Polisiye romanların kendi özgünlükleri vardır. Bu özgünlük olay, karakter ya da mekân bağlamında değişikliğe uğrayarak yazarın ince işçiliğini okura sunar. Suçlunun bulunması için kurguya odaklanan okur, yazarın kendisinden gizlediği suçluyu/suçluları ipuçlarını eklemleyerek bulmaya çalışır. Elçin Poyrazlar’ın son romanı tüm bu maddi akış dışında bir felsefe vardır: Adalet, hukuk ve kadın cinayetlerine ilişkin tartışmaların ve eylemlerin olduğu olaylar dizisi, bu romanı türdeşlerinin bilindik kurgusundan ayırmaktadır.
Yazar, kurgusunu oluştururken metnine verdiği kadına hakları ve kadına şiddete karşı radikal duruş felsefesini, okura açık ederek romanı okuma süreci boyunca benim romanımı bu bilinçte olarak oku, der gibidir. Metnin tek bir düzlem yerine üç ayrı paralellikte akarak okuru parçalar arası bir bağ kurmak zorunda bırakır. Bir yanda işlenen cinayetleri tekil olarak çözemeyen polis aynı olaylarla bağlantılı olabileceğini düşündüğü yeni cinayetler sarmalıyla karşılaşır. Okur, romanın emniyet ayağını okurken salt olarak katil-polis kurgusu dışında teşkilat içine de uzanır ve kurgusal restleşmeleri, çekememezlikleri izler ve eleştirel yönlere tanık olur. Bu okumalar, romanı polisiye türünün özelliklerini barındırmasının yanında bir toplumsallığa yöneliş olarak da görülebilecek noktaya evriltir, zira okur kadın cinayetlerini bu kez kurgusal bir metnin masasında okumaya başlar ve içerik romanın başatlığıdır.
Uzun yıllar önce yaşatılan ve mağdurda derin yıkımlar yaratan bir eylemin sonucunda oluşan kin ve öç duygusunun resmi adaletle yerine gelmediğini gören romanın ana karakterleri cezayı kendileri biçmeye başlar. Ortaya çıkan tablo korkunçtur ve kurbanlar feci şekilde öldürülür. Burada okuru bir yol ayrımı bekler. Ölüm karşısındaki tutum, öldürülenlerin geçmişi üzerinden yorumlanmaya açıktır. Resmiyetin kesmediği parmağı kesenlerin toplum vicdanındaki karşılığı nedir? Nitekim romanın sonunda olaylar, birey ve grup edimi olmaktan çıkıp toplumsal bir noktaya evrilir ve roman biterken korkulan durum daha yeni başlar.
Roman salt bu dile getirilen durumlarla değil kadınlığa, çocukluğa, aile kavramına, politik tutumlara ve yerleşik anlayışlara da göz kırpar. Bunları gerek karakterlerin içsel konuşmaları gerekse olay akışlarındaki tutumlarda işleyerek okuyucunun alımlamasında oluşturmaya başladığı fikirsel yönünü sürdürmeye devam eder ve okuyucu için düşünsel bir alan yaratır.
Romanın gerçeğe değen yönleri, kurgu-gerçek ilişkisine yeni bir boyut kazandırır ve okur nezdinde metne olan ilgi ve sorgulamayı yükseltecek düzeydedir. Olaylar arasındaki bağ, bu bağları yaratan nedensellik ardılı ve cinayetlerin gerekçesi ve şeklinin arka planda yarattığı etkiyi okuyucuya duygusal bir biçemle yansıtan yazar, polisiye kitaplarında kim zaman yazarın çıkmazlarından olan duygudan uzak içeriğin tuzağına düşmeyerek duygusal yönden ayağı yere basan bir içerik yaratabilmiştir.
Erkek ve erk egemenliğini eleştiren roman bunu parmağı göze sokarak değil olayların oluşu ve oluşun arkasındaki bağlamı kullanarak yazar-metin bağımsızlığını sağlamış ve ders veren bir yazar konumuna düşmeyerek nitelikli bir olay örgüsü yaratabilmiştir.
Kurguda doğru yere konumlandırılan katil-polis-sivil toplum arasındaki etkileşim okurun gerçek dünyada gözlemlediğinden farklı bir noktaya evrilerek bu üçgene insan olma yönü de katılarak duygu boyutunu zenginleştirilmiştir. Bir ayara gelen bu özellikler kadın merkezli bir düşünselliğin görünür olmasını sağlayarak günümüzün kadın sorunlarına –cinayet, tecavüz, taciz, sömürülme- dair bir bakış açısı da geliştirmiştir.
Birbiriyle örtüşecek biçimde bağlanmış olay örgülerine eşlik eden akıcı dil, okurun okuma edimini kolaylaştırarak metnin içeriğine odaklanabilmesine olanak tanımış, kelime seçimlerinin yerindeliği gibi biçimsel yönler romanın nitelikli bir kimliğe ulaşmasını sağlamıştır.
edebiyathaber.net (23 Nisan 2021)