Olcay Özmen, “Sahilden Bostancı” adlı öykü kitabıyla ilgi çeken yazar Gül Ersoy’la söyleşti.
Yazmaya başladığınız zamanı hatırlıyor musunuz? İlk yazı denemeleriniz hangi türde olmuştu? Ve Gül Ersoy kim?
Hatırlıyorum, 12 yaşındaydım, devamlı yazı yazdığımın ve bunu çok sevdiğimin ayırdına vardım. Bilimkurgu hikâyeler yazıyordum. Gül Ersoy kim derseniz, kestirilemeyen biri diyebilirim…
İnsanların, gençlerin, tırnak içindeki daha aklı başındaki işler uğruna didindiği bir dönemde öykücü olmak, nasıl bir yaşayışın, duyuşun sonunda karşınıza çıktı. Bu durum sizi korkutmuyor mu, “geleceğiniz” için ne düşünüyorsunuz?
Kimisi doktor oluyor, kimisi ressam, kimisi yazar. Bu dünyaya ne yapmamız gerekiyorsa onu yapmak için geliyoruz. Gelecek kaygısı değil, kendini gerçekleştirememe kaygısı sarmalı insanı… Kaygım yok, yazmaya devam.
Öykünün / hikâyenin kalıcılığı sizce nerde, hangi gizde aranmalı? Ya da bir giz aranmalı mı?
Yazmak başlı başına bir giz, bir büyü. Kalıcılık ise dilde ustalık ve anlatımdaki evrensellikle ilgili…
Biraz da yazma ritüelleri üzerinden gidelim. Yazmanın size göre bir zamanı var mıdır? Günü hangi saatlerinde daha rahat yazabiliyorsunuz? Mekân fark ediyor mu? Elle mi yazarsınız, klavye ile mi? Yazarken “uyarıcı”lara (tütün, alkol, çay, su vb.) ihtiyaç duyar mısınız? Olmazsa olmazlarınız var mıdır?
Ben gececiyim. Ama ortam müsaitse gündüz de yazabilirim. Klavyeyle yazıyorum. Senelerce elle yazdım ve sonunda onları saklayacak yer bulamamaya başladım. Yazarken kahve ve sigara içerim. Olmazsa olmazım müzik, müzik olmadan asla!
Hayatınıza etki eden, uykularınızı kaçıran, yürüyüşünüzü değiştiren üç kitap ve üç film adı verebilir misiniz?
Kitap: Marguerite Duras, Cebelitarık Denizcisi
Film: Peter Greenaway, Pillow Book
(Üçe indirmek çok zor ama en sevdiklerim bunlar.)
Söyleşi: Olcay Özmen – edebiyathaber.net (7 Kasım 2014)