Harun Candan ikinci romanı Yağmur Dinecek Kimse Bilmeyecek’te bir banka müfettişinin teftiş için gittiği adada başından geçen polisiye ve romantizm yüklü olayları anlatıyor.
Romanın kahramanı otuzlu yaşlarda, mesleğinin getirilerinden dolayı sürekli seyahat edebilme özgürlüğüne sahip, biraz da mesleki egosu olan bir karakter. Boşanmanın arifesindeki müfettişimiz, adaya yaptığı fırtınalı yolculuğu esnasında hem evliliğini, hem de mesleğini yeniden gözden geçirme fırsatı buluyor. Artık evliliğini sonlandırmaya kararlı, işinden de bıkkın bir vaziyette düşünedururken gemide kendisinden ateş isteyen bir kadın şöyle bir belirip, ardından yok oluyor. Ancak tesadüf bu ya, kahramanımız bu kadınla teftişe gittiği bankada tekrar karşılaşıyor; bir banka müfettişi olmanın verdiği özgüvenle “çıkma” teklif ediyor. Müfettişimizin çıkma teklif ettiği Aslı, yirmili yaşlarda, şehrin keşmekeşinden kaçmak ve biraz da kafa dinlemek adına adaya yerleşmiş. Yalnızlıktan mustarip, iki çift laf edebileceği birilerini arayan banka memurumuz Aslı ve zaten boşanmayı kafaya koymuş, kendince yeni maceralara yelken açma niyetinde olan banka müfettişi, zamanla belki kendilerinin de beklemediği bir tutkuyla birbirlerine bağlanıyor, bu ıssız adada herkesten uzakta, romantizm dolu bir gece geçiriyorlar. Ne var ki, saadetleri henüz şafak sökmeden son buluyor. Cinayet de gözün gözü görmediği bu yağmurlu romanın tam bu kısmında devreye giriyor. Bu dönüm noktasından sonra kahramanlarımız, aralarındaki tutkulu aşkın yanında, bir de nefretin sınavına tabi tutuluyor ve çemberin giderek daraldığı bir polisiye öyküye alelacele savruluveriyorlar.
Genç yazar Harun Candan ilk romanı Hayalname’de olduğu gibi bu romanında da birinci şahıs anlatımına başvurmuş ve yine romanın ana kişisinin adını kendine saklamış. İlk romanında genç bir imamın hikâyesine tanıklık ettiğimiz yazar, bu karanlık metninde okuyucusuna mesleki özgüveni yüksek, detaycı ve biraz da paranoyak bir banka müfettişinin yaşamından küçük bir kesit sunuyor. Ancak küçük bir kesit dediğimize bakmayın, romanın ana kişisi olan müfettişin adada geçirdiği üç gün, hem kendi özel yaşamı, hem de gelecek planları için belirleyici rol oynuyor. Bu anlamda, başından geçen onca olaydan sonra, evliliği üzerine tekrar düşünen banka müfettişinin öyküsünü bir gelişim romanı olarak okumak da mümkün.
“Birden kendimi çocuklarıma anlatacağım bir serüvenin içinde bulmuştum. Bu önemli bir şeydi. Eğer bir şey herkesin başına gelecek cinsten değilse, evet, önemli demekti bu.”
Metin içerisinde kilit role sahip hikâyeciklerden birisi olan orijinal elyazması İncil’in akıbeti, kahramanımızın kaderiyle kesiştiğinde, bu cümleler dökülür müfettişin ağzından. Günlük hayatın rutininin, işinin ve özel hayatının baskısı altında ezilmekten usanmış bireyin, yaşamına bir hareket kazandırmaya, sadece kitaplarda veya filmlerde gerçekleşebilecek türden hadiselere dahil olmaya duyduğu arzudur bu. Nicedir işlenen bu temayı bir polisiye romanda görmek, okuyucunun yaşadığı okuma hazzı ile roman kişisinin kendisini bir macerada var etme heyecanının aslında birbirlerinden çok da uzak olmadığını gösteriyor. Edebiyat ve diğer sanat dallarında işlenmiş böylesine önemli bir tema, Candan’ın sade üslubunda sırıtmıyor, aksine önemli bir yer tutuyor.
Candan, belli ki iyi bir gözlemci. Onun gözlem yeteneği romanın ana kişisinin karakter yapısında, yüksek müfettiş egosunda, detaycılığında ve paranoyaklığında ayyuka çıkıyor. Yazar, sosyal statülerin ne kadar büyük önemi haiz olduğunu gerçekten çok iyi yakalamış. Romandaki banka müdürü, otel kâtibi gibi yan karakterlerin davranışlarını izlemek, adeta sosyal bir deneye şahit olduğumuz hissiyatına kapılmamıza neden oluyor. Müfettişin kendi kendine yaptığı konuşmalar olabildiğince sade ve gerçekçi; bu iç monologları okuyan birinin muhtemelen ben de böyle düşünürdüm, diyeceği türden.
Kitabıyla ilgili olarak kendisiyle yapılan bir söyleşide[1], ilk romanına kıyasla daha sade bir anlatım tercih ettiğini, biçimden çok hikâyenin ön plana çıktığını belirten yazara kuşkusuz katılmamak elde değil. Metinde polisiye, romantizm, gerilim, entrika, kaçış gibi unsurların yanı sıra, olmazsa olmaz bir önem arz eden dinî unsurların birlikte ustaca bir kurgu ve yalın bir üslupla işlenmesiyle yazar alkışı hak ediyor.
Az karakterli, bol gerilimli bir metin Yağmur Dinecek Kimse Bilmeyecek. Romana bu puslu havayı veren etmenlerin belki de en önemlisi bir türlü dinmek bilmeyen yağmur. Ne de olsa cinayetlerin üzerini örten de, bir aşkı alevlendirip, aynı aşkı söndüren de o, yine aynı yağmur…
Berk Cankurt – edebiyathaber.net (15 Mart 2016)
[1] https://www.edebiyathaber.net/harun-candan-kitaplarim-cizginin-karanlik-tarafinda-kaliyor/