Uzman klinik psikolog ve yazar Gökhan Çınar, insanca hallerimizi anlattığı kitabı “Geçecek mi?” ile okurla buluştu. İçinde 38 farklı deneme bulunan kitapta yazar şahit olduğu insan hikayelerini; duygu, düşünce ve davranışlar üzerine terapist gözlemlerini anlatıyor. Gökhan Çınar yeni kitabı ve yazmak üzerine sorularımızı yanıtladı.
Yazmanın sizin için bir arınma, iyileşme yöntemi olduğunu anlıyoruz kitaptaki bazı yazılardan. Öyle midir gerçekten? Neden yazıyorsunuz?
Kendime de soruyorum bunu. Galiba yazarak var oluyorum ben. Yazmasaydım çok daha mutsuz, yalnız ve yorgun hissederdim. Bu benim kendimi ortaya koyma biçimim. Sıkışan duygularımın yazarak kilitlerimi açıyorum. Yıllar öncesini hatırlıyorum. İlk yazımı anneme yazmıştım. Üzgündüm ve bir gazetenin kenarlarına ona notlar yazmıştım. Okuduğunda sarılmıştık ve gönlümü almıştı. Kendime yazmak için bir defter alıp yazdığım ilk uzun yazım “KiKİR” isimli denemeydi. Çocuk halimle ölümü sorgulamıştım. 12 yaşındaydım. 22 yıl geçmiş üstünden. O zamanlar bunu bir gün paylaşacağımdan haberim yoktu. Yıllar içinde değiştirdiğim haliyle kitapta da yer aldı. Aslında ben sıkıştığımda, yorulduğumda ya da canım çok acıdığında yazdım. Şaşırdığımda, fark ettiğimde, yalnız hissettiğimde yazdım. Ne güzel sormuşsunuz. Ben yazmayı öğrendiğimden beri yazıyorum. Hiç bırakmadım. Susmak bazen çok fazla yüklü geliyor. Konuşmak da bazen anlamını kaybediyor. Kendimi ifade edebilmek için yazıyorum ben de.
Kitabınızda mesleki anlamda benimsediğiniz yaklaşım olan Geştalt Terapi Yaklaşımı’nı yaşamın içinden bir anlatımla okurla buluşturduğunuzu vurguluyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız?
Geştalt Terapi Yaklaşımı benim yıllardır psikoterapi yolculuğumda benimsediğim yaklaşım. Geştalt ile tanışmadan önce birçok kuramsal eğitimden ve farklı terapi yaklaşımlarından geçtim. Bir öğrenci, bir danışan ve bir psikolog olarak farklı ekolleri benimsediğim dönemler oldu. Geştalt Terapi Yaklaşımı; tıpkı Psikanaliz gibi, Bilişsel Davranışçı Yaklaşım gibi psikoloji alanında benimsenmiş bir başka terapi ekolü. Ama benim için gerçekten başka! Bu ekol insanı “biricik” olarak ele alır. Ortak duyguları olsa da, benzer deneyimlerden geçilse de her insanın yaşadığı her durum kendine özgüdür ve kendi bildiği dildedir. Geştalt’a göre insan bir bütündür. İnsan bir özellikle, bir tanıyla, bir parçayla, kuralları herkes için ortak olarak belirlenmiş kriterlerle değerlendirilmez. Her özellik, her parça, her yön her insan da vardır. Anlamı herkes için farklıdır. İnsan ve onun özellikleri iyi ya da kötü değildir. Sadece “öyle” dir. Kişilerin kendiliklerinin bütünleşmemiş yönlerinin farkına varmalarına, bu yönleri sahiplenip kabul etmelerine ve bunları bütünleştirmelerine yol açılması bu yaklaşımda önemlidir. Bu ekolde terapist bilen bir otorite değil, farkındalık yolunu açan bir eşlikçidir. Bu yaklaşımı kuramsal olarak uzun uzun anlatabilirim. Ama kitapta hayatın içinden bir dille, insan hikâyeleriyle anlattım.
Kitapta Mazlum ile Kudret başlıklı bir hikâyeniz var. Burada pek çok insanın kendini bulacağı sahneler anlatıyorsunuz. Büyümek neden bir sorun gibi algılanıyor sizce?
Evet, kurgulanmış bir seans diyalogunu anlattım “Mazlum ile Kudret” isimli denemede. Bir “büyüyememe” hikâyesi var orada. Sağlıkla, temasla, destekle büyürsek büyümek bir sorun değil tabi ki. Bu denemede ve bazılarımızın hayatında büyümenin eksik kalmış parçaları oluyor. Yaşanmamış duygular, söylenmemiş sözler, tamamlanmamış işler, desteksiz çocukluklar büyümemizi reddetmemizi sağlayabiliyor. Çünkü eksik parçalar var. İnsan hep tamamlama eğilimindedir. Yarım yaşanan bir dönemi kapatmadan büyümeyi tam olarak gerçekleştiremez. Psikoterapide bu eksik parçaları belirli tekniklerle “şimdi ve burada”ya getiriyoruz biz. Değersiz hissedilen anları, yaşanamadığı için zorlayan duyguları, erken dönemden içe alınmış olumsuz mesajları, travmatik anıları tekrar hissedip farklı yollarla tamamlamaya yöneliyoruz seanslarda. İnsan kendisine gerçekten temas edip, çocukluğunu büyütürse büyüme bir sorun olmaktan çıkar.
Kitabınızı basılı halde ilk gördüğünüzde neler hissettiniz? Yazar olmak nasıl bir duygu uyandırıyor sizde?
İlk gördüğümde heyecanlandım. Hem de çok heyecanlandım! Kitapla ilgili okurların paylaştığı hislerin, bana ulaşan her bir cümlenin, olumlu-olumsuz her eleştirinin tadını çıkartıyorum. Yazdıklarım daha çok insana ulaştıkça daha fazla yazmak istiyorum. Mutlu, hevesli ve ümitliyim bu dönem.
edebiyathaber.net (30 Mayıs 2018)