- Neden çocuklar için yazıyorsunuz?
Çocukluk insanın ilklerinin saklı olduğu bir dönem. İlk adım, ilk gülücük, okunan ilk sözcük… Öğrenmelerin ve başlangıçların dönemi. Ben “neşe ve heyecanın harmanlanması” şeklinde yorumluyorum çocuk gözüyle hayata bakmayı. Ve hiç doyamıyorum buna. Hiç doymayalım, bu noktadan kopmayalım istiyorum. Çocuklar için yazarak içimdeki çocuk bakışını besliyorum. Aslında yazdığım kitapları yetişkinler için de yazıyorum. Onların da okumasını diliyorum, diyelim. Herkesin biraz çocuk olması dünyamıza iyi gelir, diye düşünüyorum. Bir de çocuk kitaplarının diline hayranım. Az sözcükle çok şey anlatmak çok gizemli bence. Okuyucu kitlenizin hayal dünyası sınırsız ve rengârenk. Yazdığınız her şeyi renklendiriyorlar. Kendilerinden bir şeyler ekliyorlar. Buna bayılıyorum. Hikâyelerimin benden habersiz bambaşka yerlerde hiç tanımadığım çocuklarla çoğalması çok masalsı. Ve onlara ufuk açmak bu dünyadaki en güzel görevim.
- Okuduğunuz ilk çocuk kitabı hangisiydi? Sizde ne gibi izler bıraktı?
Altı yaşındaydım. Okumaya geçtiğimde babam bana Gilbert Delahaye’nin Ayşegül Fuarda isimli kitabını hediye etmişti. Hayatımda hiç o kadar güzel bir mavi, parlak bir kırmızı görmemiştim. Okurken kitabın kocaman sayfalarının içine girerdim adeta. Hikâyenin neşeli kurgusu, akıp giden dili, resimleri beni büyülemişti. Bu kitapla olan gönül bağım bu kadarla sınırlı değil. Eskiden evlerin oturma odalarında camekânlı vitrinler olurdu. İçinde aile büyüklerinin yadigârları, aile fotoğrafları gibi çok değerli şeyler saklanırdı. Kitabı bitirdiğimde babam vitrinde ona bir yer açtı. Ve törenle kitabımı oraya yerleştirdik. Ben şaşkındım. “Babacığım benim kitabım çok yeni, kimseden de kalmadı. Bu vitrine girmeyi nasıl hak etti?” diye sordum. Babam güldü. “O senin okuduğun ilk kitap.” dedi. “O zaman ben de büyüyünce böyle güzel kitaplar yazacağım. Babalar onları vitrinlere koyacak.” dedim. Yani o gün babam ve okuduğum ilk kitap, bana kocaman bir hayal hediye etti.
- Bu kitabı keşke ben yazsaydım, dediğiniz bir kitap oldu mu?
Olmaz mı☺Martine Murray’ın “Molly, Pim ve Milyonlarca Yıldız” isimli kitabına hayranım. Küçük Molly ile annesinin ve doğanın hikâyesi. Çocuk ve doğayı birlikte işlemeye bayılıyorum. Çünkü çok fazla ortak noktaları var. Bunu yapan kitaplara özel bir hayranlık besliyorum. O yüzden Molly, Pim ve Milyonlarca Yıldız baş tacım. Molly sıradan ve normal bir hayatı olsun istiyor. Annesinin Ellen’in annesi gibi olduğunu hayal ediyor. Ama bu pek mümkün görünmüyor. Çünkü annesi çok özel biri. Doğanın dilini çözmüş. Otları tanıyor. Karışımlar hazırlıyor. Karışımdan öte iksirler. Ve bir gün o iksirlerden birini yanlışlıkla içip ağaca dönüşüyor.
Molly,annesi ağaca dönüşünce tek başına kalıyor. Kedileri Claudine, en yakın arkadaşı Pim ve Ellen bu süreçte ona yardım ediyor. Annesinden öğrendiklerini hatırlayıp uyguluyor. Kendi şifalı bitkiler defterini tutmaya başlıyor. Yaşadığı hayatın ne kadar özel olduğunu anlıyor yavaş yavaş. Ve okuyucu da buna şahit oluyor. Yazar, hikâyenin içine inciler serpiştirmiş. Sayfada birden bire onlarla karşılaşıyorsunuz. Asla kendinizi kaptırıp öylesine okuma şansınız yok.
“Günler, kendileri hakkında belirli bir hisle gelir…”
“Mısırlılar ölülerini bir narla beraber gömerlermiş, diye anlattı Molly.”
“Molly nasıl tuhaf olduğunu düşünüyorsa, Ellen de sıkıcı biri olduğunu düşünüyordu. Fakat bu farklılıkların bir önemi yoktu. Ya da önemi vardı; önemliydi çünkü onlar eşsiz ve harikaydılar. Dünyayı daha ilginç kılan muhteşem bir planın parçasıydılar.”
“Kendimi hem bir savaşçı hem de bir şifacı olarak görmeyi seviyorum. En iyisi cesur ve bilge olmak; aksi takdirde cesaret aptalca görünebiliyor ve bir anlamda gösteri yaptığınızla kalıyorsunuz.”
- Çocuklara yönelik kitaplardan en son hangisini okudunuz? Kitapla ilgili düşüncelerinizi kısaca belirtebilir misiniz?
Çocuk kitaplarıyla dolu kocaman bir kütüphanem var. Kitap kurdu iki kızımın kitaplıklarını da sayarsak gerçek bir hazineye sahip olduğumuzu söyleyebilirim☺ Yeni çıkan kitapları edinmeyi ve okumayı seviyorum. Ama özellikle yazmaya başlamadan önce kafamda yepyeni bir kurgu dolanıp dururken içimdeki çocuğu harekete geçiren kitaplar var. Yani dönüp dönüp okuduklarım. Şimdilerde elimde onlardan Pippi Uzunçorap var. Astrid Lindgren’in karakteri Pippi Uzunçorap, atı ve maymunuyla birlikte Villa Villekulla’da yaşıyor. Hayatın gerçeklerini çocuk algısıyla yorumluyor. En zor şeyleri bile. Mesela kazaları, ölümü, ayrılıkları… Hayat kimse için maalesef çocuklar için de tozpembe değil. Zorlukları karşılama şeklimiz onlardan etkilenme derecemizde etken rol oynuyor. Pippi, çocukların ne kadar güçlü ve zeki olduklarını anlamamızı sağlıyor. İçimdeki çocuk bakışını tazeliyor. Pippi ırmakta suyun üzerinde yürüme alıştırması yapabilir. Çünkü ona göre imkânsız diye bir şey yoktur. Çünkü çocuklara göre imkânsız diye bir şey yoktur☺
edebiyathaber.net (31 Ağustos 2022)