Geçtiğimiz haftanın önemli konularından biriydi Çanakkale Deniz Zaferi. 102. yılında bir daha andık Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü. Bir daha andık Seyit Onbaşı’yı, Antepli Şahin Bey’i, Gördesli Makbule Hanım’ı.
Çanakkale Deniz Zaferi, bu ülkenin temelidir. Ardından elde edilen zaferlerin, zafere giden yolun cesaret vericisidir. Hiç düşündünüz mü, ya Çanakkale geçilseydi? Düşüncesi bile ürpertiyor. Bu uğurda can verenleri saygıyla, minnetle anarak bu haftanın kitabına geçmek isterim.
Kitabımız Kırmızı Kedi Çocuk etiketini taşıyor. “Barış Takımı / Çanakkale’den Gelibolu’ya Geçiyor.” Sevgi Özel ve İbrahim Dizman yazmış, Nalan Alaca resimlemiş. Yazarlarının Türk dili alanında uzman isimler olması, kitabın anlatım dili konusunda daha kapakta güven veriyor. Fakat ülkemiz çocuk ve gençlik edebiyatında özellikle bu türde yazılan kitaplarda yoğun bilgi vermeye heves edilmesinden dolayı ben de bu kitaba önyargıyla yaklaştım. Sandım ki 1915 Çanakkale’sini enine boyuna, en ince ayrıntısına kadar anlatacak. Çocukları bilgi bombardımanına tutup boğacak. Oysaki o tarihe ait bilgi neredeyse yok denecek kadar az. Peki, ne var kitapta?
Bu kitapta tarihimize karşı duyarsızlığımız var. Tarihimizi gidip yerinde öğrenemeyişimize, kitaplarda yer alan bilgilerle yetinişimize itiraz var. İnternetten, tek bir anahtar sözcükle ulaştığımız ve yarım yamalak okuduğumuz yalan yanlış bilgilerin ne denli yetersiz olduğu var.
“Barış Takımı / Çanakkale’den Gelibolu’ya Geçiyor”u Ezgi anlatıyor bize. Daha en başta kulağıma bir ezgi doldu. “Ankara’dan abim gelmiş, evde bir bayram havası.” Bunun nedeni ise Ezgi’nin Barış Abi’sinin Ankara’dan geliyor olması ve bu durum karşısında Ezgi’nin gösterdiği sevinç. Kitaptaki karakterlerin isimleri de özenle seçildiğini hissettirdi bana. Ezgi, Barış, Elif, Ekin, Filiz… Umut aşılayan, mutluluk veren isimler bunlar.
Ezgi, altıncı sınıfa geçtiği yaz sınıf arkadaşlarıyla Barış Takımı’nı kurar. Çanakkale Savaşları’ndan başlayarak yakın tarihimizi öğrenmek için kolları sıvarlar. Atalarımızın zafer kazandıkları toprakları görmek için yollara düşerler. Türlü serüvenler yaşarlar. Gelibolu Yarımadası’nı gezdikçe şaşırırlar.
Ya siz? Gördünüz mü sözü edilen yerleri? Kitapta anlatılmak istenen de tam olarak bu aslında. Tarihimize uzak ve duyarsız oluşumuza dikkat çekmek. Kim ne anlatırsa onu araştırmadan kabul etmek. “… Ders arasında sınıfta yalnızdım. Atlası açıp Yeni Zelanda’nın yerini buldum. Ooooo… Çok uzaklardaydı. Ta Büyük Okyanus’ta, iki adadan oluşan bir ülkeydi. İnsanlar oradan kalkıp geliyormuş. Biz okullarda, kentin büyük alanında birkaç şiirle, konuşmayla yetiniyor, tören bitince de bu töreni niye yaptığımızı bile unutuyorduk, tüh tüh!” (s.20)
Bilgiyi aktarmayı değil de farkındalık yaratmayı amaçlayan bu kitapla çocuklar buluşsun isterim, bir noktaya da itirazımı ekleyerek. Ezgi’nin annesi ve babası onun düzgün konuşması ile ilgili aşırı bir hassasiyet gösteriyorlar. Hoşlarına gitmeyen bir sözcük kullanması halinde Ezgi’yi uyarıyorlar. Fakat bu hassasiyeti Ezgi’nin öğretmeninde göremiyoruz. Çünkü Ezgi, “elin Anzak’ı” dediğinde öğretmeninden herhangi bir düzeltme ya da uyarı gelmiyor. Oysaki ne denli tehlikeli, rahatsız edici, ayrıştırıcı bir söylem. Ama bir sözcüğün de kitaba gölge düşürmesini istemem tabi. Sadece dikkatimi çektiği için paylaşmak istedim. Çocuklarımızın tarihimizi savaş düşüncesiyle, öfkeyle değil barışı arzulayarak öğrenmesini istediğim için dile getirdim bunu.
Çanakkale’den Gelibolu’ya bir yolculuğa hazır mıyız?
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (27 Mart 2017)