Uykusuz adlı ilk kitabını 2014 yılında yayınlayan Ayça Güçlüten bugüne değin toplamda beş kitaba imza attı. Son kitabı Gönül Tufan ise geçtiğimiz günlerde okurlarıyla buluştu. İthaki Yayınları tarafından basılan Gönül Tufan genç bir kızın varoluş mücadelesine odaklanan bir roman.
Gönül Tufan aslında bir mahalle hikâyesi anlatıyor bize. O mahalledeki insanları, kargacık burgacık evleri, kırılan umutları, ille de ille yeniden kurulan düşleri anlatıyor. Bu haliyle de okuru umutla umutsuzluk arasında gezdirip duruyor.
Olaylar, romana isimin veren Gönül Tufan’ın etrafında şekilleniyor. Peki kim bu Gönül Tufan, neyin nesi?
Aslında bütün kitap boyunca Güçlüten de bu sorunun cevabını vermeye çalışıyor. Hatta Gönül Tufan da kim olduğunu doğru düzgün bilmiyor. Etrafındaki her şey öyle çok değişiyor, onu oradan oraya öyle bir savuruyor ki Gönül Tufan da parçalanıp parçalanıp yeniden oluşuyor.
Varoluşsal anlamda kendini sürekli boşlukta hisseden, hiçbir yere ait göremeyen Gönül Tufan’ın omzundaki en büyük yükü ise çirkinliğidir. Evet, söylenene göre, düşman başına bir çirkinliğe sahiptir. Bu da hayatını tümden değiştirir, dahası onu kötü, üzgün, aşksız, tatminsiz bir yola mahkûm eder. O da buna mecburen boyun eğer durur. Hayatın ona çizdiği yolda hiçbir irade göstermeden usu usul gitmeye başlar.
Bu, bir genç kız için ölümden beter bir şeydir. Zira annesi Solmaz’ın dediğine göre, esas dert kurtulmaksa, ölmek, bu yolların başında gelir. Babası ölüp gittiğinde Gönül Tufan’a buna benzer bir şey söyler. Gönül Tufan da kendi kaderinin ölmekten beter olduğunu düşünür.
Öte yandan yakın arkadaşı Janset de kurtuluşu evlilikte görür. Hatta evlenip gitmek için kendini olmaz işlere sokar, her türlü yolu dener ve nihayetinde istediğine kavuşur. Ancak Gönül Tufan için böyle bir seçenek ne yazık ki söz konusu bile değildir. Kimse onun yüzüne bile bakmaz.
Hasılı Gönül Tufan ölmeyi de evlenmeyi de bilmediğinden mecbur olduğu kaderi yaşamaya devam eder. Ta ki çalıştığı iç çamaşırcı dükkânına ikide bir gelen Ali Deniz’i fark edene kadar…
Ayça Güçlüten, geçmişi eskilere dayanan bu kenar mahallede bizi bir Yeşilçam havasına sokuyor. Kahramanların, kötü adamların, çilekeş anaların, genç ve güzel kızların çatışmalı serüvenini sanki yeniden ele alıyor ve bu kez başrolü çirkin bir kıza veriyor. Ancak gerçek hayat filmlerdeki gibi olmadığından Gönül Tufan’ı kimseler kurtarmaya yanaşmıyor. Bilakis hemen herkes onunla alay ediyor, üstüne basıp geçenlerse acımayla karışık bir hınç içinde davranıyorlar.
Gönül Tufan da bunu en az onlar kadar biliyor. Seksi iç çamaşırları üzerinde hiç hayal edemediğinden biliyor. Kendisine değil de annesine görücü geldiğinden biliyor, ne olursa olsun içindekileri anlatamadığından, kendini tam olarak yaratamadığından biliyor.
Ali Deniz’in varlığı romanın tartışmasına başka bir açıdan yaklaşmamıza olanak tanısa da, Güçlüten “kurtuluş” meselesini irdelemeyi bırakmıyor. Zira bir kadının kurtuluşu ne ölümde ne de kocadadır. Peki ya gerçekten kurtulmak mümkün müdür? Mümkünse bu nasıl olur?
Gönül Tufan’ın boğuştuğu bir diğer soru da budur. Üstelik yukarıda sorduğumuz, “Peki kim bu Gönül Tufan?” sorusunun cevabını da içinde barındırır. Zira onu var eden şeylerin başında bu gelir. Bu da kadının kendi özgür iradesinden ve toplumun ona biçtiği rolden çıkıp kendini fikirsel anlamada yeniden yaratmasıyla açığa çıkar. Kurtuluş dışarıdan bir yerden değil, içeriden ve kadınlar arası dayanışmadan gelir…
Ayrıca Ayça Güçlüten’in dilinin oldukça akışkan olduğunu da söylemek gerekir. Kitabın nasıl başlayıp bittiğini kolay kolay anlayamıyoruz. Bu da bizi olayların içine daha fazla sokuyor. Böylece biz de Gönül Tufan’la beraber aynı ötelenmişliği hissediyoruz.
Kitabı okurken aklıma, Vasıf Öngören’in öyküsünden uyarlanan, yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı Asiye Nasıl Kurtulur filmi geldi. Asiye Nasıl Kurtulur, aslında Asiye’nin nasıl kurtulamayacağını anlatır. Yukarıda saydığımız nedenleri düşününce aynısı Gönül Tufan için de geçerlidir aslında.
edebiyathaber.net (8 Kasım 2022)