Sultan Su Esen’in “Rüya Gözlüğü”(*) kitabını oluşturan 20 öykünün ortak metaforu, kitaba da adını veren bir gözlük. Öyle büyülü bir gözlük ki, hem uyutuyor, rüya gördürüyor, hem de uyanıkken görülmeyen gerçekleri gösterip uyku kaçırıyor.
Yazarın bir önceki öykü toplamı KejeMaria(**) adıyla yayımlanmıştı. Kitabın birinci bölümü dokuz, “Fantastik Öyküler” başlığı ile ayrılmış ikinci bölümü ise, sonuncusu iki parçalı olan üç öyküden oluşuyor. Yazarın konumuz olan “Rüya Gözlüğü kitabındaki öykülerin kökleri birinci kitaptan; özellikle fantastik öyküler bölümünden besleniyor.
İki kitap arasındaki dil ve biçem benzerlikleri, metinler arası bağlantılar, göndermeler, ironi, dönemin kişi ve olaylarına dokundurmalar ve ortak bakış açısını, hem bilinçli bir seçim, hem de aynı kalemden çıkmış olmanın doğal sonucu diye değerlendirmek yanlış olmaz.
KejeMaria’nın birinci bölümündeki öyküler, klasik olay öykülerine daha bir yakın duruyor.
İkinci bölümde yer alan fantastik öykülerin ilki çocuk öyküsü, ikincisi masal gibi dursa da ince ince sezdirmelerle suya sabuna dokunmaktan geri kalmıyor.
İki bölümlük Condi öyküsü Rüya Gözlüğü kitabının habercisi gibi. Condi’nin (Condoleezza Rice’ın?) falına bakan Cevriye’nin dilinden, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde bir dönemin olayları, açık adları veya adlarının baş harfiyle anılan aktörleriyle, ironik bir dille anlatılıyor. Böylece yazar çağının tanığı olmakla kalmıyor, tarihe de not düşüyor. Bu öyküde yazarın biçemi değişmeye başlıyor, Rüya Gözlüğü kitabındaki öykülerde değişim daha da belirginleşerek sürüyor ve iki kitap arasında köprü kurulmuş oluyor.
Bu aşamada ortaya çıkan birinci farktan söz edebiliriz: Kısalık ve yoğunluk.
KejeMaria’daki öyküler hem sayfa sayısı hem de tümce yapısı olarak daha uzuncadır. Öyküler biraz daha gevşek yapıda ve kapsamlıdır. Bunu yazarın deneyim, okuma, gezip görme ve yaşanmışlıklardan derlenmiş birikiminin büyüklüğü ile ilişkilendirmek olası. Öykülenebilecek şeylerin çokluğu, bazılarına odaklanırken ikincil düzeyde olanlara kıyamama, başka bir deyişle öykülere daha çok şey sığdırma çabasının sonucu olabilir bu durum. Bundan, öykülerde dolgu veya yığma olduğu sanılmasın. Demek istediğim eksiltme, yoğunlaştırma ve sözcük tasarrufu ile aynı, hatta daha fazla şeyi daha kısa anlatma olanağı vardır. Yazar bu beklentiyi Rüya Gözlüğü’nde gereğince karşılamış zaten.
“Less is more” (az daha çoktur) diye bir İngiliz sözü var. Çehov gibi bir dev de “kısalık ve açıklık başarının kızkardeşidir” der. Rüya Gözlüğü’nde yazar bu görüşe, yani “daha az sözle daha çok şey anlatma” düşüncesine uymuş. Kevser Abişgil, kitaba ilişkin yazısında şöyle diyor: “Çoğumuz çok sözün çok şey söylediğini düşünürüz, öyle değilmiş meğer. Yazarların da kendine göre anlatım biçimi, üslubu var. Sözcüklerin yüklendiği ağırlık, çekim gücü, rengi, kokusu, anlamı var!..”(***) Rüya Gözlüğü’nde hem daha kısa tümcelerle, hem daha kısa öykülerle çok daha fazlası anlatılıyor. Bunun temel nedeni damıtarak yoğunlaştırma ve etki derecesi daha yüksek verim elde etmedir. Bu ilk farklılık, yazarın iki kitabı ve değişen iki tarzı arasındadır ve dolayısıyla sağladığı olumlu gelişmenin de göstergelerinden biridir.
Sultan Su Esen’in KejeMaria’nın ikinci bölümünde iyice belirginleştirdiği gerçeküstücü, fantastik kurgu, dil ve anlatımı Rüya Gözlüğü’nde tüm öyküleri kapsayan temel bir biçeme dönüşüyor. Ülkedeki ve dünyadaki gelişmeleri, büyülü bir gözlük ve onunla görülen rüyalarda izleyip öyküleştirmek başlı başına fantastik ve gerçeküstüdür. Ancak, bu bağlamda ikinci ve üçüncü farklılık ortaya çıkıyor.
Bilindiği gibi fantastik ve/ya gerçeküstü yöntemle oluşturulan anlatılar, gerçeklerden yola çıksalar bile onlardan koparak ya düşsel-masalsı veya büyülü gerçekçi olarak nitelenen bir kurguya varır. Bu tür kurgular nesnel gerçeklikten kopup uzaklaşarak yeni ve sanal bir gerçeklik yaratma peşindedir. Bu türlerde yönelim somuttan soyuta doğru sayılabilir.
Rüya Gözlüğü öyküleri ise tam tersine soyuttan(rüyadan) somuta(gerçeğe) doğru bir yol alış izlemektedir. Başka bir deyişle fantastik ve/ya gerçeküstü gibi duran olay ve araçlarla ülke ve dünya sorunlarına yani somut kişi ve olaylara ve de nesnel toplumsal gerçeklere varılmaktadır. Yöntem kurgu, olaylar ve kişiler somut ve gerçektir. Bu yönden öyküleri “toplumcu gerçekçi” olarak nitelemek olasıdır. Bununla birlikte üçüncü farlılık da, klasik toplumcu gerçekçilikle olandır. Bu farklılık, yöntem, kurgu ve biçemde kendini göstermektedir. Ayrıca Sultan Su Esen’in öykülerinde, ideal kişiler yaratma, çözümler önerme, acı(ndır)ma, yüceltme veya kötüleme gibi yaklaşımlar yok. Çağrışım, anıştırma, sezdirme, dokundurma, alaysama, imleme ağırlıkta. Bu yanıyla bilinç akışı yöntemi “rüya akışı” şeklinde uygulanmış sanki. Rüya(da) görmenin sağladığı geniş özgürlük alanı, uyur-uyanık veya uyurgezer pekiştirmesiyle alabildiğine kullanılmış. Böylece yazar, okurlarını da yanına alarak bir düş gezgini gibi hem zamanda hem de mekânda dolaştırma ve bir çiçek dürbününden bakar gibi sıkça değişen görüntüleri izletme olanağı yaratıyor. Bilgi birikiminden yararlan(dır)arak ve zamandan zamana atlayarak okuru tarih içinde bir ileri bir geri gezdiriyor. Uzak geçmişten, yakın geçmişten ve günümüzden gerçek kişi ve olaylarla karşılaşmasını sağlıyor. Kendi gezip gördüğü yerleri bir gezi rehberi tarzında değil, rüyadaymışçasına ve öyküleştirerek aktarıyor, o yerlerde okuru da zevkle gezdiriyor. Bunu yaparken, iz bırakmış veya bırakacak çoğu acıtıcı, tarihi, siyasi, insani, toplumsal olaylara dokunuyor; hiçbirine uzun uzadıya takılmadan. Kimi zaman kuş bakışı, kimi zaman olayın içinden pek çok şeyi kısacık değinmelerle gözler önüne seriyor. Az sözle epey fazlasını göstermiş, sezdirmiş oluyor. Yoğun, çok anlam yüklenmiş sözcük ve sözlerden oluşan yalın bir dille okuru düşünmeye, anımsamaya ve anlamlandırmaya yöneltiyor.
Artan kadın cinayetleri ve erkek şiddeti karşısında kadınların tepkisi de büyürken, paralel olarak kadın yazar sayısı da, özellikle bu yazarların konuyu verdiği ağırlık da artmaktadır. Sultan Su Esen’in “Rüya Gözlüğü”nde “Saliha” dışında, kadın sorunlarına özgülenmiş öyküler yer almıyor. Saliha öyküsü bile birkaç öyküye taşarak tamamlanıyor. Genel öyküleme tarzına uygun olarak soruna çeşitli öykülerinde vurucu tümcelerle parmak basıp geçiyor. Öyle etkili tümceler ki parmak izi orada kalıyor. İlk örnek ilk öyküden: “Sıkıldım; eskimiş yüzlerden, saçı başı yolunmuş, dövülmüş kadınların dayanılmaz öykülerinden!..” (s. 9)
Töre baskısı altında ancak “rüya sevgilisi” olabilir kızların. “Gerçeği olmayan yerde sanal sevgili bile önemlidir.” (s. 27) Bu da, rüyada bile sayıklanmaması gereken ölümcül bir sırdır. Belki de böyle bir sırrını paylaşan Saliha okula devam edememiş, amcaoğlu tarafından öldürülmüştür. “Saliha’nın yasına da kimse gidemedi. Ailesi yasaklamıştı ona her şeyi. Taziye ziyaretini de. Ne yazık ki düştüğü töresel çukurun girdabında yok oldu gitti Salihacık.” (s. 45) “Din öğretmenimize göre, dünyaya gelen herkes günahkârmış… ‘Bu yıl kaç kadın öldürdü alınyazısı’ diye sormak geliyor içimden ama soramıyorum korkumdan.” (s. 47) Ve daha birçok çarpıcı örnek.
Öykülerde çoğumuzun bildiği, tanıdığı, belki rüyamıza giren çokça gerçek kişi ve olay var.
Farklılığına, yenilikçiliğine ve özgünlüğüne bakarak öyküleri “post modern” olarak niteleyenler de olabilir. Bence, içerik, bakış açısı, amaç ve varılan sonuç açısından, Sultan Su Esen’in öyküleri bilgi, bilinç ve duyarlılıkla yapılandırılmış, nesnel gerçekliğe çıkan, toplumcu gerçekçiliğe yenilik getiren türdendir.
Bu kitap raflar ardında yitmemeli, okunmalı, okutulmalı ve daha çok baskısı yapılmalıdır.
(*) Rüya Gözlüğü, Sultan Su Esen, Kanguru Yayınları, Nisan 2017
(**) KejeMaria, Sultan Su Esen, Kanguru Yayınları, Nisan 2009
(***) Kevser Abişgil, Ekin Sanat, Ekim 2017-141.Sayı, Sayfa: 30
Ali Günay – edebiyathaber.net (4 Ocak 2018)