Metnin adına ilişkin incelemeler
Toplum gerçekleriyle kesintisiz birlikte oluştan dokunmuş bir metin var karşımızda. Daha ilk anda yazar okurunu kaleminin ucuyla dürtmüştür; gecenin kaç yüzü vardır? Ey okur sence hikaye gecenin “öteki” dediği hangi yüzünü görür? Senin bildiğin yüzü hangisidir? Tedirgin edici. Düşünüyorum. Zaman tanımı/cetveli olarak ve hikâyenin şimdisinde geçen iki gece vardır. Kadının dışarı çıktığı gece (ne yaptığı bilinmiyor, küçük kızın duyguları, duyargaları kanalıyla –denilebilir– sezinlediklerimiz var yalnızca), bir de komşuları ve kızıyla paylaştığı yılbaşı gecesi var. Öyle mi? Hayır. Tam olarak öyle değil. Hikâyenin girift yapısı içinde kadının yaşamında birbirinden farklı geceler saptayabiliyorum desem doğru yolda olduğum düşünülebilir mi? Bunlar “gece” olarak adlandırılmış olmalarına karşın başka yorumlara da götürüyor beni. Yorumlarımı listemin alt sıralarına alacağım. Öncelikle gecenin yüzleri konusundaki düşüncelerimi paylaşmak isterim.
Kadının kızıyla yaşadığı geceler vardır. Bunlar genellikle sefaletin çevrelediği, anne- kız ilişkisinin, sığındıkları oda kadar soğuk olduğu gecelerdir. (Ancak çocuğun hastalığıyla kısa süreli bir yakınlaşma olur.) Çocuğun izlenimleriyle okura aktarılmıştır.
Kadının geçmişte kocasıyla yaşadığı geceler. Bunu hayal ediyorum. Hikâyede italik olarak tümüyle ayrı verilmiş başka bir zaman dilimidir bu. Adeta başka biridir orada karakterimiz, derin bir vadinin öteki yakasını anlatır gibidir italik harfler. Hem annenin bilinç akışı hem çocuğun penceresinden geri sıçrama yapılarak verilmiştir söz konusu zaman dilimi.
Yılbaşı gecesi komşularıyla yaşadığı (kızıyla birlikte) gece vardır. Bu ise onun olağan sosyal ilişkilere ne denli kuşkuyla baktığın ne denli uzak olduğunun gösterir okura. Karşı taraf (saat tamircisi ve kız kardeşi demek istiyorum) olağanüstü iletişim becerilerine, konukseverliklerine karşın kadının kaskatı duruşu hissettirilir bize.
Hikaye içinde kahramanların (burada anne ve kızını kast ediyorum) peşine takılmış gezerken “gecenin yüzleri” zannettiğimiz konunun aslında “kadının yüzleri” olduğunun ayrımına varırız. Bir matruşkanın katlarını açarcasına anne karakterinin farklı yönlerini gözler önüne serer yazar. Söz gelimi kadının günlük yaşamındaki üçüncü kişilerle (satıcılar, rehincideki insanlar, sokakta rastladıkları insanlar) paylaştığı yüzü de ayrıdır, az önce belirlediğimiz yüzlerinin yanında. “Gece” motifiyle hikâye kahramanının kişiliğinde, yazar, insanların farklı yüzlerine ayna tutar durumdadır. Gece kavram olarak zaten gündüzün, ışığın, gülümsemenin, olağan kabul edilenin zıddıdır. Acaba burada şu düşünülebilir mi?
Gündüz gece düalitesi ezoterizmde ikiliğin karşılığı olarak görülürler. Bunu ele alıp açıklamaya giriştiğimizde “dualite ve olumlu anlamda kutupsallık, hayatın sürmesi için zorunlu olsa da, sayı bilimcilerin görüşüne göre aynı zamanda olumsuz olup, uyuşmazlık ve ayırma taraftarıdır. Beri yandan her şeyin iki kutuplu ve birbirine karşıtlığı da bir gerçektir ki burada hareket doğar ve sürer. Metinde gece gündüz düalitesi dışında bir de gece-gecenin öteki yüzü ikiliği üzerinde durulur. Kutupların az oranda karşıtını mutlaka kendi içinde barındırdığı düşüncesinden hareketle, gecenin içinde aydınlık ve sıcağın, gündüzün içinde de soğuk ve gölge bölgelerin bulunması, gece ve gecenin öteki yüzü karşıtlığında bizi nereye getirir acaba? Burada oluşumların karşıtlığı olmadan açıklanmadığını anımsarsak eğer, gece ve gecenin öteki yüzü ikiliğini bu metinde açıklamayı göze alabileceğimi düşünüyorum.
Kuşkusuz gerek gece-gündüz gerek gece-gecenin öteki yüzü birbirinden bağımsız olmadıkları gibi birbirleri olmadan açıklanamazlar. Karşıtlıklar dönüşebilen yapıları ile de başka sarmal bir özellik barındırırlar. Burada karşıtlık olarak gece ve gündüzün üreten-tüketen veya destekleyen-kısıtlayan ilişkisi içinde olduğu düşünülebilirdir dersek eğer, gece – gecenin öteki yüzü için düşünmemiz gereken nedir? Yanan mum örneği üzerinden düşünmek istiyorum. Yanmakta olan ip ve parafin, alevi besler. (İp=gece, parafin= gecenin öteki yüzü) Alevin ısısı ise bu ikiliyi tüketir.( Alevin ısısı=gündüz) Sonunda fitil veya mum bittiğinde, alev de tükenecektir. Mum, fitil ve alev ışık ve ısı olarak ortamın enerjisine geçiş yapar. Üretme ve tüketme ilişkisi dönüşüme değin sürer.)
Yazar gece ve gündüz ile yetinmez, “öteki” sözcüğü ile daha ileri gider. Bu sözcük son derece önemlidir. Diyebilirim ki aynanın arkasına, karanlık yüzüne çekip götürür okuru. Doğal olarak el yordamıyla ilerleriz ve sezinlediklerimizle, yazarın bize zarifçe hissettirdikleriyle anne karakterinin “öteki” yüzdeki yaşamı hakkında fikir sahibi oluruz.
Şimdi geliyoruz kadın kahramanın tek başına yaşadığı gecelere. Bu hem onun öteki yüzüdür hem gecenin öteki yüzü. Kadının öteki yüzü onun bir tür eleştirisidir. (Karakter karanlık olanı yalnızca kendisi bilmektedir. Okur küçük kızının gözlemlerinden yansıyanları değerlendirerek bir çıkarsama yapabilir ancak. Elimizde kesin olan hiçbir şey yoktur. Yazar bu yaşama arada sırada değip geçmiştir.) Gecenin öteki yüzünde toplumsal bir eleştiri hissedilir. Herhangi bir nedenle yaşam içinde yalnız kalmış bir kadının iş edindirme, barınma vs. gibi gereksinimlerini organize etmemiş olan toplum/devlet düzenini eleştirdiği ileri sürülebilir. Çok mu sert? Edebiyat dışı mı? Hatta saptamaya mı denk düşüyor? Belki.
Hikâyenin adına ilişkin yorumlardan sonra şimdi ilk satırı okuyalım. Bir anne kız yürür ilk satırda. “Genç kadın, küçük kızın elini acıtırca sıktığını kızın o bildik, ‘yürüyorum anneciğim!’ deyişindeki iniltili söyleyişten anlamıştı.” Bu ilk cümleyle ilgili küçük bir kazı çalışması yapmak istiyorum. Çünkü gözümde daha fazlası canlanıyor. Yazar yapıyor bu tetiklemeyi. Kızın elini acıtması onun ruh halinin bir gösterenidir. Çekiştirerek, belki parmaklarını ezerek hızlı yürümektedir. Bu davranışın nedeni yalnızca bir yere yetişmek için midir? Sanmam. Öfke vardır, korku vardır bu acelede. Belki çaresizlik. Adımları çocuğunkinden daha uzundur. Küçük parmakları ezdiğinin farkında değildir, onun ezdiği, ezmek istediği başka bir şeydir olasılıkla. Elinde olmayan bir şeylerin (zor yaşam koşulları) yerini almış küçük kızın parmakları onun bu güç gösterisinin hedefi olmuştur. İlk cümleyle birlikte dosdoğru bu anne kızın peşine takılır ve hikâyenin içinde onlarla oradan oraya gezmeye başlarız. Bir anne kız… Füruzan hikayelerindeki ortak noktalardan biri ile karşı karşıyayızdır. Metnin hedefi bir kadının evlilik yoluyla (bu kendi seçimidir) yoksullaşması, kocasının apansız ölümü ile yoksulluğunun artmasına karşın direngenliğini anlatır. Ne yaptığı tam olarak -ya da apaçık -söylenmez ama onun bedenini sattığına ilişkin sezinlemelerimiz vardır.- Bir kız çocuğunun (eli acıyan, sürüklenerek yürütülen kız çocuğu) varlığıyla yaşam koşulları iki ayrı pencereden gözlenir. İlk satırda eli acıdığı anlaşılır ama hikâyenin derinlerine indikçe küçük kızın, yüreğinin de ne denli acıdığına tanık oluruz. Annesi yeryüzündeki tek varlığı ve doğal olarak en sevdiği ile içimizi sızlatan bir iletişimsizlik içindedirler. Bu iki karakterin; 1. Geçmişleri, 2.Şimdiki yaşamları,(İkili yaşamları, Komşuları (iki kardeş) oluşan ilişkileri, günlük yaşamları içindeki öteki üçüncü şahıslarla ilişkileri, birbirinin içine girmiş biçimde verilmektedir.
Metin, orta veya ortanın altı gelir düzeyini anlatır. Ancak oda kiralayabilecek gelir düzeyindeki insanlardır bunlar. Ama yoksulluğa karşın kişisel dağarcıklarındaki derinlikli kültürleri de izleme olanağı buluruz. Dört temel karakter arasında örüntülü bir hikâye durur karşımızda. Genç anne, Küçük kızı, Öğrenci/saat tamircisi genç adam, saat tamircisinin kız kardeşi.
Metnin içindeki kıyaslamalar
Burada ilginç zaman sıçramalarıyla kimi kere kadının geldiği varsıl kesime (anılar ve varsıl akraba ziyaretleriyle belli belirsiz) bakmamıza olanak verir, kimi kere de İstanbul’a başka bir yerden gelmiş iki kardeşin (yine anılar, anımsamalar kanalıyla) yaşamlarına akmamıza. Burada şu kıyaslamaları görürüz;
- İstanbul kültürü –taşra kültürü kıyaslamaları, (anne-kız ile ağabey kız kardeşin geldikleri kültürler kanalıyla,)
- Ağabey-kız kardeş ikilisinin anne-kız ikilisinin şimdiki zamanları ve geçmişlerinin karşılaştırılması,
- Tek başına yaşam savaşı(anne karakterinde)-kardeş dayanışmasıyla kötü koşullara direnme karşılaştırması,
- Bir beceriyle para kazanabilme (saat tamiri) hiçbir becerisi olmadığı için bedenini sermaye yapma karşılaştırması,
- Gurur-alçakgönüllülük,
- Kadın-erkek olma hallerinin toplum içindeki durumu,
- Varsıllık (annenin geçmişi) ve yoksulluk (annenin evlilik sonrası ve şimdiki yaşamı,) karşılaştırması.
- Kolaycılık (zengin akrabanın telkini,) direngenlik (kafa tutuş) karşıtlığı.
- Yılbaşı kavramının her biri için farklı anlamlarının karşılaştırılması. (İfadelerinden yorumladığımız anlamları.)
Metnin insan ilişkilerine yaklaşımı
Buradan hareketle de hikâyenin işaret ettiği konunun insan ilişkileri olduğunu düşünüyorum. Ki bunlar hikâyenin geçtiği zaman kesitindeki toplamsal yapıyı kayıt altına alırlar.
Anne- Kız/Ağabey-Kız kardeş/Ağabey-Anne/Kız kardeş-Küçük kız/Anne-Akraba kadın/ Anne-Kocası (ölen)/Anne-3. kişiler (rehincidekiler, esnaf, yolda rastlanılan insanlar)/
Çocuk-3. kişiler (rehincidekiler, esnaf, yolda rastlanılan insanlar)
Hikâye, yaşam yoğunluğunu bir yılbaşı gecesinde anlatır. Diğer zamanların aksine iletişimin de dolaysız ve yoğun olduğu anlardır yılbaşı gecesi. Yeni ilişki zincirleri de oluşmuştur. (Anne-saat tamircisi, küçük kız- saat tamircisinin kız kardeşi, saat tamircisi-küçük kız vs.)
İlişkilerden söz etmişken bu hikayeyi şekillendiren unsurun ilişki biçimleri olduğunu söylemeliyim. Hemen ardından hikâyenin içindeki iletişim şekilleri/çeşitliliğine değinmek örneklemek istiyorum. Çünkü gösterenleriyle, kültür, toplum, tarihsel bağlar kurulur.
S.99: Küçük kızla annesi yolda yürümektedirler. Kadın acele etmekte küçük kız ona ayak uyduramamaktadır, bu yüzden anne onun elini çekiştirir ve şöyle bir cümle okuruz. “Adımlarını sıklaştırarak genç kadına yaranmaya karar verdi.” Anneyle sınırlı ilişkilerine ilk anıştırmadır.
S.105: Anne ve kız rehincideler. Kız etrafı izliyor. Papağanlı bir adamla kurduğu iletişime ilişkin cümleler. “Adam susar susmaz papağan bir şey haykırmıştı. Küçük kız gülüverince adam da hiçbir değişmeye uğramadan onunla gülmüştü.”
S.106’ da küçük kızın yalnızlığını dile getiren bir tanım; resimle gülümseyerek iletişim kurması “ (…) yerine oturur oturmaz, çevresine belli etmemeye özen göstererek portredeki adama gizlice gülümsedi.”
S.111’ de küçük kızın sevgi ve iletişim istencinin acıklı durumunu anlatıcı özne şöyle dile getirir: “ Küçük kız anımsayabildiği son hastalığını özlemle düşünüyordu.” Hastalanmak annenin ilgi göstermesi, sıcaklığı, sevgisi… 148. sayfada küçük kız hayal ettiği ilgiyi görür, iletişimi sağlar, hastalanır. “Küçük kıza yumuşak, kalın, bol bir gecelik giydirmiş, kucaklayıp yatağa yatırmıştı. Karyolanın başına oturup onu sık sık öpmüştü.”
S.112 ve 113’de dikkatli bir biçimde “iletişim” sözcüğünü kullanarak alıntı yapıyorum. “Onu ikinci kez dövdüğünde, yüzüne, ellerine, bacaklarına çarpan vuruşları unutarak annesinin bunca yakınlığına şaşırmıştı. Birlikte yalnız yaşadıkları uzun süreden beri ona böylesine zaman ayırmamıştı annesi.” Şiddet uygulanmasına rağmen tersine bir algı söz konusudur. Çocuk dayağı “dokunma” olarak yorumlamaktadır ve neredeyse acı duymamaktadır. Anne bir yandan ağlar. Onun duygularına pek girmeyiz, göstereni ağlamadır. Sonunda birbirlerine sarılırlar. En dolaysız iletişim… Anlatım özelliği olarak ise herhangi bir eğretilemeye başvurmaksızın söylenmiş bu cümleler bizi ansızın yakalar. Yalnızca yakalamak mı? Zihinsel bir sarsıntı geçiririz. Bir satori! (Satori : Zihinsel sarsıntı R.Barthes )
S.115’de ise “iletişimsizliği imleyen” bir iletişim buluyorum. Cümlenin tamamını alacağım çünkü aynı zamanda atmosfer yaratılmıştır. Bunun keyfini kaçırmamalıyız. “Çaylar içilirken sobada korlaşan odunların inişi, dışarıda esen rüzgârın sarstığı bir camın sesi işitilirdi. İki kadının konuşmaları uzun susuşlarla kesilirdi. Bu anlarda kadınlar birbirlerine bakmazlar, gözlerini belirsiz yönlere kaçırırlardı.”
S.194’ de yine suskudan oluşan bir iletişimle karşılaşırız. “İki kardeş, genç kadını ilk kez yanıtlamadılar.” Yanı sıra duygu dışavurumudur.
S.195’ te çok ilginç bir kız(dan) anne(ye doğru) iletişimi söz konusudur. Annenin o ana kadarki uzak duruşunu küçük kız kırar. “Uzanıp annesini yanağından öptü. Bunu, bu geceye dek kolayca yapamadığını düşündü bir an.”
196. sayfadaki iletişim ise daha başka bir nitelik taşır. Fotoğraf çekme oyunu oynanmaktadır. Bu oyun birlikte olmak, bir tür sevgi gösterisi niteliklidir. Saat tamircisi, kız kardeşi ve küçük kız hemen bu oyunu oynar ve iletişim kurarlar. Anne dışarıda kalmayı yeğler. “Genç kadın gözlerini onlardan kaçırdı,” diye belirtir bunu yazar. Anneyi çağırırlar. Aşamalı olarak önce reddediş: (Neyi reddediyor aslında? Görünüşte durumu. Ama hayır, iletişimi. O da değil, saat tamircisini ve kardeşini.) “Niçin? Böyle bir tören mi yapılıyor yılbaşı gecelerinde? Bilmiyordum.” Sonra kızı da ısrar eder, “Gelsene anneciğim sen de…” Bu çağrı karşısında annenin tutumu; “Genç kadın kendini yatıştırmak isterce kıpırdandı.” Ama sonra razı olur; “Eee…dedi. Tamam mı? Ne yaptığınızı bilmediğim için tamam olup olmadığını bana siz söyleyeceksiniz. Herhalde tamamdır.” Sevgiyi ve dostluğu kabulleniş, iletişimin kurulması.
196. sayfada başlayıp 203. sayfada süren bir iletişimden söz etmek istiyorum. Bir kadınla bir erkeğin cinsel çekimi akla uygun hale getirmelerinin harika bir örneğidir. Çok merak uyandırıcı hatta erotik bir an buluruz bu bölümde. İşte alıntımız; “Genç adam, genç kadına, kadın saatlerinin içindekilere bakmak isteyip istemediğini soruyordu. Bir saati aşkındır süren konuşmaların aralarında yarattığı yumuşak davranışlar yerleşmiş görünüyordu. ‘Evet,’ dedi genç kadın. ‘İsterim.’ Kadife kutudan en küçük olan birini seçti, genç adam. İğne uçlu, cımbız benzeri bir gereçle kanırttı ortasından. Saat ayrıldı, kesiti çıktı ortaya. Olağanüstü küçük bir kurgu düzeniyle karşılaştı genç kadın. Şaşkınlığını açıkladı. Genç adam, işleyişin ana noktası sayılan bağlantıları elindeki gerecin incecik ucuyla gösteriyordu. Başları yumuşak ışığın altında yaklaşmıştı birbirlerine.”
Bu duygu paylaşımı 213. sayfada şöyle sürer. Bir iletişim biçimidir kuşkusuz ama nefis, incelikli erotik bir iletişimdir bu. “Yürüdüler. Birbirlerine değmemeye özen gösteriyorlardı.”
(Sürecek)