
Özgürlük, tolerans, çoğulculuk, demokrasi ve insancılık, her türlü sanatın varlık nedeni ve sonal ereğidir. Sanatı aşkınlaştıran da bu kavramlardır. Türkiye’de bu kavramlar için savaşım veren çok sayıda sanatçı vardır; ancak bu kavramları programları önemseyen politik partilerin sanatçılarla görüş alış-verişi yeterli değildir. Politika ile sanat arasında gerilimli bir ilişki olması olağandır; çünkü politika erki/gücü amaçlar; sanat ise her koşul altında özgürlük için uğraşır. Bu gerilimli ilişkinin nasıl verimlileştirilebileceği bakımından Almanya Sosyal Demokrat Partisi genel başkanlarından Willy Brandt ile Nobel ödüllü yazar Günther Grass ve Heinrich Böll arasındaki mektuplaşma ve tartışmalar yararlı olabilir.
Almanya Sosyal Demokrat Partisi Genel Başkanı Willy Brandt 1961’de, partisinin izleyeceği politikaları geliştirmek ve tartışmak amacıyla, yaklaşık otuz yazarı, Bonn kentine çağırır. Politikayla ilgilenmek istemediği söylenen Günter Grass bu otuz yazar arasında yoktur. Bu buluşmada salt özgürlükle olanaklı olan tini ve estetik üretimi simgeleyen yazarlarla, erki temsil eden politikacılar görüş alış-verişinde bulunur. Yazarlar uzak durdukları edimsel ve günlük politikayla ne ölçüde ve nasıl ilgilenebileceklerini, sosyal demokrat politikacılarsa, yazarların sanatsal özgürlüğünü kısıtlamaksızın, nasıl birlikte çalışabileceklerini dile getirir.
Grass İle Brandt Arasındaki Gerilimli İlişki Nasıl Gelişir?
Yazarlar ve sosyal demokrat poltikacı Willy Brandt arasında böyle başlayan gerilimli ve üretken ilişkinin akışı içinde, Brandt, eleştirel bir tavırla düşüncesini açıkça dile getiren Grass ile tanışır; bu birikimli ve savaşımcı yazarı çok önemser. Biri Nobel Barış Ödülü, öbürü Nobel Yazın Ödülü sahibi olan bu iki kişi arasında Almanya’nın demokratikleştirilmesi ve Avrupalılaştırılmasına katkı yapan verimli bir ilişki gelişir. Bu ilişki, ilki 1964, sonuncusu 1992 tarihli olan 288 mektupta ve bunlara eşlik eden yazılı belgelerde kalıcılaşır. Söz konusu mektuplar ve belgeler, ‘Willy Brandt ve Günter Grass Mektuplaşması’[1] başlığıyla, 1230 sayfayı kapsayan bir kitap olarak yayımlanmıştır. Sanat ve yazın bakımından bir politika tarihi denemesi olan bu kitapta yer alan mektuplardan bazılarını irdeleyeceğim; ama önce yazar olarak bir Grass görünümü çizmek istiyorum.
1927’de bugünkü Polonya’nın Gdansk kentinde doğan ve 2015’te Almanya’nın Lübeck kentinde yaşamını yitiren Günter Grass, yazarlığının yanı sıra, heykeltıraş, ressam ve tasarımcı yönüyle de bilinir. 1957’de ‘Grup 47’ adlı oluşuma katılan bu yazar, ‘Teneke Trampet’ (1959) romanıyla adını duyurur. Politik tutumu belirgin bir aydın olan Grass, yazınsal yapıtlarında öncelikle ‘yurt yitimi’, Hitler faşizminin yol açtığı insanlık dışılıklar ve özgürleşme savaşımı gibi izlekleri anlatılaştırmıştır.
‘Soğan Soymak’, Özgeçmişin Katmanların Açmaktır
Romanları dünya dillerine çevrilen Grass, 1999’da Nobel Yazın Ödülü’ne layık görülür. Bir manavın oğlu olan yazarın çocukluğu Danzig/Gdansk kentinde geçer. Gönüllü olarak Hitler ordusuna katılan bu yazar, Nisan 1945’te yaralanır ve Amerikalılarca tutsak edilir. Grass, Hitler ordusuna katılımı ve yaklaşık bir yıl süren tutsaklık deneyimlerini, ‘Soğan Soyarken’ adlı otobiyografik romanında yazınsallaştırır. Bir gazeteyle yaptığı söyleşide (FAZ, 11.08.2006), bu yapıtının başat izleğini yazınsallaştırmak için uygun bir biçim aradığını anlatır: ‘Bu kitap için bir biçim bulmak zorundaydım. Anılarımızın, öz-imgelerimizin yanıltıcı olabileceği herkesçe bilinir. Yaşantılarımızı, anekdotlara, kısa öykücüklere dönüştürerek güzelleştiririz, dramatize ederiz. Yazınsal anıların gösterdiği bütün bu sorunsal şeyleri, bir biçimde görülürleştirmek ve tınlamasını sağlamak istedim. Soğan bu nedenledir. Soğanın kabuğunu soyarken, diyesi, yazarken her tümceyle derinin katmanları açılır; gizli kalmış olan yeniden canlanır.’ Bu sözler, yazarın ‘soğan soymak’ eğretilemesini, özgeçmişinin katmanlarını açmak için kullandığını göstermektedir. Grass’ın bu olayı açığa vurması, ‘Nobel Yazın Ödülü’nün geçersiz sayılması istemini de kapsayan çok yoğun tartışmalara yol açmıştır.
Hitler ordusuna gönüllü olarak katıldığını 2006’ya değin gizli tutan bu yazar, Düsseldorf Sanat Akademisi’nde başladığı grafik ve heykeltıraşlık eğitimini (1948- 1952), Berlin Sanat Akademisi’nde (1953- 56) büyük zorluklar sürdürür. Üç yıl kadar Paris’te, daha sonra İsviçre ve Hindistan/Kalkuta’da bulunan Grass, 1959’tan sonra başta Berlin olmak üzere, Almanya’nın çeşitli kentlerinde yaşar.
‘Söylenmesi Gereken’, Söylenmelidir
Grass, 4. 4. 1967 tarihli mektubunda, Almanya-İsrail ilişkilerinin düzelmesi açısından İsrail gezisinin, ‘yazınsal çalışmasından çok daha fazla önem kazandığını’, İsrail dış işleri bakanlığının, kendisini ‘kabul etmeyen yazarlar birliğinin tavrını’ reddettiğini belirtir. İsrail devlet başkanının çağrısını ve ‘Nobel ödüllü Agnon’un açıklamasını’, bu ülkenin Almanya ile ‘açık ve eleştirel bir ilişkiyi’ başlatmak istediğinin göstergesi olarak değerlendirir. Ayrıca, Başbakan Eshkol, ironik bir dille ‘Brandt hala sosyalist mi?’ diye sormuştur. Brandt, Grass’ın İsrail gezisine ilişkin raporunu önemser ve ‘ilginç içerikli’ bu raporu ‘değerlendirilmek üzere’, Diş İşleri Bakanlığının ilgili birimlerine verir.
Bu yazar, ‘Söylenmesi Gereken’ (10 Nisan 2012, Süddeutsche Zeitung) adlı şiirinde, İran’ın atom silahı geliştirmesini, dünya barışı için tehlike olarak nitelendirenlerin, aynı silahlara fazlasıyla sahip olan İsrail söz konusu olunca susmalarını eleştirir. Anılan şiirin İsrail’e gönderme yapan dizeleri şöyledir:
‘O başka ülkeyi (İsrail’i) adıyla anmayı/ Niçin kendime yasaklıyorum?/ Bu ülkede -yıllardan beri gizlense de- giderek artan nükleer potansiyel var/ Üstelik denetim dışıdır/ Çünkü her türlü incelemeye kapalıdır.
Bu olguyu suskunlukla geçiştirmeyi/ Ağır bir yük oluşturan yalan olarak algılıyorum/ Ve görmezden gelindiğinde/ Cezayı imleyen bir dayatma/ Alışılmış ‘Antisemitizm’ suçlaması.’
Grass bu şiiri nedeniyle, yaklaşık kırk yıl sonra İsrail’de istenmeyen adam ilan edilecektir.
Özgürlük ve Demokrasi Savaşımcısı Grass’ın Politik Girişimleri
Grass, Willy Brandt’ın konuşmalarının yazımına da katılır ve ‘Seçmen Girişimleri’ kurarak, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin politikalarının oluşturulmasına ve seçmenlerle buluşturulmasına önemli katkılar yapar. 1965, 1969 ve 1972 seçim çalışmalarına etken olarak katılan Grass, 1982- 1993 arasında SPD üyesi olarak edimsel politikaya katılır, konuşmaları ve etkinlikleriyle, sosyal demokrasinin ilkelerini yaygınlaştırmaya çalışır. Grass, yazar Heinrich Böll ve Carola Stern ve daha birçok sanatçı ve aydının katılımıyla ‘Demokratik Sosyalizm. Politik ve Yazınsal Katkılar’ adlı bir dergi de çıkarır. Her zaman ve her koşulda güçsüzlerin ve dışlananların yanında yer alan bu yazar, tolerans, özgürlük ve demokrasiyi güçlendirmeye uğraşmıştır.
‘Unutmaya karşı yazmak’ Grass’ın başlıca yazınsal ilkelerinden biridir. Bunda doğduğu kent olan Gdansk’ın yitirilmesinin payı olabilir. Yapıtlarının çoğunda öznel anımsamaları ve ortak belleği sorgulayan Grass’a verilen Nobel Yazın Ödülü gerekçesinde, bu yazarın ‘çok renkli öykülerle tarihin unutulan yüzünü’ açığa çıkardığı vurgulanmıştır. Toplu yapıtlarındaki demokrasi ve özgürlük yönelimini, ergenliğinde Hitler ordusunda bulunmasıyla ilişkilendirenler de vardır. Bu eğilim, ‘Teneke Trampet ’in dışında, ‘Kedi ve Fare’ (1961) ve ‘Köpek Yılları’ (1963) romanlarında da belirgindir.
Özgürlük kavramını her koşulda öne çıkaran yazar, 1953 Doğu Berlin işçi ayaklanması, ‘Prag Baharı’, 1968 öğrenci olayları gibi birçok politik olayı yazınsallaştırmıştır. Asya gezisinin izlenimlerini ve politik gelişmeleri, ‘Kafadan Doğumlar Ya da Almanlar Ölerek Tükenmektedir’ (1980), insanlığın ölümünü ‘Dişi Fare’ (1986), Berlin Duvarı’nın yapılışı ve iki Almanya’nın birleşmesini ise, ‘Geniş Bir Alan’ (1995) adlı son romanında anlatılaştırmıştır. Roman ve öykü ve tiyatro yapıtlarının yanı sıra, şiirlerini kendi resimleri ve çizimleriyle zenginleştiren Grass, yaşamın son dönemlerinde yazınsal türler arasında özellikle şiiri benimsediğini dile getirmiştir.
Eleştirellik, Grass’ın Yaşam İlkesidir
Willy Brandt’ı desteklemek ve böylece demokratik sosyalizmi yaygınlaştırmak amacıyla geliştirdiği ilk politik etkenlik, o dönemde Doğu Almanya’da yaşayan ‘Ölüler Genç Kalır’ ve ‘Yedinci Darağacı’ gibi romanların yazarı Anna Seghers’e yazdığı açık mektuptur. Grass, 1965’te yayımlanan ‘Senin Şarkını Söylüyorum Demokrasi- Willy’e Övgü’ adlı kitabıyla bu ilişkiyi ne denli önemsediğini ortaya koymuştur. Yazar, ‘Bir Sümüklü Böceğin Güncesi’ adlı kitabında hem seçim çalışmalarına katkısını, hem de Brandt ile mektuplaşmalarının bir bölümünü kamuoyuyla paylaşmıştır.
Çok sayıda sanatçı, gazeteci ve aydınla birlikte 1967’te ‘Sosyal Demokrat Seçmen Girişimi’ni kuran Grass, çok güvendiği Brandt’ı eleştirmekten de geri durmamıştır. 1969’da Brandt’ın başbakanlığını, 7 Aralık 1970 günü Varşova’da Yahudi kıyımını lanetlemek için ilgili anıtın önünde ‘diz çökmesini’ ve Sosyalist Blok ile yumuşama politikasını bütün gücüyle destekleyen Grass, hiçbir politik görev üstlenmemiştir. 1992’de SPD’nin ‘sığınmacılar politikasını’ protesto ederek, bu partinin üyeliğinden ayrılan Grass, yaşamının sonuna değin SPD’yi desteklemeyi sürdürmüştür.
2005’te Danimarkalı ve Fransız gazetelerinde ‘Muhammed Karikatürleri’ yayımlanmasını bir provokasyon olarak gören ve ‘Batı, neyin yapılması ve neyin yapılmaması gerektiğini belirleme hakkını ve kibrini nereden alıyor’ sözleriyle eleştiren bu yazar, 2010’da İstanbul/Tarabya’da yaptığı konuşmada Türkiye’nin ‘Ermeni kıyımını’ tanımasını istemiştir. Grass bu konuşmasında, yazarın görevini, ‘yaraya parmak basmak’ olarak belirlemiştir. Zülfü Livaneli, Günther Grass’ın kendisne “İstanbul’da yaşamaktan korkmuyor musun?” dediğini aktarır.
[1] Yayıma hazırlayan: Martin Kölbel (2013): ‘Willy Brandt und Günter Grass: ‘Der Briefwechsel- Mektuplaşmalar’; Steidl Verlag, Göttingen
edebiyathaber.net (23 Nisan 2025)