Bazen gitmek isteriz. Kaçıp kurtulmak, sonsuza dek kaybolmak… Yollar çağırır bizi; mekânlar çağırır, insanlar çağırır. Yeni başlangıçların peşine düşeriz. Geride kalan her şey anlamını yitirir. Gitmek hayatı sıfırlamak anlamına gelir. Ama gittiğimiz yeri zaman içerisinde bıraktığımız yere dönüştürürüz. Çünkü kendimizi de birlikte götürürüz. Bu kısır döngü bir ömür devam eder böylece. Ne kadar uzağa gidersek gidelim yolculuğumuz kendimizde son bulur.
Gitmek, Sibel Güneşdoğdu’nun Ağustos 2022’de Can Gazalcı editörlüğü ile Edebiyatist Yayınevi’nden çıkan dördüncü kitabı. İçinde on altı adet öykü var. Yazar kitabın arka kapak yazısında bu konuyla ilgili şöyle söyler: “Gitmek, yalnızca bir sözcük değil, içimizde bir diyarın adı; istemsizce uzaklaşan kim varsa hepsi orada.” Ön kapak Fransız sanatçı Auguste Rodin’in 1908 yılında tasarladığı The Cathedral adlı heykelden oluşur. İki ayrı kişiye ait iç içe geçmiş iki sağ eli gösterir heykel. Bunun son derece incelikli bir seçim olduğunu “Beni Hala Seviyorsan Bir Gün Kavuşuruz” adındaki son öyküyü okurken anlarız. “…iki sevgilinin aşkla yakınlaşmış sağ elleri, birbirini isteyen iki insanın doruğa ulaşmış duyguları… Sanki yaşamları boyunca sevişmek istemişler, yapamamışlar bunu, kavuşmanın acısıyla tutuşmuşlar, parmak uçları değse yetecek, susturacaklar gövdelerindeki özlemi.” (s.102) Konusunu, gerçek hayatta yaşanmış hüzünlü bir aşktan alır öykü. Mektuplarla, fotoğraflarla belgelenir. Akıllarda şu soruyu uyandırır: “Sevmekten hiç vazgeçmemek, koşullar değişse de ölene dek, belki de öldükten sonra bile sevmek; mümkün mü?” (s.100)
Kitaba adını veren öykü en başta yer alır. Her satırını nefesimizi tutarak okuruz. İçindeki o müthiş doğa tasvirlerinden ve yoğun duygu analizlerinden hep aynı sözcük dökülür: Gitmek. “Çürümüş kazıkların üstünde uzanan tahta köprünün yaşam bağları koptu kopacak.” (s.9) “Otun, yaprağın çürüksü kokusu.” (s.9) Birbirine bulaşmış yeşil tonların rüzgârla titreşmesi.” (s.9) “Kaynama noktasında zaman.” (s.10) “Aynaya bakıyorum, kendime, bana, içime, bizden kalanlara…” (s.12) Bir yolcu otobüsünün penceresinden bakmak kayıp giden yeşil tarlalara, çıplak dağlara…” Önce bir köpek gider sonra bir yaşlı adam… Her ne kadar üzülseler de arkalarında kalanlar çabucak kabullenilir yoklukları. Ana karakter olan genç kadının diğer karakterlerle yaşadığı gerilimli ilişki, öyküyü adım adım olası sona taşır: “Gidiyorum…” (s.12) “İskelede Bir Kadın ”adlı öyküde benzer bir tema işlenir. Eşi ya da sevgilisi tarafından terk edilmiş bir kadın anlatılır. Telefonda bitirir adam ilişkiyi. İnsan harcamanın ne denli kolay olduğunu düşünür kadın. Çevresinde olup bitenleri gözlemler. Kendi hayatıyla aralarında bağlar kurar. Duyguların zamanı geldiğinde bitmesi gerektiğini anlar. “Silinip atılmayan her şey, canımızı acıtmayı bekliyor bir yerlerde.” (s.62) “Derin Yeşil” adlı öyküde yine aşkı tadarız acı ve tatlı her haliyle. Hırçın, hoyrat bir aşk örseler, acıtır öykü karakterlerini, dolayısıyla bizi. Kanata kanata işler yüreğimize. Ondan asla kaçılamayacağını duyumsarız. “Yosunla kaplanmış irice taşlar, suyun altında camdan yeşil toplar gibi ışıldıyordu. Genç adam, çatlamış yumurtasından soyunmaya çalışan kaplumbağa yavrusu gibi, usulca soyundu katı duruşunu.” (s.19) Bazen aşk ölümün kıyısına getirir insanı. Bazen de yok olup gitmesine neden olur. “Yeşilliklerde” adlı öykü tam olarak bu konuyu işler. İntiharın eşiğinde bir kızla, kızını intihar sonucu kaybetmiş bir annenin garip karşılaşmasını anlatır. Her zaman bir çıkış yolunun olduğunu düşündürür bize. “Umutlarına sıkı sıkı sarılarak, başarılı ve mutlu olarak cezalandırmalısın seni üzenleri. (s.93) Bizi yok sayan insanlar uğruna ölmenin anlamsızlığını anlatır. “Merhametsiz insanlar pişmanlık duymaz.” (s.93)
“Bir Çift Kanat Dokunurken Zamana”, “Karanlığa Yürümek” ve “Geceyle Gelen” adlı öykülerde ebeveynlerinin aşırı koruyuculukları yüzünden hayatlarını yaşayamayan ana karakterler yer alır. Sol elini kullanamadığı için “ömür boyu bakıma muhtaç” ilan edilen Mine’nin isyanlarını, o güne dek erkekliğini yaşayamamış bir genç adamın ilk kez karşısına çıkan aşkla hayata tutunmaya çalışmasını okuruz. Eve kapatılıp aynalardan uzak büyütülen, güzel olmasın diye banyo yapmasına bile izin verilmeyen genç bir kızın gördüğü tek erkeğe gönlünü kaptırışına şahit oluruz. Bir kâğıt toplayıcısına… “Sevmek böyle olmazdı; körü körüne korumak yerine insanları hayata hazırlamak, anlamak, yoksunluklarını, mutsuzluklarını gidermek gerekirdi.” (s.49)
“Küçük Bir Yıldızcık” ve “Yaralar” adlı öykülerde unutulmaya yüz tutmuş duyguların yeniden uyanışı anlatılır. Ana karakterlerden birinin sırtında bir Anka kuşu kanatlanırken diğerini yeni bir hayal kırıklığı bekler. “Soyundum o gidince, gençleşmiş duygularımı çıkarıp attım yerlerini sevmesinler diye.” (s.66) “Sarı Sızı” bir kadının ölümünü, “Kan Portakalı” annesini kaybetmekte olan başka bir kadının duygularını anlatır. Onların içsel yolculuklarına katılırız.
“Buğu” ve “Denizin Siyahında” evlilik sarmalına sıkışıp kalmış iki kadınla tanıştırır bizi. “Kadın kocasına yük dünyada, adam kadınına, çocuk anne babasına, ana baba çocuğuna. Herkes karşısındakinin ruhuna geçirmiş tırnaklarını, sevdiklerinin sahibi olduğunu sanıyor.” (s.55) Biri mutsuz evliliğini bitirmeyi başaramayıp üstüne bir de hasta kocasına bakmak zorunda kalır. Diğeri ölmüş eski sevgilisinin yasını tutar. Kendini aldatan kocasına kızamaz bile. “Ne kırgın ne de kızgındı, baştan beri kendisiydi aldatan.” (s.74)
“Aklımda Bir Delilik” adlı öyküde ablasıyla birlikte insanlardan uzak yaşayan genç bir kızın iç çalkantılarına tanık oluruz. Alışveriş için dışarı her çıkışında gözleri semtin delisine takılır. Üzerindeki pardösünün önünü açıp farklı bir dünyaya çağırır kızı. Öyle bir dünya ki kızın düşlerine sızar. “Arayışlar” iç içe geçmiş iki ayrı metinden oluşur. Biri karısından sıkılıp yeni duygulara yelken açan bir adamı diğeri bir kadının yolunu gözleyen başka bir adamı anlatır. Öykünün sonunda iki metin birleşir. Doyumsuzluğunu görürüz insanoğlunun, hiç bitmeyen arayışlarını…
Sonuç olarak, Gitmek buruk bir tat bırakır damağımızda. Akıcı dilleri ve çarpıcı kurgularıyla içindeki öyküleri sadece okumaz aynı zamanda yaşarız. Kimileri çıkışsızlık hissi verse de çoğunluğu tünelin sonundaki ışığı işaret eder. Ana karakterler el yordamıyla düşe kalka giderler ışığa doğru.
Sibel Güneşdoğdu Hakkında:
İstanbul doğumlu. Türk Dili, Berfin Bahar, Damar, Kar, Tay, Ardıç Kuşu dergilerinde ve pek çok fanzinde öyküleri ve deneme yazıları yayımlandı. Bir de senaryo çalışması mevcut.
Eserleri: Güneşli Günler (Çocuk Öyküleri-2017), Suskun Toy Kuşları (Öykü-2018), Özgür Renkler (Roman-2020), Gitmek (Öykü-2022)
edebiyathaber.net (14 Aralık 2022)