Kendi zamanının en sağlam hikâye anlatıcıları arasında görülen Fransız yazar Jean Echenoz’un, Fénéon Ödülü’nü alan ilk romanı “Greenwich Meridyeni” adlı ilk romanı okuyucuyla buluştu. Dedektiflik hikâyelerinin klişeleriyle, kara polisiye türünü harmanlayarak okuru uzun süre başı sonu belli olmayan bir yapbozun içine sokan Echenoz, bu yapbozun parçalarını adım adım ilerleyerek, büyük bir sabırla işleyerek yerli yerine oturtuyor.
Fransız yazar Jean Echenoz, 1947 yılında Güneydoğu Fransa’nın Provence -Alpes-Côte d’Azur bölgesindeki Vaucluse bölümünde bir komün olan Orange’da dünyaya gelmiş. 1947’de doğdu. Sosyoloji eğitimi gören Echenoz ilk romanı “Greenwich Meridyeni”ni 1979 yılında yayımladı. Duru, sade, basit bir dil ve üslup haline getirdiği süssüz, “makyajsız” anlatımı biçimi Fransız edebiyat çevreleri tarafından büyük ilgi gördü ve takdir topladı. Fransa’da “Fransız edebiyatının son yıllarda yetiştirdiği en büyük ustalardan” olarak anılan Echenoz, 1983 yılında yazdığı “Cherokee” adlı romanıyla Médicis Ödülü’nü aldı. 1989’da yayımlanan “Lac” adlı eseriyle de Avrupa Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü. 1999 yılında yayımlanan “Je m’en vais” kitabıyla da Fransa’daki en büyük edebiyat ödülü Goncourt’un sahibi oldu. Jean Echenoz’un, 1980 yılında kendisine Fénéon Ödülü’nü getiren ilk romanı “Greenwich Meridyeni”, Ketebe Yayınları tarafından Mehmet Emin Özcan’ın çevirisiyle Türkiyeli okurlarla buluştu. Kendi döneminin en iyi hikâye anlatıcılarından biri olarak kabul edilen Echenoz’un kitabı, tam ortasından Greenwich meridyeninin geçtiği Pasifik’teki kuş uçmaz kervan geçmez bir adada yaşanan entrikalar, kiralık katille, ajanlar, dedektifler, ihanetler ve bu alanın için yerleştirebileceğimiz daha pek çok şeyi, kara polisiyenin, dedektiflik türünün tüm klişeleriyle iç içe geçmiş, yapboz gibi bir kurguyla anlatıyor.
“Greenwich Meridyeni”, günlerin farkında olmadan bir sonraki güne aktığı ıssız bir adada birçok karakteri içinde “ağırlayan” ve bu karakterlerin ayrı hikâyeleriyle birbirine bağlanan bir roman. Echenoz’un, hem kendisinin gösterdiği hem de okurdan talep ettiği sabır, kitap boyunca okuru ağır ağır kurgunun içine katar. Kısa cümlelerle, görsel ve sinematografik bir anlatıyla, bölümler arasında yaptığı sapmalarla hedef şaşırtarak ilerleyen Echenoz, Amerikan dedektiflik hikâyelerindeki gibi bir atmosfer kurarak, mekânı ve kişileri buna göre uydurur ve satır aralarına yerleştirdiği ufak detaylarla, anlatmak istediğine dikkat çeker. Tekinsiz karakterlerin ani harekete geçişleri, arada bir kendilerini unutturup birkaç bölüm sonra tekrar ortaya çıkışlarıyla okurun zihnindeki “flashback”i diri tutan yazar, bu sayede romandan kopacak haddeye gelenleri tekrar kitabına döndürerek olayları ağır adımlarla birbirine bağlar.
Jean Echenoz, “Greenwich Meridyeni”nde kafayı sonuna kadar karıştıran, bazen bir çıkmaza iten bir kurguyla çıkıyor karşımıza. Uzun süre kimin kim olduğu, kime çalıştığı, kimin ötekini niye öldürdüğünü muallakta bırakarak okurla kitabın arasındaki duvarı ortadan kaldıran Echenoz, katman katman artmasına rağmen yavaş yavaş genişleyen ve taşları yerine oturtan romanıyla hikâye anlatıcılığındaki gücünü, zihinsel algoritmalarla birleştirerek çok bilinmeyenli bir denklemin edebi bir versiyonunu sunuyor.
edebiyathaber.net (5 Nisan 2024)