Bu yazıyı yazmak için masaya oturduğumda Nobel Edebiyat Ödülü’nün bu yılki sahibinin Bob Dylan olduğu henüz açıklanmıştı. Ve beraberinde tartışmalar da başlamıştı.
Dylan’ın yazar kimliği değil de müzisyen kimliği taşıdığı düşünülünce ödülün de anlamsızlaştığı görülebiliyor. Tıpkı ülkemizde verilen ödüller gibi. Her şey bir yana da Yaşar Kemal’in Nobel’i alamadan bu dünyadan göç ettiğini düşünmek de acıtıyor canımı. Hele ki; Nobel Edebiyat Ödülü Komitesi yedek üyesi Sara Danius’un “edebiyatta ozanlık geleneğinin çok geriye gittiğini ve Homeros ve Sappho’nun 2500 yıl önce yazdığı metinlerin yüksek sesle veya bir müzik enstrümanı eşliğinde okunmak üzere yazıldığını” söylemesi.
Homeros’u anıp da Yaşar Kemal’e ödülün verilmemesi! Oysaki Azra Erhat’ın deyişiyle Homeros’tan sonra en büyük anlatıcıdır Yaşar Kemal, Homerosoğlu’dur. Akşit Göktürk ise onun “yalnızca bir anlatıcı değil bir dil kurucu, taşıyıcı” olduğunu söyler. Feridun Andaç da “Bir Ömür Edebiyat” adlı kitabında “Yaşar Kemal her şeyden önce büyük bir anlatıcı. Modern anlatı geleneğini, sözlü gelenek ile buluşturan, daha doğrusu sözlü gelenekten beslenerek modern anlatıda yeni bir dil ve yeni bir dünya yaratan yazar” der.
Yaşar Kemal ölümsüz bir yazardır. Artık yeni kitaplarını okuyamayacağız fakat ardında bıraktıkları bir ömür yeter insanoğluna, okumayı bilene. Ölümsüz bir yazar diyoruz ya hani onun için, bu sadece bizim benzetmemiz ya da söylemimiz değil. Kendisi de ölümsüz olduğunu söylemiştir zamanında: “Dünya’ya gelmişim ya, şu güzelim gökyüzünü, yıldızları, ayı, dağların yamacına varan günışığını görmüşüm ya insanoğlunun tadına varmışım ya seher vakti traktörümle sürdüğüm topraktan çıkan kokuyu koklamışım ya… İşte insanlığın aradığı ölümsüzlük otu bu değil mi?”
Zaman zaman düşünürüm Yaşar Kemal Nobel’i neden alamadı diye. Ya da Yaşar Kemal’e Nobel neden verilmedi, diye. Bob Dylan’ı Homeros’la özdeşleştiren komite üyeleri acaba hiç mi okumadılar usta yazarı? Yeteri kadar okunmadı mı yazar dünya çapında? Sanmıyorum. Okunduğunu hepimiz biliyoruz. Ama biz yine de Yaşar Kemal’i okumaya ve okutmaya devam edelim. Artık Nobel’i alamaz ama o zaten gönlümüzün Nobelist’i değil miydi? Okutmaya da çocuklardan başlayalım.
Yapı Kredi Yayınları, çocukları Yaşar Kemal’le buluşturacak kitapları yayımlıyor bir süredir. Daha önce kitaplarında yayımlanan öykülerinden seçerek tek başına kitap olarak yayımlıyor. Son olarak da “Beyaz Pantolon”u yayımladılar.
Beyaz Pantolon’da ayakkabı tamircisi Mustafa’nın bir beyaz pantolon alabilmek uğruna tuğla ocağında ölümüne verdiği mücadeleyi okuyoruz. Sadece böyle özetlemek yetersiz olur tabi. Ustanın bütün eserlerinde anlattığı, onca yoksulluğa, yoksunluğa, acıya rağmen aşıladığı umudu da okuyoruz. Bu kitapta umudu resimleyense Sedat Girgin.
Çocuklar hâlâ tanışmadılarsa Yaşar Kemal’le bir an önce tanıştıralım onları ustanın doyum olmayan öyküleriyle. Tanıştıralım çünkü o davudi sesiyle söyledikleri hâlâ kulağımda. Sadece bunun için değil illa ki bunun için çocuklar Yaşar Kemal okumalı: “Benim romanlarımı okuyanlar savaş sözcüğünü ağızlarına alamasınlar insanları aşağılayamasınlar, sömüremesinler. Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.”
6 Ekim doğum günüydü ustanın. Bu vesileyle, “Bu topraklardan iyi ki bir Yaşar Kemal geçmiş iyi ki yazmış o güzel kitaplarını” diyorum.
Bir düşünür müsünüz lütfen ya Yaşar Kemal olmasaydı?
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (17 Ekim 2016)