Herkes Dışarı, Yusuf Çopur’un ilk öykü kitabı. Daha önce Daha Vakit Var ve Bir Uzak Düş (Kırmızı Kedi Yay) adlarında iki roman yazan yazarın Venüs Yayınlarından çıkan Yuyu adında dört kitaplık bir çocuk edebiyatı serisi de var. Hem Daha Vakit Var hem de Bir Uzak Düş’te yazar, Selim İleri’nin ifadesiyle, dış gerçeğin ardı sıra yol almadan “yaşamdan esinleniyor, Onu ilgilendiren içte yaşananlar. … sessiz, içekapanık, dilsiz dünyalar inceden inceye çözümleniyor. Gönülden bir anlatımla…” Herkes Dışarı’daki öykülere baktığımızda yazarın yine “hayat”ı ve “içdünya”yı merkeze alarak, yaşamlarında yalnızlıklarını çoğaltan insanların gönül yaralarına dokunduğunu görebiliyoruz.
15 öykünün toplamından oluşan Herkes Dışarı’yı öykülere isimlerini de veren (Madam Holly, Madam Aceline, Müdür Bey, Latif, Solmaz) beş belirgin karakter üzerinden okumak mümkün. Aslında kitaptaki diğer öykülerdeki karakterleri de bu “okuma”ya dahil edebiliriz. (Ben Güzel Miyim Abi’deki Murat, Çiğ Köfte’deki Belkıs, Herkes Dışarı’daki Ekrem …) Tüm bu karakterleri “suskun”lar olarak değerlendirebiliriz. Ama bu suskunluk Semih Gümüş’ün “Genç Öykücülerin Ağzını Bıçak Açmıyor” başlıklı yazısında (Adam Öykü, 1998) belirttiği gibi “bu öykücülerin kurguladıkları karakterlerin hemen hemen hiç konuşmadıkları ve öykülerde diyaloğun bulunmadığı …” bir suskunluk değil. Herkes Dışarı’daki sükût, kimi zaman mecburiyetin, (Madam Holly), kimi zaman sevgisizliğin, (Ekrem) kimi zaman fark edilmemenin (Murat), kimi zaman aşksızlığın (Solmaz), kimi zaman da değer görmemenin (Belkıs) derin bir kuyusuna karşılık geliyor. Bu “suskunlar âlemi”nin kendi içsesleriyle kendi “kuyu”larında boğuşup durmalarına şahitlik ediyoruz. Tüm kırgınlıklar, beklentiler, öfkeler, yalnızlıklar iç dünyalarında bir savaşa dönüşüyor adeta. Zira dış gerçeğin bu acımasız yüzünü kabul etmiyor, benimseyemiyor bu insanlar. Ve kendi “kuyu”larında kendi sesleriyle kendi başlarına haykırıyorlar: herkes dışarı..!
Konuları (Bakımevi sorumlusu bir hemşirenin bakımevindekilerle annesi arasında gidip gelmesi, kadın bir yazarın aile içinde yok olup gitmesi, bir öğretmenin dilini dahi bilmediği ihtiyar bir kadınla “ilişki”si, şans oyunları müptelası birinin bir tavernada hayatının değişmesi, aşkın adının zehir olduğu bir kadının oyuncak bebeklerle yaşaması, yalancılığı meslek edinen bir gencin bir anda herkese kendini inandırması vb) ve anlatıcılarıyla ilgi çeken öyküler var kitapta. Romandan öyküye geçen yazarların dili hem daha savruk hem daha tekrarlı olur genelde (aksi olan çok başarılı isimler müstesna) ama Yusuf Çopur dili temiz ve düzenli kullanmış. Ayrıca anlatım çeşitliliği ve zenginliği, geriye dönüş, iç çözümleme ve bilinç akışı tekniğiyle gayet başarılı sağlanmış. Öykülerde bilinç akışına sıklıkla başvuruyor yazar. Karakterlerin duyguları ve düşüncelerindeki değişimler bu teknikle başarılı bir şekilde verilmiş ve bu sayede karakterler ön plana çıkartılmış. Karakterlerin ruh tahlillerinin derinleştirilmesinde başat rolü olan bu teknikle yazar, bir yandan karakterlerinderin bir ruh çözümlemesini veriyor diğer yandan okuru edilgen olmaktan çıkarıyor ve olayların, an’ların içine dâhilediyor. Böylece, anlatılanları çözebilmek için kafa yormak durumunda bırakıyor okuru. Bu da daha diri ve dikkatli bir okumayı gerekli kılıyor. Bu arada bazı öykülerdeki yoğun duygusal anlatımların öykünün işleyişine ve yapısına zarar verdiğini, yine kimi zaman benzer duyguların tekrarına düşüldüğünü ve bunun okurda bazen kopmalara neden olabildiğini de belirtmek gerek.
Herkes Dışarı, metinlerarasılık bağlamında da farklı örneklere sahip. Solmaz öyküsündeki karakterin Selim İleri’nin Solmaz Hanım Kimsesiz Okurlar İçin kitabındaki Solmaz’ın izdüşümü olduğunu söyleyebiliriz. Hatta yazar, Solmaz’ı o romandan alıp kendi öyküsünde yeniden çözümlemiş bu bakımdan ilginç bir yaklaşım çıkmış ortaya. Aynı şekilde Latif öyküsünde de Mecid Mecidi’nin Boran filmindeki Latif kahramanını filmdeki bağlamından koparan yazar kendi öyküsündeki bağlama dahil edip yeniden bir çözümleme yoluna gitmiş. Yine Cahit Sıtkı, Peyami Safa, Zweig, Poe da gönderme yapılan edebiyatçılar arasında.
Herkes Dışarı, aşksız ve sevgisiz hayatların, toplumca kolay anlaşılmamış, takıntılı, melankolik ve yalnız karakterlerin “parçalanan sosyal ilişki boyutlarına dikkat çekiyor.” Toplumun genel kabulleriyle uyuşmayan, kendilerini kendi benliklerine hapsetmiş, iç burkuntularında yaşam mücadelesi veren insanlar aracılığıyla, yaşanılan zamanı ve hayatı kirletenlere yönelik eleştirel bir yaklaşıma sahip olan öykülerde; acıların, karşılık bulmayan sevgilerin, hastalıklı aşkların, hayal kırıklıklarının, iletişim kopukluğunun, reddedilmenin insan ruhundaki kırılmaları kimi zaman trajik, kimi zaman histerik, kimi zaman da trajikomik bir dille anlatılıyor.
Merve Kaya – edebiyathaber.net (2 Nisan 2020)