Ferit Edgü özgün bir yazar mıdır? | Tacim Çiçek

Ağustos 27, 2024

Ferit Edgü özgün bir yazar mıdır? | Tacim Çiçek

Ferit Edgü’nün özgün ya da nasıl bir yazar olduğu sorusuna yanıt vermeden önce kim olduğuna bakmamızda fayda var. Buna geçmeden pek çok konuda yazdığından velût ve yalnızlıkla düşü sentezleyen biri olduğunu belirteyim.

 Ferit Edgü Kimdir?

İsmail Ferit Edgü, (d. 24 Şubat 1936 / ö. 22 Temmuz 2024) İstanbul’da doğmuş. Çocukluk yılları, dünyada, dolayısıyla da Türkiye’de yaşanan siyasal, sosyal ve ekonomik şartların olumsuzluğunda geçtiğini lise yıllarından beri tanıdığı ve yayıncısı da olduğu yazar Demir Özlü’ye yazdığı mektuplardan da anlıyoruz.(1) İlkokuldan başlayarak hep MEB okullarında okumuş. Atila İlhan, Salah Birsel, Melih Cevdet, Oktay Akbal ve daha sonraları ilk kitaplarını yayımlayacağı yazarlardan Vedat Günyol ve Demir Özlü ile lise yıllarında tanışmış. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinin son sınıfındayken Seramik Kimyası öğrenimi için 1958’de Almanya’ya gitmiş. Bir süre Münih’te kalmış. Oradan Paris’e geçmiş. Paris’te Akademie Feu’da altı yıl seramik öğrenimi görmüş. Bu arada Sorbonne’da felsefe, Louvre’da sanat tarihi kurslarına katılmış. 1964’te yurda dönmüş. Askerliğini, 1967’de yedek subay öğretmen olarak Hakkâri/ Pirkanis ve Keskin köylerinde yapmış. Sonra tekrar Paris’e gitmiş. Bir yıl sonra İstanbul’a dönmüş ve Manajans’ta metin yazarlığı yapmış. Ayrılmış, DATA reklam şirketiyle Ada Yayınlarını (1976-1990) kurup yönetmiş. Narmanlı Yurdu’ndaki Bedri Rahmi Sanat Galerisi’nin de yöneticiliğini sürdürmüş.     

 Edgü’nün Yazdıkları

Romanları, Kimse(1976), Hakkâri’de Bir Mevsim(2), Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı (1988); öyküleri, Kaçkınlar(1959), Bozgun(1962), Av(1968), Bir Gemide(1978), Çığlık(1982), Binbir Hece(1991), Doğu Öyküleri(1995), İşte Deniz, Maria(1999), Do Sesi(2002),  Avara Kasnak(1. basım 2003, 2. basım 2005, 3. basım 2019)), Nijinski Öyküleri(2007), Yaralı Zaman(1. basım 2007, 2. basım 2018), Leş/Toplu Öyküler (3) Yolun Gittiği Yer(2021); senaryo, Hakkâri’de Bir Mevsim(4); denemeleri, Tüm Ders Notları (1978), Yazmak Eylemi(5), Şimdi Saat Kaç?(1986), Yeni Ders Notları(1991), Seyir Sözcükleri(1996), Devam(2001), Sözlü/Yazılı(2003), İnsanlık Halleri(1. basım Sel, 2003, 2. basım Alfa, 2019) Selma Gürbüz İçin Üç Yazı(2013), Van Gogh Yüz Yıl Sonra(1. basım 1990, Ada, 2. basım, 2022 Everest), Paraboller,2017(6), aforizmaları, Cahil/Aforizmalar(1. basım 2015, Sel, 2. basım Alfa(7)) Yeni Cahiller/Resimli Aforizmalar(2022), şiirleri, Ah Min-el Aşk(1. basım Ada,1978, 2. basım Semiha Berksoy’un resimleriyle Alfa, 2017), Dağ Şiirleri(1. basım Ada,1999; 2. basım 2000, P Kitaplığı); anı, Görsel Yolculuklar(1. basımı 2003, YKY, 2. basım Everest 2022(8)); biyografi, Osman Hamdi-Bilinmeyen Resimleri(1986, Ada), Avni Arbaş(2001, İşbankası Y.), Abidin(1. basım, 2003, 3. basım 2017, Sel Y.) çocuk kitabı, Doğa Dostları/m(2004, Adam Yayınları)

Nasıl Bir Yazardır?

Ferit Edgü’nün, ‘eleştirilmekten değil, alkıştan kork,’(9) sözünden güç alarak onun kaleminden çıkan neredeyse tüm yapıtları edinmiş ve okumuş, eli de kalem tutan biri olarak; yazdıklarıyla ilgili içimden geçenleri kelimelerin büyüsünden ve gizil gücünden yararlanarak görünür yapmak istiyorum. Yine onun pek çok yazısında kullandığı, ‘üslup; kişinin kendisidir,’ sözüne atıf da yapacağım; hem kendim hem de Edgü için. Çünkü maalesef ki ‘büyük çoğunluğumuz, yazmaktan çok okumaya vakit bulamıyoruz.’ Okuduklarımdan soğurduklarımı dilimin döndüğünce anlatacağım. Önünde sonunda bir edebiyat eleştirmeninin değil, edebiyatı atmosferindeki oksijen bilip soluyan biri olarak düşüncemi görünür yapacağım. P. Klee’nin, ‘sanatçı, görünmeyeni görünür yapandır,’ demesi ihtimal ki sadece resim sanatıyla ilgili değildir.   

1950 kuşağı sanatçılarından olan Edgü, sanatın, edebiyatın her alanıyla ilgilidir. Şiir, öykü, roman, oyun, deneme, biyografi, eleştiri, anı, aforizma, çeviri kitapları ile resim/sanat tarihi eleştirmenliği gibi… Bunlar içinde sadece öykücülüğü ve Hakkâri’de Bir Mevsim’le tanındı. Bu yüzden okuyan, okumayan ama edebiyatla bir biçimde de olsa ilişkisi olanlar bilir Ferit Edgü adını. O da edebiyata şiirle başlayanlardan. 16 yaşında yazar ilk şiirini. Dönemin etik ve estetik anlayışını belirleyen Garipçilere yakındı. 1952’de Kaynak dergisinde yayımlanır ilk şiiri. Şairler Yaprağı’nda birkaç şiiri çıktıktan sonra Mavicilere katılır.(10) Mavi Dergisi (1952-1954) 24. sayıya ulaştığında sahibi Teoman Civelek’in ayrılmasıyla, Son Mavi adıyla Edgü yönetiminde yeniden yayın hayatına başlar bir süre. İlk şiirleri, babasının ölümünün kendisinde yarattığı büyük acının sonudur. Edgü, bu ilk şiirlerinden seçme yapar ve Ah Min-el Aşk (1978) demesi de aniden başına gelen büyük elemdir. Sonra Dağ Şiirleri’ni (1999) yayımlar. Edgü’nün şiirleri daha toplumcu olmaktan çok, öteki yapıtlarında da olduğu gibi kişiseldir. Bireyin acılarından, beklentilerinden, çaresizliğinden söz eder demek bir abartı olmayacağı gibi, onun iyi bir ressam, heykeltıraşçı olamayacağını anladığından her konuda ama iyi şeyler yazmak için yazarlığı seçmesini ifade etmek de bir abartı değil. Ressamlar ve resim sanatı üzerine yazdığı kitaplara baktığımızda bunu anlarız.

Orhan Pamuk(11), bu kapsamlı ve kısa çalışmasında; ‘yirmi üç yaşımdayken, yedi yaşımdan beri içimde taşıdığım ressam olma isteğini bırakıp yazmaya başladım,’ der.(sf. 89) İyi bir ressam olamayacağı için, ‘kelimelerle resim yapmak’tan, kelimelerle okurun kafasında belirgin ve kesin hayal yaratmak için yazdığından söz eder. Her büyük ve özgün yazarın has ressamlar kadar sayfa sayfa, bölüm bölüm oluşturduğu kelime tablolarıyla okurunu mest etmesi gerektiğinin altını çizer. ‘Çünkü romancılık, kelimelerden önce, dünyayı resim olarak hayal etme işidir. Daha sonra, hayal ettiğimiz bu resmi kelimelerle ifade ederiz ki, okur da hayal etsin,’ der.(sf.87) Gerçek romancılar, yazdıklarıyla hayatı ciddiye almamızı, her şeyin elimizde olduğunu, kişisel seçimlerimizin ve kararlarımızın hayatlarımızı şekillendireceklerinden söz ederler. Bu yüzden onların yarattıkları atmosfere ve dünyaya müdahil olamayız ama onların dünyalarından kendi dünyamıza işimize gelenleri aktarabiliriz. İşte bu yüzden Edgü de yazdıklarının ve kullandığı yazı dilinin ressamı bence.

1953’te Vedat Günyol’la tanışıp Yeni Ufuklar’da yazmaya başlamasıyla edebiyat dünyasına dâhil olur. Böylece Edgü’nün, Vatan gazetesinin Sanat ekinde öyküleri yayımlanır. Görsel sanatlara olan tutkusu dolayısıyla Maya Sanat Galerisi’nde açılan sergilerdeki ressamlarla Vatan için söyleşiler yapar. Bunlar daha sonra yeniden gözden geçirilir ve Görsel Yolculuklar’da yer alır. Orhan Duru, Güner Sümer, Ahmet Oktay, Yılmaz Guruda, Özdemir Nutku ve Atillâ İlhan gibi yazarlarla tanışır. Sait Faik’ten okuduğu öyküler onda, öykü yazma düşüncesini daha da pekiştirir. İlk öyküsü, 1953’te Yeni Ufuklar dergisinde yayımlanır. Kaynak, Yeni Ufuklar, Şairler Yaprağı, Vatan gazetesinin Sanat eki, Mavi, Pazar Postası ve Dost dergilerinde çıkan şiir ve öyküleriyle edebiyat dünyasında adı duyulur. 1950-1960 yılları arasında Yeni Dergi, Ant, Eylem, Ataç, Papirüs, Soyut ve Yeni Ufuklar dergisinde yayımladığı çağdaş sanat ve estetik sorunlarına ilişkin inceleme yazıları ilgi görür. Öykü kitaplarında, depresif, şizofrenik tipler yaratır. Varoluş durumlarını, Kafkaesk bir atmosfer içinde aktarır. İçe kapanan bireyin kendiliğini kavramaya çalışırken temelsizliğini fark etmesinden söz eder. Düş ve gerçeği aynı potada eritir. Bireyle toplum arasındaki ilişkisizliklerden doğan iletişimsizlikler ve değerler sistemindeki bozulmaları anlatır. Edgü “küçürek öykü”nün de öncüsüdür. Olay ve betimlemenin olmadığı onların yerini anlık durumların aldığı bu öykülerde, dil denen varlığın özünü yakalamaya çalışır. Edgü’ye göre ‘bir sanat yapıtını oluşturan tek öğe dildir.’ Bu açıdan baktığımızda bu bölüm başlığı olan sorunun yanıtını verebiliriz artık. Evet, Edgü iyi ve has bir yazardır. Ama bunu açmak da gerekir. Sabahattin Ali, Sadri Ertem, Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık çizgisini, bireysel açılımlar ve çağın sosyo-kültürel etkileriyle sentezleyen Edgü, dünya edebiyatından Kafka, Rimbaud, Lautreamont, Marguis de Sade, Beckett, Sartre, Michaux, Gogol, Rebelias ve Çehov’dan da etkilenmiştir.  Yazdıklarında bunların izlerini, her eleştirel okuma yapabilen has okurun rahatça görebileceğinden eminim. Günümüz genç yazarları üzerinde etkili olması biraz da bundandır. Yine pek çok dile çevrilen eserleriyle dünya edebiyatında yer alması da bu yüzdendir. Yazdıkları asla taklit değil etkilenme, söylemlerini ödünç almadır.

Hakkâri’de Bir Mevsim Ne Kadar Etkilenmiştir Cehennemde Bir Mevsim’den?

 ‘Demir’e (Özlü), gençliğimizin Lautréamont’lu Rimbaud’lu günlerinden…’ diyerek ithaf ettiği Paraboller’den ve mektuplaşmalarından da anlıyoruz ki Rimbaud ikisinin de hayranlık duyduğu bir şair. İlk baskısı 1977’de yapılan Hakkâri’de Bir Mevsim’in adını kolaylıkla verdiğini söylemiştir.(12) Çünkü Arthur Rimbaud’nun Cehennemde Bir Mevsim (1873) adlı şiir kitabından esinlenerek romanın adındaki Cehennem yerine Hakkâri’yi koyar. Hakkâri’de Bir Mevsim, O’dan sonra ikinci kez doğmuş olur. Edgü’nün yedek subay öğretmen olarak gittiği Hakkâri’de farklı dış gerçekliklerle yüzleşmesi, yazın yaşamında dönüm noktası olur. Hakkâri’de geçirilen süre, onun düşünsel anlamda, “yeniden doğuş”udur. Özyaşamöyküseldir O/Hakkâri’de Bir Mevsim. O’nun Hakkâri/Pirkanis köyündeki yaşantısını anlatılır. Doğu tez, Batı da antitez olarak sunulur. Düş mü yoksa bir kaza sonucu mu o dağ köyüne sürüklendiğini bilemeyen O, kendini bulma serüveninde; “bir kazazede mi?”, “sürgün mü?”, “mahkûm mu?” (s.20) olduğunun yanıtını bir kimlik sorgulaması şeklinde düşünür. Bu yüzden de “Ben” yerine “O” olmanın sancılarını çeker. Yaban/cı/lığını duyumsar ve duyumsatır. Varoluşsal kişisel yolculuğunu erginlenme ve geri dönüşle tamamlar.

Rimbaud’nun söyleminden, tarzından esinlenme ve etkilenme var ama intihal boyutunda değildir bu. Ana izleğin yaban/cı/lık olması ve Edgü’nün bu ana izlek üzerinden kotarmış olması öykülerini, romanlarını ve hatta yazılarını; ister istemez akla pek çok düşünceyi getiriyor. T. S. Eliot’un, iyi yazarlar kitabı ödünç alır, büyük yazarlar çalar, cümlesine uygun düşen bir durum söz konusu değil. Hem iyi hem de has yazar Edgü. Yapılan eleştirilerden biri de Türk ve Kürt kimliklerinin çatışması yüzünden ideolojisiz bırakılmasıdır romanın. Buna dayanak olarak da yaşlı Süryani Kitapçı’nın dilinden söz edildiği hâlde ne O’nun ne de romanın diğer kişilerinin dillerinden ve etnisitelerinden söz edilmeyişi gösterilmektedir. Aslında Edgü, romanlarının hiçbirinde bilinçli bir ideoloji savunuculuğu yapmaz. Görünenler göründükleri gibi, olanlar oldukları gibidir. Yazarlık tepe lambası ona ne göstermişse onu görünür yapar kelimelerle. Yazılarında, aforizma ve denemelerinde de her neyse kendi dünya görüşü bile belirsiz denecek kadardır. Elmanın içindeki vitamin ya da yoğurttaki yağ gibi serpiştirir yazdıklarına. Demek oluyor ki Edgü için yazmak; yaşamak ve var olmak eylemdir.

Hakkâri’de bulunduğu dönemin ilk romanı Kimse, köyde geçmesine, köy ve köylüyü anlatmasına rağmen köy romanı değildir. Özyaşamöyküsel öğeler taşır. Bireyin geçmiş ve şimdi düzleminde kendilik bilincini sorgulaması anlatılır. Anlattığı köy, er öğretmen olarak bir süre bulunduğu Pirkanis adlı on haneli dağ köyüdür ve kişiler de Pirkanisliler… Anlattığı kişileri, ortamı, ilişkileri adeta bir fotoğraf makinesi gibi aktarır. Biçimsel yadırgatıcılığına rağmen Kimse, anlatıcının, dolayısıyla da yazarın tanıklığının romanıdır. İlençli insanlar arasındaki ilençli olarak yalnızlığını, sevdiği insanları, ölen çocukları ve töreleri anlatır. Kimse, aynı zamanda O/Hakkâri’de Bir Mevsim’in habercisi, özeti gibidir. Çünkü olaylar aynı köyde geçer, kişiler aynı kişilerdir. O, ‘hem öğreten, hem de öğrenen’dir. İki romanda da aydın-köylü iletişimsizliğinin aşılabileceği de anlatılır.

Edgü, romanlarında, öykülerinde ve Yazmak Eylemi adlı kitabında da benöyküsel, senöyküsel ve elöyküsel anlatım dilini kullanır. Böylece sentezi iyi kurulmuş ortaya karışık özgü diyebileceğimiz bir anlatı dili kullanır. Dil titizliği sanırım yayıncılığından da beslenmişolmalı. Pürüzsüz bir yazı diline sahip çünkü. Sevdiği, beğendiği yazarları içselleştirmiş olması özgünlüğüne halel getirmiyor Edgü’nün ve özgün ve has bir yazar olmayı hak ediyor. 

Yazdıklarıyla sonsuzluğa doğan Edgü, ışık içinde yıldızlar yoldaşı olsun.

      Notlar:

  • Özyurdunda Yabancı Olmak, Demir Özlü-Ferit Edgü Mektuplaşmaları, Sel Yayıncılık, 2017.
  • Bunun ilk baskısı Ada Yayınları tarafından 1977’de yapıldı. Ocak 2022’den bu yana da 10 baskısı Everest tarafından yapıldı.
  • Sel Yayıncılık tarafından 2010’a kadar 4 baskısı yapılan kitap adını, Edgü’nün başlığını Baudelarie’in bir şiirinden esinlenerek koyduğu, 1958 tarihli bir öyküsünden alıyor. 1953-2002 yılları arasında yayımlanan dokuz öykü kitabının, bir araya getirilmesinden oluşuyor.
  • Senaryosu, Ferit Edgü’nün O adlı romanına dayanılarak, kendisi ve Onat Kutlar tarafından yazılmış, Erden Kıral tarafından da 1982’de filmi çekilmiş, 1983’te de 3’ü yabancı, biri yerli olmak üzere 4 ödül almıştır.
  • Bir toplumsal/siyasal olay üzerine 101 çeşitlemeden oluşan kitabın 1. basımını 1980’de Ada Yayınları, 2. basımını da 2022’de Everest Yayınları yapmıştır.
  • Lise yıllarından beri tanıştıkları ve yayıncılığa başladığında da birçok yapıtını yayımladığı 1950 kuşağının yazarlarından Demir Özlü’ye ithaf etmiştir Edgü bu kitabını. Özyurdunda Yabancı olmak, Özlü ile Edgü’nün yazarlık, yabancılık ve yayıncılık üzerine 139 mektuptan oluşuyor. Özlü, son mektuplarının birinde kendisine ithaf edilen bu kitaptan duyduğu memnuniyeti belirtiyor. Sf:245/246)
  • Salaklık Üstüne Deneme’nin yazarı, kadim dostu Tahsin Yücel’e ithaf etmiştir.
  • Edgü’nün Türk resminin önde gelen sanatçıları hakkında yazdığı ve resim sanatıyla ilgili düşüncelerini de derinlikli biçimde aktardığı kitabıdır.
  • Bu arada şunu belirtmeden geçemeyeceğim: Yüz Yılın 100 Türk Romanı, (9. Basım 2015, İşbankası yayınları) kitabında Fethi Naci, ikisini de eleştirir. Özlü, Edgü’ye yazdığı mektupların birinde; ‘Sen Türkiye’de edebiyattan anlayan adam gördün mü? Bundan sonra hiç yazmasan da olur. Yüz sayfalık bir nesir yazsan da, Türk romanı da, elbette eski dostumuz olduğu için, en büyük bir hosgörüyle karşıladığımız Fethi Naci’nin anlattığı gibi değildir,’ der. (Özyurdunda Yabancı Olmak, sf: 208/209) Edgü, hiçbir mektubunda buna karşılık vermez. Tüm kitaplarında da göremedim F. Naci için Özlü’ye bir karşılığını. Bu ilginç gelmiştir bana.
  • Maviciler ya da Mavi Akımı, 1 Kasım 1952’de yayımlanmaya başlanan Mavi adlı derginin etrafında Attilâ İlhan öncülüğünde toplanan edebi bir topluluk. Bu topluluk, Garip Akımı’na karşı çıkarak şairane bir sanat anlayışını savunmuşlardır. Maviciler, şiirin basit olmasını değil, zengin ve kapalı bir anlatıma sahip olmasını savunmuşlar ve Garip ile İkinci Yenicileri şiiri ‘yozlaştırmak’la itham etmişlerdir.
  • Saf ve Düşünceli Romancı, Orhan Pamuk, 2011, İletişim Yayınları, 145 sf.
  • TED Ankara Koleji Yazar Buluşmaları, Ferit Edgü (15 Ekim 2021)                                                    

Erişim: https://www.youtube.com/watch?v=8X3LlGCZ_tU

edebiyathaber.net (27 Ağustos 2024)

Yorum yapın