Edebiyatın birçok alanında eser üreten Feridun Andaç, son kitabı “Gönlümdeki Güz”de, “ânı” parlatıp, zamanla insan arasında dolaşıma sokarak bu “çizelge” üzerinde yer alan öyküler anlatıyor.
“Roman üzerine düşünür, tasarılar yapar, planlar oluşturursunuz. Ama öykü öyle değildir; gelendir. Yani yaşadığınız zamanların ânlarıdır. Işığın çakması gibidir, o ânı yakalar ve oturur yazarsınız. Asla beklemez, bekletilemez. İlk söz, ilk imge gelip bulduysa sizi; kaçınılmaz biçimde yazarsınız. Eğer o ân yazamazsanız yazık edersiniz! İşte öykü yazılınca biçim alan, sonrasında ise işlenendir. Söz söz, cümle cümle eleyerek, dokuyarak kurduğunuzun işçiliğini yaparsınız,” diyor edebiyatımızın usta ismi Feridun Andaç, Eksik Parça Yayınları’ndan çıkan son kitabı “Gönlümdeki Güz”ün hemen girişinde. Andaç’ın bu ifadelerini, öykünün genel biçimi için de “Gönlümdeki Güz” için de kullanabiliriz. Zira kitap, tıpkı Andaç’ın, “yaşadığınız zamanların ânlarıdır” dediği gibi, “o ân”da durmuş kalmış, “o ân”daki “durum”u anlatan, geçmişte kalmış olsa da, zamanı “bugün”e taşıyıp orada donduran, sanki şu ân, gözümüzün önünde cereyan eden hâlle buluşturan öykülerden oluşuyor.
“Gönlümdeki Güz”ü, “Anlatsam”, “Dokunan”, “Söylenen”, “Yansıyan” başlıkları altında dört bölüme ayıran Feridun Andaç’ın öyküleri, başlıklarıyla müsemma, onlardan azade olmayan bir çizgide buluşuyor. “Anlatsam”da misal, bir monolog hâlinde sürüp giden, anlatıcının boşluğa konuştuğunu dahi farz edebileceğimiz, müphem, kendini mazide bırakmış anlatıcılara emanet Andaç’ın öyküleri. Çoğu kez de bu “anlatıcının” Andaç’ın kendisi olduğunu düşündürtüyor. Samimiyeti ve okura yakınlığı da buradan geliyor. Öyle bir şey olmasa dahi (belki olmuştur orası ayrı), “yaşanmış”, gerçek hadiseler üzerinde şekilleniyor öyküler. “Dokunan”dakiler için de aynı şey geçerli. Biraz daha “içeri” giriyor yazar burada. Hafiften yaralı yerlere bile dokunuyor diyebiliriz. Gönlün hafızasına çizik atmış insanlarla tanışıyoruz bu bölümde. Bizden çıkmış kahramanlar. Tanıdık duygular, hatıralar bir yerden yakalıyor muhakkak. “Söylenen”de ise, “söze” bırakıyor işi Feridun Andaç. Kişisel olandan toplumsal olana uzanıyor. Burada daha net her şey. Karakterler belli. Durumun havası belli. Şiirlere de çok iş düşüyor burada. Onlara da söz hakkı tanımış yazar. Üzerinden tanklar geçmiş bir ülkenin bir dönemini şiirden daha iyi anlatacak “söz” var mı zaten? Ve son bölüm “Yansıyan”. Çok uzatmaya gerek yok. Çehov’un olduğu yerde lafı uzatmak, abesle iştigal zira…
Feridun Andaç, “Gönlümdeki Güz”de zaman, mekân, kişi üçgeninin arasından sivrilen “ânları” gün yüzüne çıkarıyor. Kişiler, olaylar o “ânlar” etrafında şekilleniyor. Ve nedense bunların hepsi bize çok tanıdık geliyor…
edebiyathaber.net (21 Haziran 2023)