Hapishanenin Doğuşu/Gözetim Altında Tutmak ve Cezalandırmak adlı kitap 1975’te Michel Foucault(1926-1984, Fransa) tarafından yazılmış, Mehmet Ali Kılıçbay tarafından da Türkçeye çevrilmiş. Yazar, bize hapishane olgusunun neden var olduğu, insanları tımar etmenin neden gerektiği, cezalandırılma sisteminin geçmiş dönemlere kıyasla nasıl değiştiğini anlatır. Fransa’yı merkeze alarak kimi Avrupa ülkelerindeki (İngiltere gibi) uygulamaları da aktarır. Antik Roma’ya kadar giden bu iktidar biçiminde kral/padişah, yaşamı alma ya da yaşamaya izin verme yetkisine sahip olan kişidir. Bedenin üzerine kurulu olan bu iktidar kendini yine beden üzerinden gösterir ve kurgular. Bir yanda tarihçi Alfred Kantorowicz’in ifade ettiği “Kral’ın bedeni” yani kral etrafında düzenlenmiş bütün bir politik-sembolik sistem vardır. Diğer yanda ise Foucault’nun “mahkûmun bedeni” dediği iktidarın varlığını topluma göstermek amacıyla herkesin önünde uzun uzun işkence ettiği, sorguladığı, günahını çıkarttığı, parçaladığı, darağacında astığı, kafasını kopardığı ve böylece iktidarının gücünü kanıtladığı beden vardır. Ortaçağda, toplumun suçluya yapılan fiziksel azabı veya ölüm cezasını tören şeklinde meydanlarda seyrettiğinden söz eder. Öyle ki anlatılanların pek az farkla benzerlerini Osmanlı Ceza Sistemi ve Uygulamaları ile ilgili yayımlanan kitaplarda da görmek olası… Bu törenin amacı kralın/padişahın güç gösterisidir. Kral/Padişah, kısacası erki elinde tutan her kimse yasadır. Egemen olanın gücü sergilenir. Kaybedecek bir şeyi olmayan suçlunun son kötü sözleri ve isyanı seyredenlerde hayranlık uyandırır. Egemenin gücü sarsılır ve törenler de azalarak yok olur zaman içinde. Aydınlanma çağından itibaren cezalandırma sisteminde değişim başlar, yazara göre. Aydınlanma düşüncesi özgürlükçüdür çünkü. Ölüm cezasına karşı düşünceler halkta karşılık görür. M. Foucault göre, modern adalet sisteminde iktidar; ölüm cezası yerine kapatma, hapsetmeyi daha önde tutar. İktidar otoritesini fiziksel azapla dayatma yerine kontrol mekanizmasıyla psikolojik olarak baskılamayı tercih eder. Foucault, buna örnek olarak; İngiliz filozof ve toplum kuramcısı Jeremy Bentham’ın 1785’de tasarladığı bir hapishane modeli olan panoptikonu gösterir. Panoptikonun merkezinde gözetleme kulesi, kulenin etrafında çember şeklinde hücrelerin olduğu hapishane vardır. Kuleden bakınca etraftaki hücrelerin içi gözükür ama hücredekiler kulede birinin olup olmadığını göremez. Gözetleniyorum korkusuyla hücredekiler davranışlarını normlara göre otonom olarak düzenler. Gardiyana ihtiyaç yoktur bu sistemde. Modern iktidarın kilit noktası, insanları yönetmek için kullandığı temel kaynak panoptikon mekanizmasındaki gibi gözetlenme korkusuyla öz denetimdir. Foucault, gözlemlerle insanın farkındalığını, bireyselliğini baskı altına alarak tek tip düşünceye sahip aynı biçimde hareket etmeye ve aynılaşmaya zorlandığına dikkat çeker. Buna dinamik normalleşme der.
Hapishane ya da ‘gözetim altında tutma ve cezalandırma’nın tarihi bizi şaşırtsa da asıl başlangıcı yerleşik/tarımsal hayata geçişle başlayan üretim fazlasını denetleme, depolama, kontrol etme, dağıtma, değiştirme, takas etme gibi durumları ellerinde tutan seçkinler sınıfının uygulamalarına dayanır. O zamandan bugüne gelişen, değişen devletle birlikte hapishaneler de değişmiştir, hâlen de değişiyorlar. Klan şeflerinin, derebeylerin, soyluların ve kralların/padişahların bedenleri diledikleri gibi cezalandırmaları süreç içinde devlet anlayışının gelişimiyle orantılı olarak suçluları ıslah etmeyi de değiştirmiştir. Hapishane onu doğuran tarihsel koşullar ve kurallar yüzünden değişime uğramıştır, uğruyor da. Tarihi de ilk yerleşik hayata geçişten günümüze dek oldukça uzundur. Bireyleri dağıtıma tabi tutmak, onları sabitleştirmek, mekân içinde yalnızlaştırmak, tasnif ve tecrit etmek, onlardan fazla biçimde yararlanmak, sürekli kontrol altında tutup kodlamak, onları boşluğa toplayıp bir görünürlük içinde itaatkâr ve yararlı hâle getirmek hapishanelerin ortak özellikleridir. İtaatkâr ve yararlı hâle getirebilmek söz konusu olamayınca da ölene dek hapsetmek ya da bir biçimde yok etmek anlayışı üzerinde yükselir, değişir, dönüşür hapishaneler…
Foucault, kapsamlı çalışmasını; Azap(Mahkûmların Bedeni, Azap Çektirmenin Görkemi), Ceza (Genelleşmiş Ceza, Cezaların Yumuşaklığı), Disiplin(İtaatkâr Bedenler, İyi Terbiye Etmenin Araçları, Görülmeden Gözetim Altında Tutan Hapishane Sistemi), Hapishane(Eksiksiz ve Katı Kurumlara Dair, Yasadışılıklar ve Suçluluk, Hapishane) başlıkları altında sunar. Geçmişten günümüze kadar olagelen uygulamaları aktarır ve günümüzdeki hapishaneleri, sözde modern devletler elinde ne için, kime, neden ve nasıl hizmet etme aracı olarak tanımlar. Dünyayı şekillendiren önemli düşünsel akımlardan biri de modernizmdir. 17. yüzyıl’da temelleri atılan modernizm, yeni toplumsal değerler, yeni üretim ve yönetim organizasyonlarının hepsine verilebilecek genel bir addır. Fikri altyapısı Aydınlanma Çağı, politik ve ekonomik kökeni sırasıyla Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi’dir. Özellikle Fransa ve İngiltere’de etkisini göstermiş ve bu devletlerin diğerlerine göre hızlı şekilde ilerlemesini sağlamıştır. Fransız ve Sanayi devrimleri, durgun suya atılan taşın içten dışa doğru büyüyen dalgaları gibi yakından uzağa pek çok ülkede varlığını ve etkisini, etkilenen ülkelerin iç koşullarına göre biçimsel farklılıklar, değişiklikler göstererek yayılmıştır. Bu kaçınılmaz etkiden dolayı eski siyasal sistemler görünürlüklerini mümkün olduğunca ve giderek de artan bir biçimde görünmez hâle getirerek günümüzde modern siyaset sistemleri geliştirdi. Kontrolü elden bırakmayan görünmezlik, iktidarı kişiselleştiren eski hükümdarların yerine adsız kişiler tarafından kullanılan yöntemler aygıtı hâline getirdi. Diğer yandan da kamuyu açık cezalandırmalardan gizli/örtülü cezalandırmalara yönlendirdi. Çünkü kendini öne çıkaran iktidar/egemenler ve bunların temsilcileri, herkesi bireyselleştirmek ister kolay lokmalar hâline getirmek için. Foucault, çalışmasında bunu iddia eder. Bununla da kalmaz üstelik çünkü öylesi bir bireyselleştirmek, gözetim altında tutmak, cezalandırmak, yani kendisi için adeta cennet olan düzenini mutsuz yığınlara rağmen sürdürmek için kullanır. Böylece sözde modern iktidarlar/devletler, çocuğu okulla, hastayı hastaneyle, deliyi tımarhaneyle, askeri orduyla, suçluları da hapishanelerle kuşatarak kendilerine uygun bireyselleştirme, kayıt altına alma, sayısal hâle getirme çabasını hep günceller. Bu yüzden de yazara göre, günümüzdeki modern devletler de dâhil her devlet büyük gözaltıdır; varsıl olanı varsıl olmayana karşı koruyup kollayan içeriğe sahip olduklarından dolayı demek asla yanlış değil.
*Hapishanenin Doğuşu, Michel Foucault, çeviri: M. Ali Kılıçbay, 445 sf. 6. baskı 2015, İmge Kitabevi
edebiyathaber.net (9 Ekim 2024)