmışlığa, kültüre dayanarak hem de güçlü bir edebi yaklaşım taşıyarak anlatıyor.
Diyarbekir Diyarım Yitirmişem Yanarım
Şeyhmus Diken
Söyleşi
Diyarbekir’in karpuzlarının büyüklüğü medeniyetinin de büyüklüğündendir, demiş Nazif. Üzerindeki her siyah çizgi bir kavmi ifade eder. O siyah çizgiler birbirinden uzaklaşır gibi görünse de tepede birleşirler. Yeşil rengi barışı ve hoşgörüyü, kırmızılık da sıcakkanlı oluşlarını simgeler. Çekirdeklerinin her biri ayrı tat verse de lezzetleri birdir. Şeyhmus Diken’in, tarihi üç bin yıla yayılan kadim şehrin suskun hikâyesinin ve kentin kayıp tarihinin peşine düştüğü, Saklı Kent Tanıklığı’nın ilk kitabı Diyarbekir Diyarım, Yitirmişem Yanarım. Diken, Diyarbakır’ı Diyarbekir olarak bilen ve yaşayan, şehrin son seksen yılında geçirdiği değişikliklere tanıklık eden on üç kişiyle söyleşiyor. Hepsi birbirinden farklı olan bu hikâyeleri aslında hep aynı surlar ve kente duydukları yoğun sevgi çevreliyor.
Efsanelere konu olan surları, taşla kaplı sokakları, çeşit çeşit gülleri, hafta sonları hep beraber gidilen piknikleri, vefalı dostlukları, tadı hiçbir yerdekine benzemeyen domates ve biberleri, unutulmaya yüz tutmuş kıymetli zanaatleriyle… Miteloğlu anahtarıyla kentin kapılarını aralayan Şeyhmus Diken, sizleri kentin tarihinde bir yolculuğa davet ediyor.
“Evvela eskiden başlamak gerekir ki, Diyarbekir dünyanın en tarihi şehirlerindendir. İşte surları da bunun belgesidir. Bu surlar, Hurrilerden, milattan önce 2500’lü yıllardan kalmadır. Bizim çocukluğumuzda Fırat’ın batısı Horri bölgesi olarak anılırdı. Mardin Kapı’dan güneye, Suriye’ye kadar olan bölgeye de Metina bölgesi derlerdi. Yalnız Metina değil Meheliyan da denirdi. İşte o Metina da Mittani olarak anlaşılmalıdır. Karacadağ tarafından Mardin’in Derik ilçesine kadar olan bölge de Meheliyan’dı. Ve yaşlılarımız, büyüklerimiz derlerdi ki: Dehla Havarê’dir, yani Havar ormanlığıdır. Yani şimdiki Diyarbekir Havaalanı’nın altı olan Zoğe köyünden Karacadağ tepesine kadar olan alan ormanlıkmış.”
Edebiyat ustasının yarım asırlık eseri Everest’te: Kuşluk Saatleri
Elli yılı aşkın süredir eserler vermeye devam eden usta kalem Ebubekir Eroğlu‘nun yayımlananilk şiir kitabıKuşluk Saatleri, 50. yıla özel yeni baskısıyla Everest Yayınları’ndan çıktı.
Eroğlu’nun Everest Yayınları’ndan çıkan ilk kitabı olma özelliğini taşıyan Kuşluk Saatleri, edebiyat ve akademi alanındaki önemli çalışmalarıyla tanınan şairi yakından tanımak isteyen ve yerli şiirlere ilgi duyan okurlar için hayli özel bir eser.
Kuşluk Saatleri
Ebubekir Eroğlu
Şiir
görmüşle görmemiş olmak arasında
bir ressam nasıl çizebilirdi bunu diyorum
surun ardındaki sesi, acil ihtiyaç zamanında
duymamak elde değil, kovamaz kulağa ulaşanı
duymazdan gelemez hiç kimse
kimisi tam da bu durumdan çekiniyor işte
yağmurda çürümüş odun parçasını
iterek birbirine
görülmedik hâller içinde
var olmak istiyorlar
ölmekten kaçmak değil, yaşayarak ölerek
var olmak
21. yüzyılın en iyi kitabı çizgi romana dönüştü: Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım
İtalyan yazar Elena Ferrante‘nin, The New York Times tarafından 2024 itibariyle 21. yüzyılın en iyi kitabı olarak tanımlanan romanı Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım, Chiara Lagani ve Maria Cerri tarafından çizgi roman olarak uyarlandı.
Lagani’nin romandaki metni çizgi roman diline uyarlaması ve Cerri’nin harika illüstrasyonları ile romanın duygusunu, tonunu ve atmosferini kusursuz bir şekilde yansıtan ve Eren Yücesan Cendey tarafından Türkçeleştirilen çizgi roman, okurları İtalya’nın ayrıksı ve özgün kenti Napoli’de yolculuğa davet ediyor.
Benim Olağanüstü Arkadaşım
Chiara Lagani, Mara Cerri
Çizgi Roman
Elena Ferrante, Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım ile iki kadın arasındaki dostluğa dair, dünyanın dört bir yanındaki okurları büyüleyen bir eser armağan etmişti bize. Lila ile Lenù’nun hikâyesi 1950’lerde, Napoli banliyölerinin sefil bir mahallesinde, iki küçük kızın el ele tutuşmasıyla başlar. O gün kurulan dostluk ömür boyu çözülmeyecek türdendir…ancak içinde sevginin, öfkenin, kıskançlığın da her tonunu barındıran bir dostluktur bu. Bu unutulmaz roman, İtalya’nın bu alanda en tanınmış illüstratörlerinden Mara Cerri’nin özgün çizimleri ve Fanny & Alexander tiyatro topluluğunun oyun yazarı ve oyuncusu Chiara Lagani’nin romandan uyarladığı metinle bir çizgi romana dönüştü. Çizgi roman tarzının imkânlarından faydalanarak Elena Ferrante’nin en bilinen eserini yeni açılardan görmek isteyenler için.
Savaş sonrası ruh halinin entelektüel dünyaya yansımaları: Mandarinler
20. yüzyıl Fransız edebiyatının önde gelen yazarlarından Simone De Beauvoir‘ın 1954 yılında yayımlanan romanı Mandarinler, İlkay Kurdak‘ın çevirisiyle Everest Yayınları‘nda! Yazar, düşünür ve feminist kimliğiyle döneminin önde gelen edebiyatçılarından Beauvoir, bu kitapta İkinci Dünya Savaşı sonrasının siyasi ve düşünsel atmosferini ele alıyor.
Mandarinler, tarihe ve edebiyata ilgi duyan okurlar için ilgi çekici bir kitap olarak 1954 yılında Fransa’nın en prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü’ne layık görülmüştür. Savaş sonrası Fransa’da entelektüellerin, aktivistlerin ve yazarların yaşadığı zorlukları ve çelişkileri Simone De Beauvoir‘in dünyasındaki önemli isimlerden esinlenerek ele alan romanda fikir insanlarından hayat bulan karakterler yer alıyor.
Mandarinler
Simone De Beauvoir
Roman
Simone de Beauvoir, Goncourt Ödülü’nü kazanan 1954 tarihli romanı Mandarinler’de, diğer eserlerinde de rastlanan feminizm ve varoluşçuluk temalarını, bu kez o yılların Fransa’sının politik ve entelektüel portresini çizen bir aşk hikâyesi üzerinden ele alıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan 1950’lerin ortalarına dek Fransa’daki bir grup entelektüelin yaşamını takip eden Mandarinler, Jean-Paul Sartre, Albert Camus, Nelson Algren, Arthur Koestler ve bizzat de Beauvoir’dan esinlenen karakterleriyle, örtük bir otobiyografi olduğu kadar, savaş sonrası Fransa’sının sol görüşlü aydınlarının hayatlarını ve çalkantılı siyasi ilişkilerini de inceleyen politik ve felsefi bir roman.
Birçokları için belki de de Beauvoir’ın en güçlü, en karmaşık eseri. Yüksek sesle, “Bunun farkındayım,” dedim. Savaş öncesi, yılların yükünü hissetmeyecek kadar gençtim. Sonra beş yıl boyunca kendimi tamamen unuttum. Ve nihayet kendime kavuştuğumda, boyun eğdiğim gerçekle karşı karşıya kaldım. Yaşlılığım beni bekliyor, kaçacak deliğim yok. Onu şimdiden aynanın derinliklerinde görür gibiyim (. . .)
Mevsimler yeniden başlar, yenilgilerin üstesinden gelinir. Ama çöküşü durdurmanın hiçbir çaresi yok. “Artık kaygılanmak için çok geç,” diye düşündüm, aynadaki görüntümden bakışlarımı çevirerek. “Artık pişmanlık duymak için bile çok geç; tek çare yaşamayı sürdürmek.”
Erkan Irmak’tan Umman Üçlemesi’nin ilk kitabı: Taş ve Kuş
Yazar, şair ve akademisyen Erkan Irmak’ın Everest Yayınları’ndaki ilk kitabı Taş ve Kuş raflardaki yerini aldı. Umman Üçlemesi’nin ilk kitabı olarak okurlarla buluşan kitap, 2014ile 2022arasındaÜsküdar ve Şişli’de yazılan şiirleri bir araya getiriyor.
Taş ve Kuş, Erkan Irmak’ın güçlü ve etkili edebi yaklaşımının akademik ve kültürel çalışmalarla inşa edilmiş deneyimlerinden de beslenmesi ile şiir ve edebiyat severlerle birlikte edebiyat üzerine düşünmeyi ve tartışmayı seven okuların da yoğun ilgisine mazhar oluyor.
Taş ve Kuş
Erkan Irmak
Şiir
Anamın karnında yedim ilkin ikizimi
Böyle başladı yalnızlığım
Ben kesip atınca göbek bağını dişlerimle
Uzadı kanatları kardeşimin.
Hafif hafif tarazlandı evvelce tüyleri,
Karardı, sivrildi, çıkardı tırnaklarını
Gagasıyla temizledikten sonra son kez kursağını
Emanet bir taş çıkardı gözümün içinden
Ağzına aldı sonra, çıktı anamızın rahminden.
Evrensel bir kültürel miras: İtalyan Masalları
20. yüzyıl İtalyan edebiyatının büyük yazarlarından Italo Calvino‘nun ilk kez 1956‘da derlenip yayımlanan İtalyan Masalları, Eren Yücesan Cendey çevirisiyle Everest’te! Calvino’nun Everest’teki ilk kitabı olma özelliğini de taşıyıp karton kapak ve ciltli baskılarıyla basılan İtalyan Masalları, ülkenin dört bir yanından derlenen halk masallarını bir araya getiriyor.
İtalyan halkının geleneksel değerlerini ve yaşam kültürünü anlatarak farklı zamanların ve yerlerin ruh halini günümüz okuruna aktaran kitap, edebi derinliği ile birlikte İtalyan edebiyatı için kültürel bir hazine olarak kabul görüyor. İtalyan halkını merkezine alarak insanlara ve toplumlara dair evrensel temaları işleyen İtalyan Masalları, masal anlatıcılığına modern bir yaklaşım olarak edebiyat dünyasında büyük önem taşıyor.
Italo Calvino
Masal
20. yüzyıl dünya edebiyatının en önde gelen, en sevilen yazarlarından Italo Calvino, bu kez İtalya’nın farklı bölgelerinin sesini taşıyan masallarla çıkıyor karşımıza. İlk kez 1956’da yayımlanan İtalyan Masalları’nda Calvino meraklı bir araştırmacı, titiz bir etnograf ama en çok da bir yazar olarak kendini gösteriyor: Ligurya’dan Veneto’ya, Emilia-Romagna’dan Sicilya’ya, ülkesinin farklı bölgelerine ait masallardan bir seçki oluşturmakla kalmıyor, değişik lehçelerdeki metinleri yeniden yazıyor ve İtalyan masal dünyasına bir bütünlük kazandırıyor. İtalyanca konuşulan bölgelerin harikalarla dolu fantastik hafızasını ironi ve şiirsellikle ortaya koyan bu kısa metinler, Calvino’nun dokunuşlarıyla yeniden hayat buluyor.
“Sihirli bir kitap, bir klasik.”
— Time
“Her yaştan okur için… Bir başyapıt.”
— The Wall Street Journal
“İtalya’nın en büyük edebiyat ustalarından birinin yeniden kaleme aldığı bu geleneksel İtalyan masalları, birer hazine.”
— Los Angeles Times
edebiyathaber.net (10 Ağustos 2024)