Kocası ölünce oğlunun yanında kalmaya başlayan Neriman Hanım hiç mutlu değildi. Gün boyu evde pineklemekten bıkmıştı. Fakat elinden fazla bir şey gelmiyordu. Arada bir beş yaşındaki torunu Umut’u bahane ederek dışarıya çıkabiliyordu.
Yine böyle insanı sokağa çağıran güneşli bir sonbahar gününde öğleden sonra gelinine; Umut’u dışarıya çıkarmak istediğini söyledi. Torununu şehre yeni kurulan lunaparka götürecekti. Gelin çocuğun üstünü değiştirdi, çocuğu hazırladı. Neriman Hanım için sokağa çıkmak o kadar kolay değildi. Çünkü ağrıyan dizleriyle üç kat merdiven inmek zorunda idi.
Yaşlı kadın bir eliyle torununun elinden tutup diğer eliyle de bastonuna dayanarak merdivenleri güçlükle indi. Dışarıya çıkınca kapıya yaslanarak derin bir nefes aldı. Oğlu bu daireyi beş katlı işçi bloklarından almıştı. Müteahhit, zamanında uyanıklık yapıp asansör zorunluluğundan kurtulmak için binaları beşer katlı yapmıştı. Evin çevresi çok güzeldi. Ne de olsa site hayatı; sakin, güvenli ve tertemiz bir yerdi. Çeşitli ağaçlarıyla ‘milli park’ı andıran yeşil alanları bile vardı. Tek eksiği bir asansör…
Lunapark iki sokak öteye kurulmuştu. Biraz yürüyünce uzaktan çocuk cıvıltıları duyulmaya başladı.Bu sesleri duyan Umut iyice sabırsızlanıyordu. Sonunda lunaparka ulaştılar. Neriman Hanım bir banka oturdu, çocuğun elini bırakmadan; ”Sözümü dinlemezsen bir daha seni dışarıya çıkarmam” diye onu uyardı. Çocuk sessizce babaannesinin yanına oturdu. Kadın yumuşak bir sesle ; ”Hangi oyuncaklara binmek istersin,” dedi. Çocuk ”Oyuncak atlara,” diye cevap verdi. Atlı karıncanın bulunduğu bölüme girdiler.
Yaşlı kadın kenara atılmış kırık bir at gördü. Bir bacağı olmasa da sanki çocukların kendisiyle ilgilenmesini istiyor gibi mahzun mahzun bakıyordu. Atın durumu Neriman Hanım’a çok dokundu. Dalgın dalgın çocuğa istediği jetonları aldı. Umut’u görevliye emanet etti. O da çocuğu atlı karıncaya bindirdi. Kadın torununu rahatça görebileceği bir banka oturdu. Kenardaki kırık at tekrar gözüne ilişti, düşüncelere daldı.
Aklına geçmişte neler yaşadığı geldi. Bunca yıl uğraşıp didinmiş, iki çocuk büyütmüş, onları yuvadan uçurmuş bir de torun büyütmüştü. Artık ikinci torunla uğraşmak zor geliyordu. Bir işe yaramış olmak için bazen Umut’u dışarı çıkarıyordu. Hayat ne kadar acımasız diye düşündü. Canlı cansız her şeyi eziyor, kırıyor, kendi değirmeninde öğütüyordu. Yaşlanınca da tıpkı şu kırık at gibi bir kenara atıyordu.
Hava kararınca ışıltılara bürünen lunapark daha büyüleyici bir görünüm kazanmıştı. Havada; ılık, insanı üşütmeyen hafif bir esinti vardı. Neriman Hanım yanına gelen başka bir kadınla tatlı bir sohbete koyulmuştu. Çocuğun da keyfi yerindeydi. Jetonları bitene kadar sırasıyla bütün oyuncaklara binecekti.
Gelin evde çocuğu ve kayınvalidesini merak ediyor, ne yapacağını bilemiyordu. Yanlarına gitse; tam kocasının işten geliş saatiydi. Eve gelip karısını evde bulamayınca başlarına ters değirmeni çevirirdi. Ona göre genç bir kadının bu saatte yalnız sokağa çıkması” yanlıştı. Kadın aklından telefonu geçirdi. Bu sırada telefon çaldı, arayan kocasıydı.
”Eve geldiğimde hazır olun, akşam ablamlara yemeğe davetliyiz,” dedi Kadın; Umutla babaannesinin lunaparkta olduklarını gelirken onları da almasını söyledi.
Yarım saat sonra zil hızlı hızlı çalındı. Kadın kapıyı açtı, kocasını yalnız görünce şaşırdı. Çocukla annen nerede diye sordu. Adam neşeyle; ”Gelirken parka şöyle bir baktım, onların keyfi yerinde hayatım,” dedi. Adam karısına çapkın bir bakış attı. Hiçbir şeyin farkında olmayan kadın yeni elbisesini kocasına gösteriyordu. Adam; ”Çok şıksın karıcığım,” deyip ona sarıldı. Kulağına ”Hadi bi kutlama yapalım,” dedi. Kadın kocasının elinden güçlükle sıyrıldı. Bir iki öpücükten sonra kadın saçlarını tekrar topladı, hazırlanıp çıktılar.
Lunaparka geldiklerinde yaşlı kadın; ”Saatler geçti, hiç arayıp soran yok,” diye oğluna sitem etti. O da ”Anne ablam bizi yemeğe çağırdı oraya gidiyoruz, dönüşte alırım diye size uğramadım,” dedi. Gelin çocuğunu arabaya bindirmeye çalışırken Neriman Hanım gelininin yerine ön koltuğa oturdu. Kendi kendine;”Demek ki insanlar kırık at gibi değilmiş,” dedi. Oğlu ve gelini ne demek istediğini anlamadılar ama bir şey sormadılar.
Satı Erdem Ulusoy – edebiyathaber.net (18 Aralık 2015)