Mülkiyeliler’e yaklaştığında Merve her zaman olduğu gibi çok heyecanlıydı. Uzun süredir bu mekanda garson olarak çalışmasına rağmen servise başlayıncaya kadar garip bir tedirginlik yaşıyordu.
İşe başlayalı iki yıl olmuştu. Ne çabuk geçti diye düşündü. Balıkesir’de ailesinin kısıtlı olanaklarını zorlayarak Gazi Üniversitesi Gazetecilik Bölümünü kazanmıştı. Gazeteciliği seçmesi tamamen tesadüftü. Lisede performans ödevi için gittiği Öz Balıkesir Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan uzaktan akrabaları Selim ağabeyiyle birlikte haber kovalamış, sahaya inmekten müthiş zevk almıştı. Kendi kendine mutlaka ‘gazeteci’ olmalıyım diye söz vermişti.
Babası kızının gazeteci olmak istediğini duyunca aşırı tepki göstererek “Benim kızım sokak sokak gezerek haber peşinde koşamaz. Kadınlar için en ideal meslek öğretmenlik. Oku öğretmen ol, keyfine bak kızım. İllaki gazeteci olacağım diyorsan kendin bilirsin. Okul masrafın için benden kuruş çalışmaz” demişti.
Merve babasını ikna etmek için her yolu denediyse de bir türlü başarılı olamadı. İdealinden vazgeçmeyi düşünmüyordu. Gazetecilik okumazsam ne anlamı var okumanın, ben hem çalışıp hem okuyacağım, görürsünüz diyerek hedefinden şaşmamıştı.
Dershaneden okula, okuldan dershaneye mekik dokumuş, gecesini gündüzüne katmış sonunda Gazi Üniversitesi Gazetecilik Bölümünü kazanmıştı.
Çok heyecanlıydı. Ailesi Merve’yi Ankara’ya uğurlarken sevinç ve hüznü bir arada yaşamıştı. Babası kızına kırgındı. Buruk vedalaşmanın ardından Merve nihayet Ankara’daydı. Kayıt işlemleri esnasında annesiyle birlikte kayıt yaptırmaya gelen Hülya ile konuşurken sözü uzatmadan , “Ev arkadaşı olalım mı?” teklifinde bulunduğunu anımsadı. Hülya’nın Karadenizli olduğunu inkar etmeyen erkeksi duruşundan etkilendim diyecekti sonrasında yaptıkları sohbette.
Hülya’nın annesi “Uşağım bir düşünelim” demiş ama Merve’yi de sevmişti. Kısa süre içinde Merve ve Hülya Demetevler’de giriş katında ortak bir evde oturmaya başlamıştı.
Merve Alımlı olduğu kadar atılgandı. Selim ağabeyinin bahsettiği ünlü gazetecilerin sık sık uğradığı Mülkiyeliler’e gittiği bir gün işinin ehli orta yaşlı bir garsona “Garsona ihtiyacınız var mı” diye sordu. Ufak tefek garsonun gözleri cam gibi “ Kimin için?” dedi. “Benim için” diye yanıtladı Merve. Müdüre soralım, diyerek gitti ve az sonra, “Müdür seni bekliyor gel bakalım”dedi. Önlü arkalı iç salona geçtiler. Müdür, kibar ve zeki birine benziyordu. Birkaç soru sordu . Merve gazetecilik okuduğunu işe ihtiyacı olduğunu söyledi. Sesi çok kararlıydı. Müdürün hoşuna gitmişti.
“Haydi öyleyse Merve hanım vakit kaybetmeden servise geç bakalım” deyivermişti. Şaşırma sırası Merve’ye gelmişti. “ Ben mi, şimdi mi, hemen mi?” sözleri dökülmüştü ağzından. Heyecanla ardı ardına saçmasapan sorular sorduğunu farkına varmış “ Saçmaladım galiba” deyip utanmıştı.
O ilk gün nasıl çalıştığını hatırlamaya çalışsa da hiçbir zaman anımsayamamıştı. İki yıl göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş Selim ağabeyinin dediği doğru çıkmış bir dolu insanla tanışmış dostluk kurmuş, usta gazetecileri yakından tanıma fırsatı elde etmişti. Hatta haftalık çıkan bir gazetede yazmaya başlamıştı.
Merve, ailesine verdiği sözü tutmuş, hem çalışıp hem hedefinde ilerleyeceğinden emin Mülkiyeliler’in kapısından içeri girdi…
Mutlu Öz – edebiyathaber.net (5 Mart 2015)