kapının arkasına astığımız kanlı gömleklerimizdir zaman
şimdi hangi suda kocayacağız
nasıl toplayacak kadınlar çocuklarını sokaktan
ne tez geldiler
patiklere annem seslerini işliyordu
kırlangıçtı yuvasındaydı gözlerimi büyüten
tarla vardı bir de yol şimdi
kim ne ara döktüyse taşlarını
oradan mı geldiler
İşte bu dizelerle giriyorum E. Sema Sezen’in “Eskidi Gitmek de” adlı şiir kitabının kalbine. Şairin ilk kitabı. Kanguru Yayınları’ndan çıktı.
Zaman mırıltıları, uğurlama kapıları, suda yanma halleri ve keskin virajlar. Şiirler boyunca içten içe bir haykırışın susma biçimleri. İnceldikçe derinleşen yaşamların, direndikçe gürleşen seslere dönüştüğü uzun öyküsel şiirler. Bir nehrin buza kestiğine bir taşın karanfile dönüştüğüne tanık oluyoruz. Acılar, her dilde aynı yaşanıyor. Gelincikler bütün coğrafyalarda aynı renk. Öyleyse bu soğuma ve çürüme telâşı niye? Şaire göre; hep uzağa düşmelerden, beklemek yetersizliğinden ve aşk lekelerinden.
Sonra mı?
Bir hançerle yüz yüze gelme anı. Çocukluk düşleri, geceye inen ağır gökyüzü şarkıları ve her şeyden kaçma psikolojisi. Gücenik tüm duygular yerleşik bir zamandan göçebe bir zamana aktarılırken geride ne çok söz izi kalıyormuş. Bir ağaca yaslanmaktan bir denizi taşlamaktan başka. Sözcüklerin şifresi kırıldıkça yoğun bir yalnızlaşma korkusu çıkıyor ortaya. Belki de “rüzgârın geldiği yer orasıdır…” Aşkla karışık bir korku şaire göre. Öyle ya, savrulmalar çağından geçiyoruz, devrilen gövdelerle ve bir başına. Su eşiği, geçilen her anı. Yalanlar ve yağmurdan arta kalanlar. Çizgi çekip geçmişe uzun bir geleceğe yürüme vaktidir, kim bilir?
Anneler ve kuşlar öğretiyor bu hayatı. Kolay mı öyle vazgeçmek, yüzü yerde kalanlardan ve bahçelerden?
kaç kuş yüzünü buldu
yaralı camlarda
bulamayanlar
cama vurdu kendini
cama vuruldu
Yiterek, yitirerek anlıyoruz birbirimizi. Dünyaya bakışımızla dünyadan kaçışımızın arasındaki fark bu. Birkaç çıplak yara ve göz göze gelemediğimiz aynalar. Yaşama molası vermek için tükettiğimiz onca çaba onca yük. Ve içimizden sökülen tuğlalar hepi topu büyük boşlukların çığlığı. Bir bedel ödemek gerekiyorsa, ödedim diyor şair. Üstü kalsın. Çünkü bütün kapılar ardına kadar uçuruma açılırlar. Ey duvarların ve kırık gövdelerin diliyle konuşan zaman; bildiğinden mi yoksa kendini düne saydığından mı, bu uzun susuşun? Şair cevaplıyor: “kalbimden geçenleri anlayacak yaşa taşındım çoktan”
Bütün sokakları, bütün evleri, bütün sesleri geçerken insan, ölüme bir hayret imi düşürüyor. Gerçeğe sağırlaşmak mı diyelim buna, yoksa avunma eşiği mi? Çocuk kalmakla bir kente yabancı kalmak nasıl birbirine uzaksa ölümü anlamak da bir o kadar soğuk duygudur. Şair için bir yokuştur. Ömür boyu çıkılan, ömür boyu ölçülen bir yokuş.
şehirler yaradır deniz rüzgârının kalbinde
kalbim kıyıdan bakmayacak artık
durur kuşlar durursam
ateşi toplasın biri
Herkes gibi düşünmeyen bir şair E. Sema Sezen. Sırrını ve sırtını kent yaralarına emanet ediyor hep. Bir özdeşlik bir kardeşlik hali. Büyük rüya dürbününden gözlemliyor ve yazıyor. Kuşlarla, çocuklarla yürüyor denize ve göğe. Sürekli bir merhamet levhası boynunda dolaşıyor. İnsana yürünen yollarda şairin ayak izlerine rastlamak mümkün. Kıyı kasabalarının poyrazından Çukurova’nın sarıyanık dağlarına uzanan ninniler. Kuştüyü yataklarından aşk ve kavga için vazgeçen bir kuşak. Cesaretle ve incelikle bir tarihi yonta yonta ölüme yollanan hayaller. Birer birer geçiyor şiir burçlarından.
“Eskidi Gitmek de” itiraz boşluğunu dolduran şiirlerden oluşuyor. Yalnızlığa, korkulara ve ölüme karşı. Sevgisizliğin yarattığı her duyguya başkaldırışın dizeleri. Bireysel sancılardan toplumsal duyarlılıklara uzanan bu geniş alanda uzak yakın her acı şairin ilgisi dâhilinde. İnsan zihninde karmaşık hale gelen yaşam algısını dize dize akışkan ve anlaşılır bir dille okuyucuya sunuyor. Kendine özgü sözcükler ve anlatımlar şairin şiiri oluşturmaktaki çabasının derin gözlemlere dayandığını imliyor bize.
cümle yoklukların, uzaklıkların adıydı savaş. zamansız
budanmış yaşamlarımızdı. gölgesizdik. inanın diyordu
birileri, değişen yüzleri ama aynı ağızla inanın bu savaşa.
çocuğunun etini yemeyen bizden değildir.
E. Sema Sezen’in şiirlerinde oluşturduğu atmosferi yaşayabilmemiz için insani kaygılarımızın güçlü olması gerekiyor. Salt bir söz söyleme sanatından öte okuyucuyla kurduğu iletişim, bu temel değerler ve sosyal dinamikler açısından önemli. Çünkü birey sözcüğünün karşılığı sokaktaki yaşamla bire bir örtüşmektedir. Bir başka dünyayı yaratmak mümkün ona göre. Bu yüzden çocuklar şiirlerinde güçlü özneler şeklinde yer alıyor. Bu mümkünü yeryüzüne bağışlayacak ve yaşatacak olan çocuklar çünkü. Gelecek kaygısından çok gelecek güzel günlerin özlemini bekliyor şair.
“Eskidi Gitmek de” nin kalbinde yaşananlar bu kadar değil elbet. Şiirlere her indiğinizde farklı çağrışımlara ve farklı yaşamlara da tanık oluyorsunuz. Başkalarına da söz kalsın, benim söyleyeceklerim bu kadar. Nasılsa bellek doluyor ve boşalıyor. Kalem yazıyor. Şiirler de susmuyor.
Sen de hiç susma sevgili şair. Yeni şiirlerde buluşmak üzere…
Ömer Turan – edebiyathaber.net (29 Kasım 2013)