1. Yazmayla ilgili bir yerde formül görüyorsanız dikkat kesilmek yerine gülüp geçin. Her yazar kendine göre bir yol, yöntem geliştirir. Eğer formüllerle yazılsaydı, Roald Dahl’ın Otomatik Dev Gramatizör öyküsündeki gibi hepimiz birer yazı makinesine dönüşürdük. Kitap üretmek belirlenmiş zamanda gerçekleşecek bir proje yapmak kadar kolay olsaydı, büyük öykücü Akutagava’nın Kappa adlı eserinde anlattığı gibi, çeşitli tozları bir makineye boşaltır öte taraftan kitap çıkarırdık. Yüreğinizdeki kıpırdanmayı duymadan, sürekli devinen doğayı izlemeden, kahramanlarınıza ve kendi sesinize inanmadan, içten ve duyarlı olmadan yazmayın.
2. Soluduğunuz atmosferin her zerresi sizi baskılayıp yıldırsa, okuduğunuz metinler çağın basmakalıp tekrarını, dinlediğiniz müzikler yıllar önce bestelenmiş makamları hatırlatsa da içinizdeki keşif arzusunu, yenilik heyecanını soldurmayın. Heyecanınız, şaşırma refleksiniz köreldiğinde yazınız sıradanın ağına takılabilir.
3. İlhamın ya da yaratıcı fikirlerin kapınızı çalmasını beklemek yerine kapıdan dışarı çıkıp arayın, dışarı çıktığınızda öyküyü bulmayacaksınız ama öyküye giden yolun taşlarını göreceksiniz. Üstelik dışarıda olmak içeriye faklı bir gözle bakmamızı sağlar ve aramadıkça zihninizde bir örümceğin ağı gibi genişleyecek hikâyenin kırıntılarıyla karşılaşma ihtimali zayıflar.
4. Zamanınızın çoğunu başka işler yaparak harcıyor olabilirsiniz. Gözünü görerek bakmaya, kulağını gerçekten hissederek duymaya yönelten kişi harcarken biriktirir; yaşantı, dolayısıyla deneyim biriktirir. Yazmak başlı başına eşsiz bir deneyimken yazdıklarımızla da hayata yeni deneyimler ekleriz. Yazmadığımız zamanlar yazının atmosferini düşünür, yazarken de biriken gözlemlerimizden faydalanırız. Böylece yazı, iki farklı hayat yaşamamızı sağlar. Bu hayatın birbirinden farklıymış gibi görünen hatta keskin çizgilerle ayrılan zamanları, birbirine kavuşmayı arzulayan iki sevgiliye benzer. Sözcüklerle metni kurmaya, biçim verip düzenlemeye başladığımızda bu sevgililerin coşkusu daha da verimli kılar bizi.
5. Yazmak için kendinize sınırlar koymayın; belli bir zaman dilimi, kulağa hoş gelmeyen seslerden arındırılmış ya da size destek olacağına inandığınız yaratılmış nesnelerle donatılmış bir alan. Her durumda yazabilirsiniz. Bunlar savruk imgeler, henüz nereye oturacağı belli olmayan küçük yol göstericileri olabilir. Zihninizde başlayan metni, imgeleri, yani işaret noktalarını zaman kaybetmeden kaydedin. Her yerde yapabilirsiniz bunu, yazmayı düşünmeyi ve harekete geçmeyi bahanelerle ertelemeyin.
6. Bir bütün olarak yazmaya ya da kurduğunuz metne yüklediğiniz anlamla onun kendi anlamı çatışabilir. Uzlaşmanın en akılcı yolu yazının veya metnin kendi yasasına boyun eğmektir. Hikâyenin tarzını, dilinin ritmini, kahramanların sözünü hissederek yazın. Her metin kendi üslubuyla doğar; ne kadar uzayıp kısa kalacağını kendisi belirler; bize düşen, disiplinli bir düzen içinde ona hizmetten başka bir şey değildir.
7. İyi yapıtlarla beslenin. Neyi yerseniz o olursunuz sözünü unutmadan, edebiyatın farklı disiplinleriyle sanatın öteki dallarının insanlığa verdiği evrensel mesajı dikkatle okuyun. Onların mesajlarını iletme biçimleri üzerine kafa yorun. Sözgelimi, bir müziği dinlerken enstrümanların, notaların uyumuna; durak yerlerine, alçalıp yükselen tınılarına, soluk alıp vermesine kulak kabartın. Bir resmin; renk ve fırça darbeleriyle dile gelen hikâyesini, felsefesini arayın. Sanatın her dalı edebiyata açılan kapıdır. Fotoğraf nasıl ışıkla yazı yazmaksa edebiyat da yazının yazısı, hayatın kapsayıcısıdır.
8. Risk almaktan korkmayın. İyi bilinen yollarda yürümekten de henüz patika olan yollara sapmaktan da çekinmeyin. Yazdıkça, yazdığınızı beğenmeyip yeniden yazdıkça başkasına benzemeyen sesiniz kendiliğinden duyulmaya başlayacaktır. Bu ses bir başkasının beğenisi için değil, kendi estetik tatmininize yönelik olmalıdır. Ortalama beğenilerin pek çoğu yanıltıcı ve gelip geçicidir.
9. Bir yazar için en tehlikeli şey, kendi sesine, söylediği sözlere hayran olmaktır. Hayran olunmak, etrafında kendini yüceltecek kişiler oluşturmak için çaba harcamak yazarı önce komik, sonra sefil duruma düşürür. Kıymetli zamanınızı yarattığınız eser üzerine beğeni almaya ya da yorumları takip etmeye harcamak yerine kendinizi edebiyata, daha iyisini üretmeye adayın. Sessizliğe gömülerek, gözlerden uzak bir yere çekilip yazın.
Fadime Uslu ve Doğuş Sarpkaya’nın yürütücülüğünü üstlendiği “İşleyen Kurmaca” Temel Atölye çevrimiçi dersleri 18 Eylül’de başlıyor.
edebiyathaber.net