Gezi Apartmanı: Herkes alışıktı belki de | Yurdagül Sayıbaş

Ocak 8, 2015

Gezi Apartmanı: Herkes alışıktı belki de | Yurdagül Sayıbaş

GeziAptKapak ON kGezi Apartmanı Filiz Elasu’nun ikinci romanı. İlk romanı Oyun‘da olduğu gibi bu romanda da yazar, toplumsal sorunların altını çizmeye devam ediyor. Yaşadığımız şehrin ve içinde yaşayan insanların modernleşme ile birlikte yaşadığı değişimi bir apartmanda somutlaştırarak anlatıyor.

Toplumsal hayatın temel taşlarından biri olan empati yeteneğimizi yitirdiğimiz zaman başkalarının acılarına duyarsızlaşıyoruz. Çevremizde olan biten bütün olumsuzluklar bize normalmiş gibi görünüyor. “Herkes alışıktı belki de…” (s. 35) Elasu romanında bu olayları yoğun bir biçimde anlatarak adeta gözümüze sokuyor. Derin uykumuzdan bizi uyandırmak için omuzlarımızdan tutup sarsıyor. Yaşadığımız ülkede, günlük hayatın içinde karşılaştığımız şiddeti gözler önüne sermekle kalmayıp anlattığı olaylarla bu şiddeti yaşatıyor. Gezi Apartmanı sakinleri ile yaşanan olayları dikkatli bir gözle okuduğumuz zaman empatinin olmadığı yerde ilişkilerde baş gösteren şiddet fiziksel şiddetin de önüne geçiyor. Romanın temel kahramanı Sacide bu sorunlar karşısında çileden çıkıyor.

Romanda mekan İstanbul’da bir semt. Mekan İstanbul olunca onun büyük sorunlarından biri olan betonlaşma da Elasu’nun kaleminden nasibini alıyor. İstanbul dünyanın güzel şehirlerinden biri. Hatta birçok kişiye göre dünyanın en güzel şehri. “Dünyanın neresinde var bu güzellik.”(S.213) Ama ne kadar sahip çıkabiliyoruz bu güzelliğe. Belki de güzel dedikçe körleşiyoruz ona yapılanlara karşı. Tarihi dokusu zengin olan şehrin bu dokusunu modern binalarla gölgede bırakıyoruz. “Tarihi binalar, her yerden fırlayan ve birer penisi andıran gökdelenler arasında kaybolmuştu.”(s.213) Gezi Apartmanı kapıcısı Yusuf’un söyledikleri gelinen durumu açık bir biçimde ifade ediyor: “Değil altın, ölümdü burası… İnsanı kefene değil betona sarar, betona gömerlerdi burada.”(S.235) Rant uğuruna her geçen gün biraz daha betonlaşan şehrin orada yaşayan insanlar üzerinde de olumsuz etkisi var elbette. Güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bu konu bugün de çeşitli direnişlerle engellenmeye çalışılıyor. Ama çabaların ne kadar başarılı olduğu tartışılır.

Toplumsal yaşantının içinde görmediğimiz, görüp de göz yumduğumuz o kadar çok olay yaşıyoruz ki bu duyarsızlık bizleri yazarın deyimi ile bir “zombi“ye dönüştürüyor. Yaşadığımız şehrin, semtin, apartmanın içinde adeta bir yabancı gibi dolaşıyor; günlük rutinleri yerine getiriyoruz. Roman günümüz toplumunun bu durumunu apartman metaforu ile anlatarak kaybettiğimiz değerlerin altını çiziyor.

Romanın temel kahramanı Sacide, eşi ve çocukları ile on yıl yaşadıkları Almanya’dan İstanbul’a taşınıyor. Bir süre sonra Gezi Apartmanı’ndaki bahçe katını satın alarak yerleşiyorlar. Sacide, bir taraftan evin işleri ile uğraşırken bir taraftan da çocuklarını büyütüyor. Ressam olmasına rağmen resim yapacak zaman bulamıyor. Kendisine ayıracak gezi-parki-siyahli-kadin-duvar-yazisi-71BC-767B-8209-300x2181-150x150hiç zamanı yok. Apartmandaki sorunlar başlayınca onca sorumluluğun üstüne bir de bunlar yükleniyor. Annelik, ev hanımlığı ve onun getirdiği sorumluluklar da Sacide aracılığı ile sorgulanmış oluyor.

Roman on üç bölümden oluşuyor; anlatım hareketli. Yazar güçlü dili ile günlük hayatın üzerinde durmadan geçtiğimiz, anormal olmasına rağmen zaman içinde normal kabul ettiğimiz ayrıntılarını bütün çıplaklığı ile dile getiriyor. Karakterler son derece canlı, her gün etrafımızda gördüğümüz gerçek insanlar. Diyaloglar insan ilişkilerinde empatinin ne kadar önemli olduğunu açık bir biçimde ortaya koyuyor. Elasu romanında fantastik öğelere de yer vererek romanın gerilimini artırıyor.

Yazar ‘Gezi’ adını kullanarak geçtiğimiz günlerde yaşanan gezi olaylarına bir gönderme yapıyor. Bu olaylar da toplumun, ters giden durumlar karşısında ‘zombi‘ olmaktan kurtularak verdiği bir tepkiydi. Bu tepki birikmiş bir öfkenin patlamasına dönüştü. Toplumsal duyarlığın kamusal alan olan parkı kurtarmaya çalışması idi. Gezi Apartmanı romanı da bize farkındalığımızı artırmayı, çevremizde olan biten ile ilgili zombi gibi dolaşmamayı, toplumsal yaşamın getirdiği sorumlulukların farkında olmaya çağırıyor.

Toplumsal sorunlar her zaman var olacaklar. Yazar ise bu sorunları bize yansıtan bir ayna olarak, hayatın temposu içinde farkına varmadan geçtiğimiz olayları yansıtacak. Elasu bu romanıyla aynayı hem yüzümüze hem de sokağa tutuyor. Gerçekleri görmekten korkmayan herkesin okuması dileğiyle.

Filiz Elasu (1968) 

Marmara Üniversitesi İngilizce Ekonomi bölümünü bitirdikten sonra Brighton Üniversitesi’nde Felsefe Yüksek Lisansı yaptı. Londra Üniversitesi’ndeki lisansüstü mesleki eğitimin ardından İngiliz devlet okullarında öğretmen olarak çalıştı. 2006’dan beri radyo programcılığının yanı sıra çeşitli dergiler için makaleler yazdı, röportajlar yaptı, öyküleri edebiyat dergilerinde yayınlandı. İlk romanı Oyun (Destek Yayınları) 2012’de yayınlandı, İstanbul’da yaşıyor.

Yurdagül Sayıbaşedebiyathaber.net (8 Ocak 2015)

Yorum yapın