
Bir medeniyetin çöküşünü anlamak için kâhin olmaya gerek yoktur; yalnızca onun göstergelerini izlemek yeterlidir. Çünkü bir toplumun varlığı, gösterge sistemlerinin organizasyonu ile mümkündür. Ve gösterge, yalnızca kendini yeniden ürettiği sürece hayatta kalır. Peki ya gösterge artık yalnızca kendi yankısından ibaret bir boşluk haline gelmişse? Peki ya anlamın, tarihin ve hakikatin mezar kazıcıları bizzat dilin kendisi olmuşsa? İşte burada, Roland Barthes’ın Göstergeler İmparatorluğu bir antropolojik alan çalışması olmaktan çıkıp, günümüz dünyasının kaçınılmaz çürümesine tanıklık eden bir ağıt haline gelir.
Barthes, göstergenin doğallaşma sürecini teşhir etmişti: Bir şeyin doğal ve kaçınılmaz olarak sunulması, onun aslında ideolojik bir inşa olduğunun en büyük göstergesiydi. Bugün ise mesele doğallaşma değil, bizzat anlamın buharlaşmasıdır. Artık gösterge, bir hakikate işaret etmek için değil, yalnızca kendi sahte varlığını sürdürmek için vardır. Baudrillard’ın hipergerçeklik kavramına evrilmiş bu süreç, Barthes’ı aşan bir kopuş yaratır: Günümüz siyasetinde, medyasında, popüler kültüründe ve hatta gündelik dilinde artık göstergenin kendini bile temsil edemediği bir döneme girmiş bulunmaktayız.
Bu noktada, göstergenin yalnızca bir anlatı değil, aynı zamanda bir iktidar biçimi olduğunu kabul etmemiz gerekir. Barthes’ın okumasında dil, asla tarafsız değildir. Her kelime, her jest, her ritüel, belirli bir egemenliğin kendini pekiştirdiği bir kod sistemine aittir. Ancak bugünün siyasetinde artık kelimeler, belirli bir ideolojiyi yüceltmek veya gizlemek için bile kullanılmamakta, yalnızca ses olarak var olmaktadır.
Bir liderin özgürlükten bahsetmesi, özgürlüğün var olduğunu göstermez. Bir ülkenin refahtan bahsetmesi, o refahın gerçek olduğu anlamına gelmez. Bir savaşın barış adı altında yürütülmesi, yalnızca savaşın yeni adıdır. Barthes’ın çözümlediği mitler artık bir boşluk mitolojisine dönüşmüş, göstergenin kendisi bir simülakr haline gelmiştir.
İktidarın Göstergeyi Tüketişi: Medya, Dil ve Politik Boşluk

Barthes’ın çözümlemesi, göstergelerin ideolojik işlevini açığa çıkarırken, bugünün siyasi ve kültürel gerçekliği, göstergenin yokluğunu örgütleme üzerine kuruludur. Eskiden iktidar, belirli anlatılarla gerçekliği yönetirdi. Artık gerçeklik tamamen iptal edilmiştir.
Bugünün siyasi liderleri, klasik anlamda bir gösterge üretici değildir; onlar, göstergenin tüketicileridir. Bir devlet başkanının kamusal imajı, onun siyasetini temsil etmez; bilakis, siyasetin yerine geçen bir imaj olarak var olur. O artık bir birey değil, bir veri noktasıdır—bir algoritma, bir trend, bir hashtag. Onun varlığı, ancak ve ancak medyada tekrarlandığı sürece mümkündür.
Bu fenomen, yalnızca bireylerin değil, toplumların da simülakr yapılar haline geldiğini gösterir. Bugün artık gerçek bir toplumdan bahsetmek mümkün müdür? Yoksa yalnızca medya tarafından yaratılmış ve yeniden üretilen bir toplum fetişi mi söz konusudur?
Örneğin, günümüz kapitalizmi yalnızca meta üretmez; o, aynı zamanda tüketim mitolojileri yaratır. Bu mitolojilerin en büyük özelliği, artık bir anlatıya bile sahip olmamasıdır. Eskiden kapitalizm, belirli ideolojileri desteklerdi—ilerlemeci anlatılar, ulus-devlet fetişleri, bireysel özgürlük illüzyonları. Bugün ise kapitalizm, kendi ideolojisini bile tüketmiştir. Apple’ın, Nike’ın, Tesla’nın ya da herhangi bir mega-şirketin reklamına baktığınızda, bir anlatı değil, yalnızca boş bir his üretimi görebilirsiniz. “Güçlü ol.” “Kendin ol.” “Geleceği hisset.”—Bu tür sloganlar, artık herhangi bir şey söylememektedir. Onlar yalnızca tüketilmek için var olan simülakrlardır.
Bu yüzden bugünün siyasi dünyasında artık hakikat ya da yalan diye bir şey kalmamıştır. Trump’ın, Putin’in, Elon Musk’ın ya da herhangi bir medya figürünün söyledikleri doğru mudur, yanlış mıdır? Bu sorunun artık bir anlamı yoktur. Çünkü Barthes’ın mitoloji olarak adlandırdığı şey, bugün yerini saf bir gürültüye bırakmıştır.
Gerçek ve yalan arasındaki sınır, anlamın kendisiyle birlikte buharlaşmıştır.
Barthes’ın Ardından: Göstergeyi Geri Kazanmak Mümkün mü?
Barthes, göstergenin ideolojik yapısını çözümlerken, bir anlamda onun hala bir anlam taşıdığını varsayıyordu. Oysa bugünün gösterge sistemleri, anlamın tamamen kaybolduğu bir noktaya ulaşmıştır. Artık anlamlandırma sürecine dahil olmak bile, göstergenin yok oluşunu kabul etmek anlamına gelir.
Peki, bir çıkış mümkün mü? Göstergenin ölümünü geri çevirebilir miyiz? Barthes’ın yazarın ölümü fikrinden hareketle soracak olursak: Eğer gösterge ölürse, göstergeyi kim konuşacaktır?
Bugünün dünyasında, göstergenin yeniden üretilmesi artık bir direniş biçimi haline gelmiştir. Hakikatin tamamen silindiği bir çağda, gerçek bir dil kurmak, yalnızca politik bir eylem değil, aynı zamanda varoluşsal bir başkaldırıdır.
Belki de çözüm, Barthes’ın yazının sıfır derecesi dediği noktaya geri dönmektir—yani dili, imajı ve sembolü sıfırdan inşa etmek. Bütün anlam sistemlerinin çöküşü karşısında, yeniden okunabilir göstergeler yaratmak.
Çünkü göstergeler ölürse, toplum da ölür. Ve Barthes’ın bize miras bıraktığı en büyük soru şudur: Ölü bir dünyada nasıl yaşamaya devam edebiliriz?
edebiyathaber.net (29 Mart 2025)