Gitmeye gidememeye dair öyküler | Dilek Altundağ

Temmuz 17, 2024

Gitmeye gidememeye dair öyküler | Dilek Altundağ

Türk edebiyatında toplumcu estetiğin başlangıcı söz konusu edildiğinde çoğunlukla Nâzım Hikmet hatırlanır. Doğaldır bir bakıma; Nâzım Hikmet, özellikle 1920’lerin sonlarından itibaren belirginleşen edebi duruşuyla, yarattığı polemiklerle Türkiye’de toplumcu estetiğin bayraktarlığını üstlenmiş; bu estetik çerçevesinde ilk önemli örnekleri vermiş ve Sabahattin Ali’den Atila İlhan’a, Yaşar Kemal’den Orhan Kemal’e kadar pek çok toplumcu şair ve yazarın sanatında belirleyici bir rol oynamıştır. 1

Gelelim toplumcu edebiyatın günümüz temsilcilerine. Örnek verilecekse bunların içinde kuşkusuz Hakan Sarıpolat da bu isimler arasında yer almakta. Yazma yolculuğunda heybesine biriktirdiklerini zamanın süzgecinden geçirerek gün yüzüne çıkarmayı başarabilen müstesna bir yazardır Sarıpolat. Onun bir simyacı maharetiyle okura sunduğu son incisi, Şehri Terk Eden’inden söz etmek istiyorum.

Hakan  Sarıpolat, ilk öykü kitabı Cıs’tan sonra Şehri Terk Eden, Can Yayınları etiketiyle Haziran 2024’te okurlarıyla buluştu. Editörlüğünü Mustafa Çevikdoğan’ın üstlendiği kitapta ilk göze çarpan kuşkusuz kapak görseli. Ankara Yüksel Caddesi’ndeki huzur ve barış içinde bir toplum umudunu yaşatan İnsan Hakları Anıtı’na yer verilmiş.

Yedi öyküden oluşan kitap, epigraf olarak Julio Cortazar’ın Ötekilerin Dünyası’ndaki “Hiçbir şey olmuyor, artık biliyorum. İşte korkunç olan da bu. Hiçbir şey olmamasının korkunçluğunun farkında mısın?” sözüyle başlıyor.

Kitabın genelinde toplumsal meselesi ve felsefi derinliği olan metinlere rastlıyoruz. Sarıpolat öykülerin bütününde insan hakları, adalet, eşitlik konularına yer vermesi  yazılamayanı yazmaya cesaret ettiğini düşündürüyor bize. Bu cesareti yazara sistem içinde kıvranan şehir insanının sancılarına kulak tıkamayıp kimi zaman heyecanlı kimi zaman kederli öykülerini çarpıcı ve soğukkanlılıkla anlatmasına bağlıyoruz. Aslında Sarıpolat’ın “poetika”sı olmayan bir topluma karşı her daim duruşunun bu olduğunu biliyoruz.

Yazarın tercih ettiği anlatı tekniği, giriştiği toplumsal hesaplaşmalar metinlerini daha anlamlı ve özgün kılıyor. Büyülü bir atmosferin içinde kaybolmaya dün razı olanlar için Nenegeyik’ten başlamak istiyorum. Zira okur olarak beni derinden etkileyen esrarlı bir öyküydü. Daha ilk satırlarda çocuk anlatıcı kahramanının peşine düşürüyor usta yazar bizi. Hayali karakerim gerçekmişçesine onun elinden tutup ormanda çocuğun dedesini aramaya gidiyoruz. Hem de soluk soluğa. Burnundan dumanlar çıkaran, göğsü bir inip bir şişen ufacık bir geyikle göz göze geliyoruz. Nenesine benzettiğimiz Nenegeyik’imiz dünyamız oluveriyor. Bir anda Nenegeyik gözden kayboluyor. Büyü bozuluyor. Anlatıcı kahramanla eli boş dönüyoruz eve. Küçük dostumuzun babasının zılgıtlarına aldırış ettiğimiz yok. Aklımız hâlâ Nenegeyik’te. Dedesinin sırtında Nenegeyik’in ölüsünü görünce zihnimizde anlatıcı kahramanımızın ninesinin sözleri yankılanıyor.

“ Her hayvan, ölen bir insanın ruhunu taşır.

O ölürse ruhlar berzahta kalır.

Berzah boşluktur, hiçliktir.

Ölmek kolay zor olan beklemek.

İnsan neyle sonuçlanacağını bilmediği bir mahkemeyi beklerken  kırk bin kere ölür.” (s.30)

Çöplükteki Patron’da okurunu toplumsal bir gerçekle yüzleştiriyor Sarıpolat. İşçilerin, emekçilerin haklarına nasıl gasb edildiğini, ezilenlerin sesine ses oluyor âdeta. Öyküdeki anlatıcı kahraman MEMTEK Şirketler Grubu’nun Ceo’sundan öğreniyoruz yoksulluğu, örtbas edilen iş kazalarını, işçileri sömüren şirketleri. Theodor W. Adorno Minima Moralia’da geçen  “Kimse kimseye inanmamakta herkes her şeyin iç yüzünü bilmektedir.” sözleri kitaba adını veren öykü Şehri Terk Eden’i, okurken de aynı düşünceler sarıyor zihnimizi.  

İnsanın çektiği acılar içinde girdiği hâlleri çeşitli duygularla öyküleştirmede oldukça mahir bilinen Sarıpolat, Oğuz Abinin En Zor Sorusu’nda kitaptaki diğer öykülerden farklı bir teknik seçiyor. Dilini hiç sakınmadan aklına geleni dışa vuran bir anlatıcı karakterle yüzleştiriyor okuru. Aslında Oğuz abinin ironik soruları okurun aklına kitabın tamamında bir hesaplaşma olduğunu getiriyor.

Sonuç olarak Sarıpolat’ın birbirine eklemlenen öykülerden oluşan Şehri Terk Eden’in toplumu ve toplumdaki adalet, hak, eşitlik konularına geniş bir karşılık bulduğunu söyleyebiliriz.

 Şehri Terk Eden’in çokça okuyucuya ulaşması dileğiyle…

1  Türk Dili dergisi, 871, 2024, s.68

Yorum yapın