İletişim Yayınları’nın kuruluşunun 30. yılını kutladığı günlerde yayımlanan epey oylumlu, görsellerle dolu bir kitap Afişe Çıkmak. Yılmaz Aysan’ın hazırladığı −söyleşilerle zenginleştirilmiş− kitap, “1963-1980: Solun Görsel Serüveni” altbaşlığını taşıyor.
Bu görsel serüven aynı zamanda solun toplum üzerinde 80’e kadar yükselen etkisinin yansıması sanki. Ne denli yansız davranılırsa davranılsın –yazarın yakın olduğu çevre nedeniyle− belirli bir siyasetin odağa alındığını görmek mümkün.
Afişler, Türkiye solu için her zaman önemli yere sahip olan ODTÜ’de başlıyor. Ancak orayla sınırlı kalmıyor, âdeta tüm ülkeye yayılıyor. Tasarımları yalnızca sol siyasetlerle sınırlı tutmamak gerekiyor: Sendikalar, dernekler, tiyatro oyunları, filmler, plak ve kaset kapaklarıyla ilgili tasarımlar da bulunuyor kitapta. Elbette tümü dünyaya soldan bakan işler.
Kitabı okurken ODTÜ’de dolanıyorum duygusuna kapıldım. Başlı başına bir afişti ODTÜ. Belki de stadyumdaki “Devrim” yazısı bunun cisimleşmiş halidir.
Sanırım, “cavlak” mahlasıyla tanınan arkadaşın “Marcos afişi”, 90’lı yıllarda ODTÜ’de öğrenci olmuş bazı insanların hâlâ belleğindedir: Afişte pipo içen Marcos figürünün altında şu sözler yer alıyordu: “Marcos, San Fransisco’da bir gay, Güney Afrika’da bir zenci, San Ysidro’da bir Chicano, İspanya’da bir anarşist, İsrail’de bir Filistinli, San Cristobal sokaklarında bir Maya yerlisi, Mexico City’nin teneke mahallesi Neza’da bir çete mensubu, folk müziğinin kalesi Ulusal Üniversite’de bir rocker, Almanya’da bir Yahudi, Savunma Bakanlığı’nda bir uzlaştırıcı, soğuk savaş sonrası çağda bir komünist, ne galerisi, ne müşterisi olan bir sanatçı… Bosna’da bir barışçı, Meksika’nın herhangi bir kentinde bir ev kadını, grev yapmaya asla yeltenmeyen sendika Ctm’de grevci, başkaları için kitap yazan bir gazeteci, gece saat 10’da metroda yalnız başına bir kadın, topraksız bir köylü, işsiz bir işçi, mutsuz bir öğrenci, serbest piyasacılar arasında bir muhalif, ne kitabı, ne okuyucusu olan bir yazar ve tabii Güneydoğu Meksika dağlarında bir Zapatacı…” Ne yalan söyleyeyim çoğumuz bu sözü ilk kez burada gördük ve çarpıldık.
Kitabın belki de en önemli yanı çeşitli sorulara yanıt vermesi ve şehir efsanelerini açıklığa kavuşturması. Bunların en önemlilerinden biri Devrimci Yol ambleminin ortaya çıkış hikâyesi ile ilgili olan. Devrimci Yol dergisinin ve Demokrat gazetesinin kuruluşunda bulunan Şadi Samer verdiği röportajda konuya açıklık getirir:
“Devrimci Yol dergisi için bir amblem yaptırmayı istiyorduk. Oğuzhan Müftüoğlu ile konuştuk… Ben yurtdışındaki yayınları hep izlerdim –özellikle Latin Amerika’dakileri− bunların da etkisiyle tasarımda mutlaka yıldız, güneş ve yumruk olması gerektiğine karar verdik. Bu tasarımı yapacak kişi olarak da Sinan Çetin geldi aklıma. Ankara’da Sinan ile aynı ofisi paylaşmıştık bir süre, oradan bir yakınlığımız vardı… Yılmaz (Aysan) ile Sinan grafik üzerine epey sohbet etti… Bize 30-40 tane farklı grafik geldi… Çizimler öyle uzun zamanda değil bir gecede ortaya çıkmış işlerdi. Sonra bir sunum toplantısı yapıldı… Toplantıda bu çizimlerden birini seçtik. Çizim, Yılmaz’ın çizimiymiş, ben de sonradan öğrendim.” (s. 306)
Koca bir arşiv niteliği taşıyan, okumakla, bakmakla bitmeyen kitabın büyük bir boşluğu doldurduğunu öne sürebiliriz.
Emrah Polat -edebiyathaber.net (23 Nisan 2013)