Kitabın kendi müstakil serüveni Perec külliyatındaki serüvenlerden, iç içe geçmiş ve birbiriyle çakışan, birbirini örten ve saklayan, birbirini açan ve yayan karmaşık kurgudan hiç de farklı değil. Bir “ilk roman”ın böyle bir serencamı olunca, insan ister istemez kitabın kendini gerçekleştiren bir kehanetten farksız olduğunu düşünüyor.
Non frustra vixi! 1975 tarihli devasa kitap Yaşam Kullanma Kılavuzu’nun tek cümlelik özeti, romanda geçen bu cümlededir belki de: “Ben boş yere yaşamadım!” Ama sıkı bir Perec okuruysanız, bu cümlenin aslında tüm Perec külliyatının damarlarında gezinen kan olduğunu bilirsiniz. Perec’in olgunluk döneminden gençlik hatta toyluk dönemine döndüğümüzde de aynı kanla karşı karşıyayızdır. Paralı Asker, mezkûr kanı ilk pompalayan atardamardır.
1957 ile 1960 yılları arasında, Perec’in henüz 20’li yaşlarının başlarındayken kaleme aldığı Paralı Asker çok uzun bir macera geçirdi. Kitap önce La nuit (Gece), akabinde Gaspard ve Gaspard pas mort (Gaspard Ölmedi) versiyonlarından sonra nihayet Le Condottière (Paralı Asker) başlığıyla mevcut biçimini aldı. Ama Perec’in yaşadığı dönem boyunca asla basılmadı. İki yayınevi tarafından çeşitli defalarca reddedilen bu kitap, yazarın yapıtlarındaki oyunlu hikâyeleri hatırlatacak bir şekilde, ölümünden 30 yıl sonra basılabildi ancak.
1965’te Şeyler’in yayınlanıp Renaudot Ödülü’nü almasından bir yıl sonra Perec başka bir eve taşınır. Taşınırken de evindeki elyazmalarını iki bavula ayırır: Birinde müsveddelerden oluşan bir yığın ki bu atılacaktır, diğerinde taslak hâlinde bulunan veya yayınlanmamış diğer çalışmalar ki bu saklanacaktır. Kör talih! Atılması gereken bavul saklanmış, saklanması gereken bavulsa çöpe gitmiştir Paralı Asker’i de peşinde götürerek.
Bundan yıllar sonra, Perec’in kitaplarını İngilizceye çeviren ve yazar hakkında bir biyografi hazırlayan David Bellos, Perec’in eski bir arkadaşı olan gazeteci Alain Guérin’in evinde, yığılmış kağıtların arasında, Paralı Asker’in bir kopyasını bulur. Kitabı vaktiyle reddetmiş olan Seuil Yayınevi de, diğer Perec kitapları gibi, bir bakıma her şeyi başlatan bu ilk romanı, Perec’in ölümünden 30 yıl sonra yayımlar.
Görüldüğü gibi, kitabın kendi müstakil serüveni, Perec külliyatındaki serüvenlerden, iç içe geçmiş ve birbiriyle çakışan, birbirini örten ve saklayan, birbirini açan ve yayan karmaşık kurgudan hiç de farklı değil. Bir “ilk roman”ın böyle bir serencamı olunca, insan ister istemez kitabın kendini gerçekleştiren bir kehanetten farksız olduğunu düşünüyor.
Kitaptaki hikâye de, benzer şekilde, Perec’in yazarlık macerası hakkında bir kehanetten başka bir şey değil. Sonraları W ya da Bir Çocukluk Hatırası’nda ve Yaşam Kullanma Kılavuzu’nda karşılaşacağımız Gaspard Winckler, İtalyan Rönesans ressamı Antonello da Messina’nın Condottiero tablosunun sahtesini yapmak üzere, Anatole Madera tarafından istihdam edilir. Sahte tablonun yapımı sürecinde bunalan ve artık bir “kaçış” arayan Gaspard, ona sahte tablo yapması için para veren ve teşvik eden Madera’yı öldürür. Bu romanda, uzunca bir “kaçış” serüveni yaşayan ve sahteyle hakikat arasındaki netameli bağ üzerinde mekik dokuyan Gaspard’ın toyluk dönemine geri dönüyoruz ki kendisini en son Yaşam Kullanma Kılavuzu’nda, Simon-Crubellier Sokağı’ndaki 11 numaralı apartmanda bırakmıştık. Bir bakıma, Perec’in “son büyük” eserinde, yani Perec’i bıraktığımız yerde.
Şimdi de Gaspard’ın ilk ortaya çıktığı yeri keşfediyoruz. Ve Perec’in sonraki külliyatı hakkında kehanette bulunan, kayboldu sanılan (Kayboluş) ve hortlak gibi tekrar ortaya çıkan Paralı Asker’e (Les Revenentes).
Sahteci Gaspard’ın, Perec’in ta kendisi değilse de, en azından alt benliklerinden biri olduğundan kim şüphe edebilir ki?
Cihan Özpınar – edebiyathaber.net (22 Şubat 2013)