Bugüne kadar kaleme aldığı otuzdan fazla çocuk ve gençlik romanıyla günümüzün en üretken isimlerinden biri Pam Muñoz Ryan. Aralarında Kirkus Ödülü, NEA’nın İnsan Hakları Ödülü, çoklu kültür edebiyatı alanında verilen Virginia Hamilton Edebiyat Ödülü, PEN Amerika Ödülü ve Pura Belpré madalyasının da olduğu çok sayıda ödülün sahibi. Şimdiye kadar Türkçeye çevrilen iki romanı var: New York Times Çok Satanlar listesinde yerini alan “Yankı” ve Peter Sis ile birlikte kaleme aldığı “Hayalperest”.
Ryan, bugünlerde yeni bir romanla Türkiye’deki okurlarını selamlıyor. Orijinal dilinde ilk baskısı 2020 yılında yapılan ve büyük ses getiren, Türkçeye Gökçe Yavaş imzasıyla ve İthaki Çocuk etiketiyle çevrilen bu yepyeni romanın ismi “Yarınülkesi”.
Saklananlar ile muhafızların öyküsü
Dağlar, nehirler ve köprülerle dolu küçük bir kasabada yaşayan kahramanımızın ismi Maximiliano Córdoba. Roman boyunca yazar, en büyük tutkusu ülkenin en büyük futbol kulüplerinde oynamak olan on iki yaşındaki Maximiliano’ya Max olarak hitap ediyor, biz de bu yazı boyuna öyle yapacağız. Max’in babası, bir zamanlar Santa Maria’nın (romanın geçtiği hayali ülkenin ismi) önemli futbol kulüplerinden birinde oynarken bir anda sebebini söylemeden kariyerini sıfırlamış; yıllardır taş ve köprü ustası olarak çalışıyor. Kendisini henüz bebekken terk eden annesiyle ilgili ise hiç kimse Max’e hiçbir şey anlatmıyor.
Max, hikâyeleri çok seviyor; özellikle de dedesi Buelo’nun ona anlattığı hikâyeleri. Bu hikâyeler geleceğe yapılan yolculuklarla, cesur gezginlerle ve efsanevi bir bekçiyle ilgili. Her ne kadar babası Buelo’nun bu hikâyeleri anlatmasını istemese de dede ile torun her fırsatta bu hikâyelere gömülüyorlar. Babası her ne kadar bu masallardan ve geleceğin getireceğinden korksa da dede ve torun bu hikâyelerde umut ve cesaret buluyorlar. Max, komşu bir ülkeden kaçan insanları güvenli bir yere götüren muhafızlardan oluşan yer altı ağını anlatan ve kendi ailesini de ilgilendiren sırları öğrendiğinde, dedesinin ona sayısız kez anlattığı bu hikâyeler sayesinde ihtiyacı olan gücü de aradığı yolu da buluyor.
Güncel meselelerden beslenen bir hikâye
Pam Muñoz Ryan’ın “Yarınülkesi”ndeki en büyük başarılarının başında, günümüzün ‘gerçek hayatının’ en büyük ‘yaralarından’ biri olan mültecilik ve göç konularını anlatma biçimi geliyor. Oldukça dramatik ve politik olan bu ‘meseleleri’ bir çocuğun dünyasına aktarırken sıkı sıkı sarıldığı temel duygular gerçek dünyadaki karamsarlığın aksine umut, yine gerçek dünyadaki öfkenin aksine şefkat ve dostluk oluyor. Yazar günümüzde hemen her gün mültecilerin göç yollarındaki acı sonlarını da romanında güçlü ve ‘ışıl ışıl’ bir finalle değiştirirken öyle gerçekçi bir metin çıkarıyor ki ortaya, finalde okura tüm negatif bakış ve hislerden arınmış bir mültecilik ve göç öyküsü ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Öte yandan duygularla ve yaşananlarla aslında gerçektekinden büyük ölçüde farklı bir hikâye anlatsa da yazar temelde gerçekçi bir anlatıma sadık kalıyor. “Yarınülkesi”nde yine diktatörler var, yine baskı altında kalan toplumlar, özellikle de kadınlar var. İnsanların ülkelerini terk etmek zorunda kalmaları yetmezmiş gibi, gittikleri ülkelerde de istenmemeleri, gittikleri yerlerin nefret objesi olarak yaşamaya çalışmaları romanda var olan gerçekliklerden. Ama yazar bir noktada bu gerçekliğin dramla nihayete ermeyebileceğini gösteriyor romanında. Bu anlamda “Yarınülkesi”, baskıcı sınırların ve sözde belirlenmiş ülke sınırlarının arasında kaybolan gelecekler hakkında çok şey söylüyor.
Sert gerçeklik bir çocuk kitabında nasıl işlenir?
Peki, bu kadar ‘sert’ ve ‘gerçekçi’ bir hikâye bir çocuk kitabında nasıl işlenebilir? İşte “Yarınülkesi” adeta bu sorunun yanıtı niteliğinde bir roman. Yazar, özünde oldukça ‘hırpalayıcı’ olan bir gerçeklikten ‘umut’ ve ‘cesaret’ dolu, her satırıyla mutsuzluğun karşısında olan bir metin çıkarmayı başarıyor. En azından yakın geleceğin de ilk gündem maddelerinden biri olacağı aşikâr olan bir krizle ilgili yeni nesilde pozitif bir duyarlılık oluşturma iddiası, kitabı okunmaya değer yapan bir diğer özellik.
Gücünü belirsizliklerinden alıyor
Yazar, romanın atmosferini oluştururken bazı noktaları belirsiz bırakıyor. Örneğin roman “Dün”, “Bugün” ve “Yarın” adlı üç bölümden oluşsa da aslında bu hikâyenin günümüzde mi geçtiğini yoksa geçmişte yaşanmış bir öykü mü olduğunu anlamıyoruz. Hangi ülkede yaşanıyor tüm bunlar? Bahsedilen savaşlar gerçeklere mi dayalı yoksa tamamen kurgusal mı? Bu soruların yanıtlarını bilmiyoruz. Başka bir durumda bir roman için büyük boşluklar yaratabilecek olan bu belirsizlikler, “Yarınülkesi”nin en büyük güç ayaklarından biri denebilir. Roman herhangi bir ülkenin ya da toplumun ismini vermiyor. Bu belirsizlik, romanı evrensel bir güce ulaştırıyor. Günümüzde tüm ülkeleri ilgilendiren, dünyanın her yerinde yaşanan meseleleri okurken empati kurmak, kendi memleketinde olan bitenleri düşünmek yazarın herhangi bir ülke ismi vermemesi sayesinde kolaylıkla gerçekleşiyor. Okurun aidiyet kurmasına güç veren bu tercih, romanın en güçlü yanlarından biri.
edebiyathaber.net (23 Nisan 2024)