Berlin’in merkezi semti Mitte’de cuma akşamları bir ud sesi yankılanıyor. Bu ses, halk kütüphanesinin zemin katından geliyor. Orta Doğu’ya özgü bu telli çalgının çalındığı yer, Baynatna’nın kendisine yuva edindiği Berlin Şehir Kütüphanesinin bir odası.
Baynatna, Arapça kitaplardan oluşan Berlin’deki ilk halk kütüphanesi.
Mısırlı bir çift Arapça romanlar, şiirler ve kurgu dışı kitaplarla dolu olan raflara göz atıyorlar. Genç Suriyeliler ve Filistinlilerden oluşan küçük bir grup alçak sesle kahve sohbeti yapıyorlar. Başkaları dizüstü bilgisayarlarında çalışıyorlar.
Kütüphanenin kurucularından Muhannad Qaiconie “Burada herkese yer var” diyor.
Arapça’da “aramızda” anlamına gelen Baynatna, tamamıyla gönüllüler tarafından işletiliyor. Sıklıkla müzik dinletileri ve şiir okumaları yapılıyor.
Edebiyat ve tercüme tahsili yapmış olan Muhannad Qaiconie’nin Halep’te kendi kitaplığı varmış ama savaşın yakıp yıktığı şehrini 2013 yılında terk etmek zorunda kalınca kitaplarını da orada bırakmak zorunda kalmış.
Almanya, son yirmi otuz yıldır Arapça konuşan büyük bir topluluğa ev sahipliği yapıyor. Bilhassa son beş yılda, Suriye ve Irak’tan gelenlerle birlikte bu sayı katlanmış durumda.
“Evlerimizi ve memleketimizi kaybettik,” diyor El Cezire’ye konuşan Muhannad Qaiconie, “ama eskiden hayatımızda önemli bir yer kaplayan kitaplarımızı da kaybettik.” Birçok kuruluşun, mültecilerin gıda ve barınma ihtiyaçlarına odaklanıp kültürel ihtiyaçları göz ardı ettiğini düşünüyor.
Muhannad Qaiconie Almanya’ya geldiğinde, Berlin’de yaşayan akademisyen ve gazeteci Ines Kappert’le temasa geçmiş. Mülteci barınağında kalan Muhannad Qaiconie, Kappert’e Arapça kitap bulabileceği yerleri sormuş ve Almanya’da Arapça kitapların olduğu kütüphane ya da kitapçı olmadığını öğrenince hayal kırıklığına uğramış.
Qaiconie, 2016 yılında, kendisi gibi ana dilinde okumayı özlemiş olan Suriyeli müzisyen Ali Hassan’la tanışmış. Baynatna Kütüphanesini kurma fikri de ikilinin Arapça kitap okuma özleminden doğmuş. Kitap toplamaya başlamışlar. Alman kültür hayatında geniş bir çevresi olan Kappert de ikilinin bu projeleri için uygun bir yer aramaya başlamış.
İkiliye daha sonra, Ürdünlü mimarlık öğrencisi Dana Haddad da katılmış ve kütüphanenin tefrişatı ve tasarımı için okuduğu üniversitede çalışmalara başlamış.
“Yayınevleriyle irtibata geçtim, sosyal medyadan kitap bağışı için girişimlerde bulundum” diyor Qaiconie.
Birçok ülkeden kitaplar gelmeye başlamış. Kitapların çoğu yabancılardan gelmiş. Birkaç aile, vefat etmiş yakınlarının kitaplarını bağışlamış. Iraklı bir bağışçı, oyun yazarı babasının iki kütüphane dolusu Arapça oyun kitabını getirmiş. İtalyan bir çift, trafik kazasında kaybetmeden önce Arapça öğrenen kızlarına ait 20 kitap bağışlamışlar. “Bazı kitaplarda hâlâ onun notları duruyor” diyor Qaiconie.
Sadece birkaç ay içerisinde 700 kitap toplamayı başarmış Qaiconie. Halen bağış kabul eden kütüphanede şimdilerde 3,500 civarı kitap bulunuyor ve bu sayı giderek artıyor. Qaiconie’ye göre, verilen tüm bu destekler Arapça kitaba olan ihtiyacın teyit edilmesine anlamına geliyor.
Geride bıraktıkları kitaplar
Filistinli-Suriyeli yazar ve gazeteci Hiba Obaid, 2013 yılında Suriye’den ayrıldığında, yanına bir kitap alabilmiş, Filistinli şair Mahmut Derviş’in bir kitabını: Kelebeklerin İzi. Sürgün, hasret ve yerinden edilme Derviş’in şiirlerinin başlıca temalarıdır.
Helep’te Arap Edebiyatı okuyan Obaid, en önemli ilham kaynağının Mahmud Derviş olduğunu söylüyor. “Halep’teyken bir kitap yazmaya başlamıştım. Savaş başladıktan sonra müsveddeyi kaybettim ama içindeki hikayeler halen benimle” diyor.
Arap yazarlar ve sanatçıların uğrak yeri Baynatna Kütüphanesi, Obaid’in yeni yuvası olmuş. “Arap sokağına gidiyorum, meyvemi sebzemi alıyorum, nargilemi içiyorum. Kendimi Halep’teymiş gibi hissediyorum.”
Temmuz ayında, Suriyeli yazar Khaldoum Fansa’nın Halep Antik Kenti’yle ilgili çocuk kitabının Baynatna’da yapılan etkinliğine katılmış Obaid. “Etkinliğe birçok Alman da geldi çünkü savaştan önceki Halep’i merak ediyorlar” diyor. Şimdilerde ABD’de yaşayan Khaldoum Fansa, kitabını, savaşta yok edilen antik kenti görmemiş olan çocuklar için yazmış.
Düzenli yapılan masal etkinliklerinin yanı sıra Baynatna’da çocuklar için kitaplar ve oyunlar da sunuluyor.
Anne babalar da Baynatna’ya akın ediyorlar çünkü çocuklarının ana dilleriyle bağlantılarının kopmasından endişe ediyorlar. Çocukların çoğu, konuşmalarına Almanca sözcüklerin yanı sıra Berlin’de sona eren göç güzergâhında öğrendikleri Türkçe ve Yunanca sözcükleri de karıştırıyorlarmış.
Yedi aylık çocuğunun Arapçayla bağ kurmasını sağlayabilmek, Suriyeli film yapımcısı ve yazar Dellair Youssef için öncelikli bir konu. Henüz annesinin karnındayken bile kızına Arapça şiirler okurmuş.
Kütüphaneyi sık ziyaret edenlerden biri Youssef; ödünç almış olduğu, Kafka’nın kitaplarından birinin Arapça çevirisini iade etmek ve yeni kitabı üzerine çalışmak için gelmiş kütüphaneye.
Şam’da bıraktığı büyük bir kitaplığı varmış, şimdiyse üstüne kilit vurulmuş durumda ve toz içinde. Youssef, 2011 yılında küçük bir sırt çantasıyla kaçmış Suriye’den. Suriyeli şair Nazih Abu Afash ve Lübnanlı yazar Nadim Mohsen’in birer kitabıyla. “O zamanlar bu kitaplara bayılıyordum ama beğeniler değişiyor” diyor Youssef. Şimdilerde en beğendiği yazar, kitapları henüz İngilizceye çevrilmemiş olan Suriyeli Kürt romancı Salim Barakat.
Berlin’e geldiğinde, silbaştan yeni bir kitaplık kurmaya çalışmış kendine: “Kitap raflarını kendim yaptım. Birkaç yüz kitabım var henüz, küçük sayılır, ama giderek büyüyor.”
Baynatna Kütüphanesinin tek amacı Arapça konuşanlara anadillerinde okuyabilecekleri kitaplar sunmak değil, Arapça eserlerin Almanca ve İngilizce tercümelerini yaparak Berlinlilerin Arap dünyasının zengin edebiyat geleneğini tanımalarını da sağlamak. Kütüphanenin kurucularından Kappert, “Berlin’de bir Arapça Kütüphaneye ihtiyaç duyduk çünkü Arapça konuşanların kendilerini iyi ve rahat hissedebilecekleri bir alana ihtiyacımız vardı,” diyor ve ekliyor, “Arapça ve Almanca konuşanları bir araya getirebileceğimiz bir alana ihtiyacımız vardı.”
Avrupa’da hoşgörüsüzlüğün ve güvensizliğin hızla yayıldığı bir zamanda Baynatna, insanları bir araya getiren şeylere odaklanarak “öteki”yle ilgili yanlış kanılara meydan okuyor.
Baynatna’nın kurucularından Ürdünlü mimarlık öğrenci Dana Haddad, “Öteki diye bir şey yok,” diyor ve ekliyor, “yalnızca biz varız ve ‘aramızda’ var.”
Çeviren: Onur Çalı
Kaynak: Al Jazeera
edebiyathaber.net (19 Kasım 2018)