Alanında uzman, dünya çapında ün yapmış yazar, öğretmen, spiritüel koçu Deepak Chopra, Debbie Ford, Marienne Willamson’ı bir araya getiren Gölge Etkisi kitabı, insanın ‘üvey evladı’, ‘şeytanı’, ne derseniz deyin ama kısaca ‘karanlık tarafımız’ olarak özetleyebileceğimiz ‘Gölge’mizle savaşarak onu kovmak yerine, ona el uzatıp yüzleşerek daha iyi yaşanabileceğini savunan, somut ve mantıklı örneklerle desteklenmiş bir kitap.
Hepimiz iyi insanlarız değil mi? Ahlaki açıdan doğru olan seçiyoruz. Karşımızdakine zarar vermek istemiyoruz. Kendimizi ve diğer her şeyi seviyoruz. Güzel olana, iyi olana, doğru olana ulaşmak tek gayemiz. Bunu yaparken kırıp dökmemeyi şiar edinmişiz. İncitmekten, incinmekten korkuyoruz. Hep tetik halindeyiz bu yüzden. Ancak nedense bazı zaman ve durumlarda bunlara taş koyan bir ‘arkadaş’ var. Adı: Gölge. “Sahiplenilmemiş benlik, aşağı benlik, id, karanlık ikiz, alter ego, öteki; simyada “reddedilmiş taş”, “yetim”; masallar ve mitlerdeki üçüncü kız/erkek kardeş, budala, şeytan, kurbağa, çirkin olan, üvey evlat… nam-diğer, Gölge.” Böyle tanımlıyor Jungiyen analist Didem Çivici Say Kitap etiketiyle yayınlanan Gölge Etkisi kitabının önsözünde bu ‘arkadaşı’. Tüm dünyanın yakından tanıdığı, yazdıkları ve sunduklarıyla birçok insanın hayatını değiştiren Deepak Chopra, Debbie Ford, Marienne Williamson’ın yazdığı, Gölgenizle Yüzleşerek Hayatınızı Değiştirin alt başlıklı Gölge Etkisi, belki de net olarak ‘karanlık tarafımız’ şeklinde özetleyeceğimiz ve sürekli yok saydığımız ‘Gölge’yle barışıp aradaki buzları eriterek hayatımızı daha ‘iyi’ şekilde yaşayabileceğimizin ipuçlarını veriyor.
Gölge Etkisi kesinlikle, bir önyargıyla bir tarafa atılacak kişisel gelişim kitabı değil. Salık vermelerle dolu çok bilmiş insanların kulaklıklı mikrofonlarla yüzlerce kişiye seslendiği ‘ışık saçan’ konferansların bir toplamı da değil. Bunun iki sebebi var: Birincisi üç yazar da işinin ehli ve bu mevzuya uzun yıllardır kafa patlatmış kişiler. Örneğin kitabın ilk bölümü ‘Gölge’yi yazan Deepak Chopra, ‘Gölge’yle nasıl başa çıkacağımıza dair çözüm önerileri sunmak yerine önce onu tanımlamak gerektiğinin altını çiziyor. Bundan sonra hepimize en doğru gelen yöntemi, ‘onu’ yenme düşüncesini tamamen çöpe atıp, “Gölgeyi yenmenin ilk adımı, onu yenme düşüncelerinin hepsini bir an önce terk etmektir,” diyor. Bunu yüzleşme olarak da karşılamak mümkün. Karşı karşıya gelmemiz gerektiğini savunuyor.
Debbie Ford’un yazdığı ‘Kendimizle, Diğerleriyle ve Dünyayla Barışık Olma’ başlıklı ikinci bölüm, insanoğlunun tarihinden beri yaşadığı en büyük içsel çatışmaya parmak basıyor. İnsan, her davranışında, arayışında, duygusunda, düşüncesinde asla kendini düşünmez. İşin ucu ne yapıp eder içinde yaşadığı topluma çıkar. İnsan kendini değil “Başkaları ne der?”i düşünür. Ford’un ne dediğine bakalım: “Gölgenizle arkadaş olmak hayatınızda girişeceğiniz en heyecanlı ve kazançlı araştırmalardan biridir. O; en hakiki, özgün benliğinize giden gizemli bir yolculuktur. Orası birlikte olduğunuz kişi ile zayıf ve güçlü yanlarınızı keşfedebildiğiniz, yeteneklerinizin keyfini çıkarabildiğiniz, mükemmel olmayan yönlerinizi itiraf edip büyüklüğüne hayran kaldığınız, kendinizi evinizde hissettiğiniz yerdir.” Ve ekliyor: “Gizlisi saklısı olmayan bir hayat sürmenin ne kadar özgür bir yaşam olduğunu öğrenebilmek için gölgemizi kucaklamalıyız.” İşte o “Başkaları ne der?” sorusunu ortadan kaldırdığımızda, kendimiz için kendimizle beraber yaşamaya başladığımızda etrafla ve dünyayla olan papazlığımızın da sona ereceğini ifade ediyor Ford.
Toparlarsak; Gölge Etkisi, içimizdeki ‘şeytan’ı kovmak yerine ona el uzatmamız gerektiğini savunuyor. Onunla tanışmak, aynada kendimize bakmak, yüzleşmek… Ama asla ölümüne mücadele etmek değil. Bizden biri olduğu gerçeğini kabullenerek yaşamaya devam edip zaman zaman ‘Gölge’nin kafasını çıkarıp kendini hissettirmesine “Eyvallah” demenin geçer akçe olduğunu aktarmaya çalışıyor kitap. Ne dersiniz? İstediğimiz bir ‘ben’de, istediğimiz bir çevrede, kendi kurduğumuz bir dünyada yaşamak için denemeye değmez mi?
edebiyathaber.net (1 Şubat 2022)