Efsaneye göre ciddi yoksulluğun olduğu, kanlı kavgaların yaşandığı, salgın hastalıkların insanları kırıp geçirdiği günlerde, kötülüğün kökünün kazınması ve kurtuluş yolunun bulunması için günlerce, gecelerce edilen duaların sonunda erdemli bir kadınınkiler kabul olur. Dünyaya tanrı tarafından argan ağacı -hayat ağacı- hediye edilir. Ağacın sert odunu ısınma ve alet yapımında, yaprak ve meyveleri hayvanları beslemede, çekirdeklerinden elde edilen yağ yemeklerde, hastalıkların tedavisinde ve kadınların güzelliklerini artırmada kullanılır. Faslıların o günden bu yana argan ağacıyla adeta ibadet eder gibi bir hayat sürdükleri bilinmektedir.
Ağacının şifa deposu meyvelerinden elde edilen altın iksir Argan yağı çoğunlukla kozmetik ve gastronomik amaçlı kullanılıyor. Ciltleri nemlendirmek, saçları güçlendirmek ve yemeklere lezzet katmak en değerli özelliklerini oluşturuyor. Fas’ın güneyindeki bölgede insanlar keçilerle birlikte kamusal alanı paylaşıyor, Marakeş- Essaouira yolu ağaca tünemiş keçileriyle her zaman turistlerin ilgisini çekiyor. Fotoğraf çekimi sonrası verilen bahşişlerde gösteriyor ki, bu olay yerli halk için ek gelir kaynağı olmuş. Yüz yirmiye yakın Berberi köyü için turizmden sonra temel gelir kaynağını Argan yağı oluşturuyor. Bir dönem durma noktasına gelen üretim kadın kooperatiflerinin kurulmasıyla artırılmış, üniversitelerden destek alınmış. Bölge çölleşme, yakacak ihtiyacı ve keçilerden kaynaklanan tehlikelere karşı UNESCO Biyosfer Rezervleri Programı’na dahil edilmiş. Kullanım hakları yerli halk Berberilerde bulunuyor.
Argan’ın ağacının kökeni ve yayılma alanlarını Atlas Dağları ile Sahra Çölü arasında kalan Sous Vadisi oluşturuyor, doğal üçgen bölgede yaklaşık yirmi bir milyon ağaç var. Argan ağacı, kurak iklime adapte olmuş, erozyonu ve çölün gelişmesini engelliyor. 1500 metre yükseklik ve 0-50 derece ısı farkına dayanıklılığıyla “Demir Ağacı” adını hak ediyor. Ağaçtan iki yılda bir mahsul alınıyor. Yağ, eskiden lamba yağı ve yakacak olarak kullanılırken günümüzde kozmetik ve gastronomi alanında değer yaratıyor. Değeri içerdiği zengin yağ asitleri, vitamin ve minerallerden kaynaklanıyor. Geleneksel döngüde keçiler meyveleri yer, sindirir, dışkıdan kadınlarca ayıklanır, granit değirmenlerde kırılır, zarları ayrılır ve kavrulduktan sonra ezilerek yağları çıkartılırken günümüzde bu yöntem modern teknolojiyle buluşmuş durumda. Yüz kilo meyveden yaklaşık bir buçuk kilo yağ elde ediliyor, zahmetli işin geri dönüşü bu, değerine de bağlı olarak fiyatının yüksek olmasını doğal karşılamak gerek.
Gelelim kitabın en çok ilgi çekebileceğini düşündüğüm bölümlerine: kitaba ülkemizde argan yetiştirmeyi düşünenler için çimlendirme yöntemi eklenmiş. Gastronomiye ayrılan bölümde yemek sever okuyucular için Mağrip mutfağından argan yağı kullanılarak yapılan seçkin tarifler belki de kitabın en güzel bölümünü oluşturuyor. Baş köşeyi ise “couscous” tutuyor. Seramoni, nane çayıyla tamamlanıyor. Kozmetik bölümünde ise özellikle kadın okuyucular için argan yağı kullanarak kendi başlarına hazırlayıp uygulayabilecekleri krem ve maske tariflerinin denenebileceğini düşünüyorum.
Marakeş, Essaouira ve Agadir kentleri hakkında gezi tüyoları kitabın sonuna bırakılmış, tam bir Fas gezi kitabı diyemiyoruz bu yüzden, yazar Figen Gündüz Letaconnoux bunu başka bir kitabında yapacağının sözünü veriyor. Her geçen gün daha yetkin metinler üreten bir Afrika gezgini olarak sadık okurlarını çok fazla merak da bırakmayacağına eminim. Unutmadan, edebiyat sevenler için ise kitabın Faslı yazar Tahar Ben Jelloun’un Kör Melek’ini, E.Canetti’nin Marakeş’te Sesler’ini ve tabiî ki Küçük Prens’i bir kez daha okuma isteği uyandırdığını belirtmeden geçmeyeyim.
Anı, bilgi ve fotoğrafların dengeli biçimde düzenlendiği, her sayfasında okuma, öğrenme ve gezip görme isteği uyandıran, argan yağını bilen tanıdıklarımıza hediye etmek isteyebileceğimiz güzel bir kitap var elimizde.
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (18 Mayıs 2018)