“Farfara”, Sezgin Kaymaz’ın APRİL Yayıncılık tarafından Ocak 2017’de basılan kitabı. Nazlı Berivan AK’ın editörlüğünü yaptığı eserin başarılı kapak tasarımı Eralp Güven’e ait. Hikayenin özü ve geçtiği mekanlar resimden kolaylıkla okunabiliyor. Sayfa sayısı 409.
Kitabın başında esprili bir dille yazılmış özgeçmişi var Sezgin Kaymaz’ın, aynı üslupla kitabın içinde pek çok yerde karşılaşıyor okuyucu.
“Farfara”, Sezgin Kaymaz’ın uzun ama kısa kitaplarından. Akıcı bir üslupla yazıldığı için kolaycacık sonuna geliniyor. Dili çok güzel kullanıyor yazar. Dil oyunlarına yer veriyor çokça. Sevinç Kuşları’nda kullandığı 2-3 sayfalık tek cümleyi arıyor yine gözler doğal olarak. Bu kitapta da paragraf cümlelere rastlıyoruz. Okuyucuyu şaşkına uğratıyor çoğu kez kullandığı sözcüklerle. Kitabı okurken hiç kullanmadığı yeni sözcükler öğreniyor okuyucu. Örneğin dişkirmek sözcüğü tanıdık geliyor, sanki yıllardır kullanılırmış gibi, sözlükte arıyor emin olmak için, bulamıyor, kullanmak üzere aklının bir kenarına yerleştiriyor yine de.
Bazen imla hatası yapıldığını, bir harfin yanlış yazıldığını düşünüyoruz, oysa bunlar romandaki karakterin kültürü ile ilgili ipuçları; “Görmüyon nu?”
Sıkı bir hayvansever Kaymaz. Köpekleri konuşturuyor, duygularına yer veriyor ve bunu hikayenin içine öyle bir ustalıkla yediriyor ki! Her şey Şirin isimli köpeğin doğumda hayatını kaybeden arkadaşı Lucky’nin yavrularını evlat edinmesi ile başlıyor. Yavru köpeklerden biri annesiyle benzerliğiyle dikkat çekiyor ve doğal olarak aynı isme sahip.
Köpekler konuşur mu? Bu kitapta konuşuyorlar. Duyguları ve düşünceleri aynı bizim gibi. Evlat ediniyorlar, sahip çıkıyorlar, çocuklarının eğitimi için bazen sert davranıyorlar istemeden de olsa. Yeri geliyor insandan daha fazla insan oluyorlar. Doğumda ebelikten geçin, cerrahlık bile yapıyorlar dişlerinin sivri kenarıyla göbekbağına bir kesik atıp. Bu kitaptan köpeklerin kök hücre kaynağı plesantayı, daha kolay iyileşebilmek ve sütlerini arttırabilmek amacıyla yediklerini öğreniyor okuyucu.
Olay örgüsü Ankara’nın caddelerinde, sokaklarında Cinnah’ında, Batıkent’inde, Esat’ında, İvedik’inde, Bentderesi’nde kısacası her yerinde geçiyor. Kitaptaki insanlar bizim insanlarımız. “Şaşırıp dişlerini bile fırçalamaya galkdı da Muradiye gucün yapıştı goluna ’Naabıyon Ender sen?’ didi. ‘Dişleriye hava gaçıracan. Zabaha gadar baaracan ondan sonra. Bırak.’ Evde tek diş fırçası varıdı.” (s, 333). Gerçekçi unsurlara rağmen “Geber Anne” de olduğu gibi fantastik ögeler taşıyor ve “Kün” isimli eserinde olduğu kadar yoğun rastlanmasa da felsefesi var kitabın.
Yemek tarifleri de bulunuyor kitapta. Cacıklı makarna, şöyle kaşıkla yenen, kolaycacık. Çalışanlar veya yemek yapmasını bilmeyenler için birebir. Makarnayı cacığın içine boşaltıvermekle oluyor. Bu mahallenin sakinleri köpeğe öldü diyemeyen “Hani doğum yaptıydı da kanatlanıp gittiydi ya…” şeklinde anlatabilen bir yüreğe sahipler (s. 219).
Çok küsen, çok barışan, sonra tekrar çok küsen, mama verilince kesin barışan Luki ya da diğer adlarıyla Madonna, Lucky, Beyaz veya Matahari evden niye kaçıyor? Haza beyefendi Tahsin Baydar ölüyor, sırrı Kasap Selim’e emanet ediyor. Sır da sır hani! Öyle kolay kolay dile getirilebilecek gibi değil. Kasap Selim bu sırrı evlat ve torun acısıyla hayattan ümidini kesmiş saray ağzıyla konuşan, her hareketi ölçülü Ankara hanımefendisi (haza hanımefendi) Mücella Baydar’a iletebilecek mi? Doktor Efraim’in bu iletide rolü ne? Uzun saçlı Tarkan pedigrees’li doberman ararken aşık olduğu Luki’sine kavuşabilecek mi? Kemalettin vuslata erecek mi? Buse ile beste yapabilecekler mi?
Güzel epigraflar yer alıyor kitapta; “Şu bir gerçek ki, köpekler ortalama olarak insanların ortalamasından çok daha insandırlar. Andy Rooney” (s. 245)
“Bazıları ne aradığını öğrenirse aradığını bulur, bazıları aradığını bulursa ne aradığını öğrenir.” (S, 380) diyor anlatıcı. Ben bu kitapta aradığımı buluyorum. Sizin de okuduklarınızdan aradığınızı bulmanız dileğiyle.
Zeynep Yenen – edebiyathaber.net (29 Haziran 2017)