Lauren Groff’un yazdığı Florida birbirinden iyi on bir öyküden oluşuyor. Lauren Groff yazdığı öykülerde sakin bir üslup tutturmuş, mahir bir yazar. Florida ise 2018 yılında The Story ödülünü kazanmış bir kitap. Öykülerin her birinin kendine özgü bir gerilimi var. Yazar belli ki her bir öyküyü ince ince kurmuş ve gerilimi yavaş yavaş tırmandırmış.
Öncelikle bu kitabı çok beğendiğimi söylemeliyim, okurken farklı bir tat aldım. Öykü, teknik açıdan daha kısa bir zaman dilimini baz alan bir tür. Fakat bu öykülerde zaman bizim bildiğimiz, alışkın olduğumuz şekliyle kullanılmamış. Bu sebeple bazı öyküler bana daha çok novellayı andırdı. Lauren Groff öykülerinde aileyi, bağları, anne çocuk ilişkisini temel almış ve bunları kurcalamaktan hiç çekinmemiş. Annelik bizim kutsallaştırdığımız gibi yüce bir konum değil, bunun farkında olan, iyi bir yazar var karşımızda. Yapmak istediklerini öykünün doğasını bozmadan, kurgunun akışını eğip bükmeden yapabilen kuvvetli bir kalem Groff. Özellikle anne çocuk ilişkisine bakışı, anneliği kutsal annelikten uzaklaştırışı takdire şayan ve bunları yaparken yine de anneyi kötülemeden, nötr bir bakış açısıyla bunu yapabilmesini çok anlamlı buluyorum. Okuduğumuz bazı öykülerde kutsal annelik yerle bir edilirken, anne bir kadın olarak kötülenmiyor ve yazar bunu öykünün doğal ritmi içinde gerçekleştiriyor.
“Umarım oğullarım anlarlar, hem şimdi hem de karanlıkta yeni yeni cisimlenen gelecekte, annelerinin onlardan hızla uzaklaştığı saatlerde, aslında bir yere gitmediğini. Ruhunun saatler önce eve döndüğünü, sabah erkenden kalkan babalarının sekizden önce uyuyakaldığı odaya süzüldüğünü, delice sevdiğim ve her nedense bir o kadar da korktuğum bu nazik ruhlu adama dokunduğumu, alnında atan damara elimi koyup benim gibiler için fazlasıyla uzak olan rüyalarını hissettiğimi, sonra gıcırdayan merdivenleri tırmanıp tepeye varınca ikiye bölünerek teker teker oğlanların odasına yöneldiğimi, kapıların altından sızıp yastıklarının üstünde kıvrılarak çocuklarımın verdiği nefesi içime çektiğimi, anlarlar umarım.”
Lauren Groff sadece anne olmak üzerine yazmamış, bakım vermenin farklı hallerini de işlemiş ve bunu göze çarpmadan yapmış. Yazarken büyük sözlere ihtiyaç duymadan yazan bir yazar Lauren Groff. Kadınların konu edildiği öykülerin feminist olduğunu kabul eden bir kesim var ve öykü yazan biri olarak kadınların dahil olduğu öykülerin bir manifesto olması gerekliliği hakkında sık sık düşünüyorum. Vardığım yer şu oldu, bir kadının yazması başlı başına politik bir eylem ve kadınların hayatlarının türlü türlü evrelerinin konu edildiği her metin politiktir zaten. Fakat sadece bu çabayla kurulan metinlerin göz tırmaladığı da bir gerçek, işte Groff böyle büyük laflar etmeden kadınlığı, anneliği, bakım vermeyi işlemiş bir yazar. Sanırım en çok bu yüzden sevdim yazdıklarını.
Bu yazıyı yazarken en çok beğendiğim öyküler üzerinden gitmek istedim. Salvador isimli öyküsünde zamanını annesinin bakımına adayan Helena’nın yaşamı, aile içindeki ilişkileri, çıktığı tatilde fırtınaya yakalanması ve fırtına içinde hissettiklerinin aktarımı hepsi çok başarılı.
“Helena düşünmeden ona doğru bir adım attı, sonra durdu. İlk dürtüsü yüzünden nedret etti kendinden; avutmak. İnsanlara derman olan kişi değildi olmak istediği şey- doğal rolü bu değğildi- ama her nasılsa öyle olmuştu işte.”
Yazarın doğayı, rüzgârı, karakterlerin bulunduğu mekanı tasviri inanılmaz kuvvetli. Sadece bu tasvirlerin güzelliği, bunları öykünün içine yedirişi için bile okunmasını istediğim bir kitap. Tabii bu kuvvetli tasvirlerin güzelliği bir teşekkür de Duygu Akın’a borçluyuz. Her okuduğum öyküde, çevirinin önemini ve iyi bir çevirinin kıymetini anladım. Yazarın doğayla ilişkisi, gözlem yeteneği inanılmaz ve hayranlık uyandırıcı. Batilyan Zon’da çocuklarıyla hafta sonunu yalnız geçiren kadının yaşadığı kazayı, kimseye ulaşamayacak olmayı anlatıyor. Kadının yalnızlığı o yalnızlığın dozu, ne acındırma var ne de çaresizlik. Annenin üzgünlüğü ve sonunu kabullenişi ise insanın içine dokunuyor.
“Kocam kapıyı doldurdu. Kapıları doldurmak için doğmuş bir adamdı. Gözlerimi yumdum. Yeniden açtığımda tüm heybetiyle tepemdeydi. Yüzündeki bir şey beni derinden sessizleştirdi, upuzun, yavaş bir cızırdamanın kollarımdan parmaklarıma tırmanmasına neden oldu çünkü yüzünde okuduğum şey en korkuncuydu, korkuydu. Engin bir korku; doğaya özgü, rüzgârın kendisi gibi, az sonra derimin ipeksiliğinde hissedeceğim soğuk güneş gibi.”
Yazarın akıllarda kalacak öyküler yazdığı kesin, beni en çok etkileyense bunu büyük bir sakinlikle yapması. Florida benim hep elimin altında olacak bir öykü kitabı, çoğu öyküyü okurken hüznü hissediyorsunuz, fakat bir acındırma yok.
Kitabın son öyküsü Yport benim en beğendiğim öykülerden biri oldu. Bana her sayfayla kendini katman katman açan bir novellayı andırdı. Bir anne iki oğluyla beraber Fransa’ya Guy de Maupassant hakkında yaptığı araştırmayı tamamlamaya gidiyor. Öykünün başında bunun bir bahane, bir kaçış olduğunu anlamak mümkün. Anlatıcı bize hiç söylemese bile çocukların kaygılarında, babaya ulaşma isteklerinde ve annenin akşamları hayal kırıklığıyla içtiği ucuz şaraplardan sebebini anlıyoruz. Yazarın bunu asla söylemeyip okura hissettirme şeklini çok beğendim.
“Bütün baharı, ani bastıran nöbetlerin pususuna düşerek geçirdi, kalbine şamar yemiş gibi. Nereden geldiğini bilmiyor nöbetlerin ama sabun reyonunda, egzersiz bisikletinde ya da geceleri korkusunu yanına katıp saatlerce gezdirdiği ışıksız sokaklarda, fenalaşıp düşmekten canına tak etti.”
Lauren Groff’u sadece öykücü olarak tanımlayamayız, kendisi aynı zamanda bir roman yazarı. Sanırım bu sebeple yazdığı öykülerde karakterler derinleşiyor, tek bir an üzerine odaklanmıyor, onun yerine kucağınıza bir sürü fotoğraf karesinden oluşan bir albüm bırakıyor.
Florida tüm öykülerde bir figür adeta, bunalmışlık hissinin bir göstergesi, bana göre mekanın öyküdeki temsilinin canlanmış hali. Hiç Florida’ya gitmemiş benim için bile Florida artık tanıdık hatta bir gün yolum düşerse o taşra bıkkınlığını yaşayabileceğime emin olduğum bir yer. Lauren Groff’la tanışmam bu kitapla oldu ama bu sayede yazdıklarını takip edeceğim bir yazar olarak zihnime kazındı.
edebiyathaber.net (19 Ocak 2021)