Doğduğumuz andan itibaren hayata diktiğimiz meraklı gözler gelişip serpilmemizi sağlar. Merakımız sayesinde büyürken öğrenir, öğrendikçe gelişir ve dönüşürüz. Her ne kadar atasözlerimiz arasında “merak”la ilgili pek olumlu ifadeler bulunmasa da bu farkındalıkla merakı olumlama çabası içinde olmamız gerektiğini düşünenlerdenim. Merak sonucunda ille de ölmenin karşısına büyük küçük her keşfi yıkılmamacasına dikmenin bir sorumluluk olduğunu da düşünüyorum hatta. Ne var ki okuldaki öğrenme süreçlerimizin mimarları farklı fikirler besliyor bu konuda.
Uzun bir süredir okulun yaratıcılığı beslemesi, yapılandırmacı eğitim yaklaşımını esas alması gerektiği üzerine sıkça konuşuluyor, tartışılıyor. Yani en azından ortaokul yıllarımdan beri bunu duyuyorsam ve şu an otuz yaşındaysam, ayrıca bir öğretmen olarak bu yaklaşıma hala karşı çıkanların varlığından haberdarsam gerçekten uzun bir zaman olmuş demektir. Eğitime dair yaklaşımların tartışılması, eğitime dair bir şeylerin konuşulabiliyor olması elbette çok umut verici ama asıl hayal kırıklığı yaratan şey, çağlar öncesinin alışkanlıklarına ve özelliklerine uyabilecek yaklaşımların kendine hala taraftar bulabiliyor olması. Günceli yakalamamakta ısrar eden, asla değişmemeyi bir zafer olarak gören eğitimcilerle karşılaştığımda nutkum tutuluyor. Gerçi tam tersi bir durumla karşılaştığımda da bu kez heyecandan nutkum tutuluyor. Şimdi sizlerle bu heyecanımı paylaşacağım. Kendisini yeni tanıdım ama okuduğum kitabı, bana hakkında çok şey söyledi. Devis Bellucci’nin Çatalın Neden Tadı Yoktur? adlı kitabı Genç Timaş etiketiyle okuruyla buluştu ve ben de bu okurlardan biri olarak yaşadığım keyfi az ipucu vererek ama seve seve sizlere yansıtmayı amaçlıyorum.
Öncelikle kitabın giriş bölümünde Yazar Bellucci’nin okura seslenişini çok önemsiyorum. Bu seslenişin içinden, bir eğitimci olarak eğitim yöntemlerine karşı tavrı da seziliyor bence. Kendisi İtalya’da bir üniversitede araştırmacı. Öğrencilerin klişe ama güncelliğini hala koruyan bir sorusundan bahsediyor: “Peki bu gündelik hayatta ne anlama geliyor?” Benim de öğrencilerimden duyduğum haliyle: “Peki biz bunu gündelik hayatta nasıl kullanacağız?” Kitaptaki soruların çıkış noktası tam da bu soru. Öğrenciler öğrendikleri şeylerin gerçek hayattaki işlevselliğini, gerçek hayatla ilintisini merak ediyor. Bu soruyu sormak en doğal hakları çünkü öğrenmek için zaman harcıyorlar. Bu zamanın etkin ve verimli geçmesini istiyorlar. Okullar ve öğrenme süreçlerinin planlayıcılarıysa onlardaki bu merakı göz ardı ederek ilerliyor. Ya farkında olarak ya da fark etmeden ancak okula başlayan çocukların kademe geçtikçe hayata dair sorularının azaldığı, daha az merak ettikleri üzerine bir yığın araştırma var. Kendi öğretmenlik deneyimime odaklandığımda da sonuç farksız maalesef. İşte Yazar Bellucci çıkış noktasından sapmadan özellikle sayısal alandaki eğitimcilerin işine yarayacak birçok soru yöneltiyor kitabında. Bence bu soruların muhatabı sadece gençler değil. Gençlerle ilgili kısma aşağıda değineceğim ama önce muhatabı eğitimciler olarak ele aldığımızda yaşanabilecek güzel şeylerden bahsedeyim. Sayısal alandaki öğretmenler bu kitabı bir rehber olarak kullanmak isterse Yazar Bellucci’nin de önerisine kulak vermiş olur. Kendisi giriş kısmında şöyle diyor: “Aslında her fizik, kimya vb. dersi, evrenin sınırlarına uçmak zorunda kalmadan, çevremizde olup bitenlere; günlük olarak gördüklerimize, kullandıklarımıza ve deneyimlerimize ilişkin, biraz da merak uyandıracak bir soruyla başlamalıdır.” Sözel alandan bir öğretmen olmama rağmen bu öneri beni çok heyecanlandırdı. Bana da kendi alanıma dair bir yöntem önerisi sunmuş oldu. Sayısal alandaki öğretmenler bu kitaptaki soruları pekala her dersin başında öğrencilerine bir bağlam etrafında yöneltebilir. Dersin kazanımlarına göre ekleme çıkarma yapabilirler.
Kitaptaki soruların muhatabını gençler olarak ele alırsak yazar, onlara evden çıkmadan deneyimleyebilecekleri keşif dolu bir hafta sonu fırsatı veriyor denilebilir. Evden çıkmadan mı? Evet, hem de evden çıkmadan! Hem evdeki eşyalara bambaşka bir gözle bakacağınızı, evin içinde keşif turuna çıkacağınızı, meraklı gözlerinizi bu kez kürkçü dükkanınıza diktiğinizi ama başka bir bakışla bunu yaptığınızı düşünün… Heyecanlanmadınız mı? Yeteri kadar heyecanlanmadıysanız sorularla ilgili ipucu vermeden önce evdeki keşif gezinizin rotasını açıklamak istiyorum, bu rotadaki duraklar aynı zamanda kitabın bölümleri: Mutfak, Oturma Odası, Çocuk Odası, Yatak Odası, Banyo ve Garaj. Evinizim bu bölümlerindeki temel parçalara yönelik sorular soruyor yazar. Yanıtları bilimsel olan bilimsel sorular bunlar. Örneğin “Mutfak” rotasındaki sorulardan biri: Su şeffaf olmasına rağmen buz küpleri neden opak ve kirli beyazdır? Ya da “su neden yanmaz?”, “Oturma Odası” rotasından bir soru gelsin şimdi de: Optik fiber nasıl çalışır? Ya da “ampul nasıl çalışır?” Son olarak meraklı gözlerimizi “Banyo”ya çeviriyoruz: Buğulanmış camın arkasını neden göremeyiz? Ya da “diş macununu kim icat etti?” Gençlerle yetişkinler birbirlerine bu soruları yöneltip küçük bir yarışma bile gerçekleştirebilir. Eğlencenin düzeyini artırmak sizin elinizde!
Yazar Belluccini eğlenerek öğrenmenin mümkünlüğünü göstermenin yanı sıra bir şeyi daha görünür kılıyor. Çevremizde sürekli gördüğümüz, rutinimizin içine yerleşen şeyler hakkında düşünmek hep daha zordur. Görmenin böylesi kayıtsızlığa sebep olur çoğu zaman. İlgisizlik ve rutinler merak etmenin önündeki en tehlikeli engellerden. Bellucci bu farkındalıkla, alışageldiklerimize başka türlü bakmanın mümkün olabileceğini gösteriyor. Başka türlü bakmanın yeni keşif deneyimleri yarattığı da aşikar. Peki ya siz… Yazar Bellucci’nin sorularına yeni sorular eklemeye var mısınız? Evinizde meraklı bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?
edebiyathaber.net (22 Kasım 2023)