Şerit testere kendisine doğru yaklaşan kereste parçasını beklerken, avını parçalamak üzere olan vahşi bir hayvana benziyordu. Osman biraz sonra ortadan ikiye ayrılacak olan kereste parçasının yerinde olmak istemezdi. Ağustos ayının güneşi marangoz atölyesini kasıp kavuruyordu. Nerdeyse keresteler alev alacak ve dükkanı içindekilerle birlikte yok edecek gibiydi. Osman, şerit testerenin keresteleri bölme işini oturup saatlerce izleyebilirdi. Ancak, yapacak işleri olduğu için bu küçük eğlencesine çok fazla zaman ayıramadı. Etrafa dökülüp saçılan talaşları toparlarken, her zamankinden daha istekli görünüyordu. Gizli bir iş yapıyor olmanın verdiği heyecan, onu her zamankinden daha zinde ve dikkatli tutuyordu. Kimseye belli etmeden, ağır adımlarla atölyenin dışına çıktı. Babası Seyfettin’e, memleketleri olan Tokat’tan beri yoldaşlık eden Hacı Murat’ın altına talaş torbasını istifledi. Atölyenin içine girdi ve depo bölümüne doğru indi. Deponun içerisinde neredeyse hiç oksijen kalmamıştı. Cebinden buruş buruş olmuş kağıdı çıkardı. Kurşun kalem ile yazılmış olan listede, sülfürik asit, nitrik asit, griserin ve talaş yazıyordu. Depodaki, koca sandığın içinde tuttuğu şişeleri poşete yerleştirirken, kendisini çok önemli işleri başarmak üzere olan, nobel ödüllü bir peofesör gibi hissediyordu. Malzemeleri bir kimyagerin dikkati ile çantasına yerleştirirken, bir yandan da ne haltlar karıştırdığını öğrenirse, canını okuyacak olan babasını düşünüyordu. Bir an önce bu depoda yapması gereken işi bitirip, derhal eve doğru yola koyulmalıydı. Bereket, depoya kendisinden başka inip çıkan olmamıştı. Çantası ile birlikte atölyeden çıkıp, evlerinin de bulunduğu Pursaklar’a doğru yollandı. Gitmeden öncede arabanın altına sakladığı bir torba dolusu talaşı yanına almayı ihmal etmedi. Otobüste giderken inmesi gereken durakta inmedi ve son durağa kadar bekledi. İlçenin nispeten dışına çıktığını düşünerek boş bir araziye doğru yol aldı. Bir taraftan alnından akan terleri silerken, bir taraftan da sırtında taşıdığı techizat sıcaktan alev alır mı diye, aklı kurcalanıyordu. İlçe merkezinden epeyce uzaklaşmıştı. Yakınlarında birkaç tane apartman vardı ama o apartmanlardaki dolu olan ev sayısı bir elin parmağını geçmezdi. Usulca çantasını yere bıraktı. Özenle çıkardığı malzemeleri, yanyana dizdi. Bir ara vazgeçsem mi diye düşündü ama bugün olmasa, başka bir gün mutlaka yapacaktı. Yere bir parça kağıt serdi ve kağıdın üstünü talaş ile kapladı. Önceden temin etmiş olduğu sülfürik asit, nitrik asit, griserini talaşın üstüne usulca döktü. Bir taraftan da kendiseine bakan var mı diye etrafını izliyordu. Karışım tamamdı. Elindeki malzemeyi rulo haline getirdi. El yapımı dinamiti hazırdı. Heyecanla cebindeki çakmağı çıkardı ve fitil görevini görecek olan, dinamitin baş kısmındaki katlanmış kağıtları tutuşturdu. Hemen koşmaya başladı. Şimdiden dinamit ile olan mesafesini elli metreye çıkarmıştı. Bekledi ama hiçbir şey olmadı. Geri döndü. Talaşlar yanmıştı, havada kötü bir koku vardı ama istediği patlama meydana gelmemişti. Malzemelerini çıkardı tekrardan. Bir başka dinamiti, bu defa bol malzeme ile yapmaya başladı. İşi bitince tekrar, ev yapımı dinamitini tutuşturup kaçtı. Yine patlama olmadı. Birkaç defa daha denedi. Artık kaçmıyordu. Yakından dinamitin neden patlamadığını anlamaya çalışıyordu. Malzemesi bitince eve dönmek zorunda kaldı. Hayal kırıklığı tüm bedenini sardı. Haftalardır yaptığı hazırlık boşa gitmişti. Bir yerde eksik vardı ama nerdeydi. Bu kadar malzemeyi tekrardan bir araya getirmesi imkansızdı. Babasından türlü bahanelerle aldığı bütün harçlıkları, bu işe yatırmıştı. Şimdi ise uslu uslu evin yolunu tutumuştu.
Seyfettin, marangoz atölyesini kapatmadan önce, depoya indi. Koca sandığın içinde istiflenmiş malzemeleri göremeyince yüzünde bir gülümseme belirdi. Osman’ın dinamit yapmaya olan merakını anlamış, sülfürik asit, nitrik asit, griserini yanıcı ve tehlikeli olmayan sirke gibi maddelerle değiştirmişti. Sandığın kapağını kapattı, atölyeye kilit vurdu ve emektar arabası ile Pursaklar’daki evine yollandı.
Osman eve dönerken, havai fişek gösterisine rastladı. Havada rengarenk çeşitli şekiller oluşturan fişekler aklını başından aldı. Bir yerlerden barut bulmalıydı.
Mustafa Çöçelli – edebiyathaber.net (22 Ocak 2016)