Söyleşi: Kâmil Erenli
Gülsevin Kıral, bilim projesi için karışan sınıftaki öğrencilerin tatlı rekabetini anlattığı Ecmen Takımı geçtiğimiz günlerde Günışığı Kitaplığı’ndan yayımlandı. Yazarla son kitabı hakkında konuştuk.
Ecmen Takımı’nda farklı meseleleri olan bir grup öğrenci karşılıyor bizi. Bu öğrencilerin bir kısmı önyargılı, bir kısmı zorba, bir kısmı da oldukça özgüvensiz. Farklı ortak noktaları olan bu çocukların birleştiği en önemli nokta ise “iyilik”. Romanlarınızda tüm olumsuzluklara/her şeye rağmen var olan “iyilik” temasıyla ilgili neler söylemek istersiniz?
İyilik içten mi gelir, öğrenilir mi yoksa bir seçilir mi, yani çocuklarda doğal olarak var mıdır gibi çok yönlü, çok tartışmalı bir konuyu dışarıda bırakarak söylemek istiyorum ki, biz çocuklar için yazan yazarlar, iyilik temasını çocuklara borçluyuz. Savaşların hüküm sürdüğü, her an yenisinin patlak vereceği endişesiyle yaşadığımız, gelir dağılımının giderek bozulmasına karşın iyileştirilmesine yönelik adımların atılmadığı, hoyrat, bencil, duyarsız ilişkilerle çevrelendiğimiz bir dünyada yaşıyoruz ne yazık ki. Ancak çocuklardan bu durumları normal olarak düşünmelerine razı gelemeyiz. Bu gerçekleri saklamadan, yani onlara yalancı, tozpembe bir dünya çizmeden iyiliğin, şefkatin, nezaketin, dayanışmanın, hayalini kurduğumuz dünyanın resmini de çizmeliyiz ki çocuklar da böyle bir dünyayı arzulasınlar, bunun için çaba göstersinler.
Bir söyleşinizde “Oysa çocuk kendini tuğla tuğla inşa ederken başka görüşlere, kitaplarda yaratılan dünyaların yol göstericiliğine ihtiyaç duyar.” diyorsunuz. Ecmen Takımı’nda Ege, Defne ve Esin’in hem bugünlerine hem de geleceklerine birer mektup/hikâye yazması, gelecekleri hakkında hayal kurmaları ve arkadaşlarını da buna teşvik etmeleri… Romanın sonunun açık uçlu bırakılarak çocukların hayal gücünü zenginleştirme düşüncesi… Özellikle küçük yaşta oldukça derin olan hayal denizinin gelişmesi, hayal kurmanın aktif hale getirilmesi hakkında neler söylemek istersiniz/ hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Ecmen Takımı’ndaki karakterlerim bir yandan olası teknolojik gelişmeleri ve bunların günlük hayata etkisini hayal ederken diğer yandan da kendi geleceklerini kurguluyorlar. Çocukların hayal gücü muazzam. Bunu 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinliği vesilesiyle bir araya geldiğim çocuklarda bir kez daha gözledim. Birlikte bir şiir yazıyorduk, çocuklar, başlangıç noktasından çıkıp nerelere vardıklarına kendileri bile şaşırdılar. Biz yetişkinlere düşen, onların hayallerine, umutlarına ket vurmamak, onlara çaresizliği öğretmemek.
Günümüzde çoğu konu/durum, özellikle ev içi konular/durumlar, çocuklarda “travma” oluşturmaması adına gizleniyor/söylenmiyor. Bu durumun çocukları aslında pembe bir dünyanın içine sürüklediğini düşünüyorum. Ecmen Takımı’nda ise bu durum biraz farklı. Çocuklar hemen hemen her durumdan haberdar oluyor. Üstelik ailelerine yardımcı da olmaya çalışıyorlar. Bir nevi “bilinç” kazanıyorlar. Çocukların “yetişkin” hayatına entegresi/dahil olması hakkında siz neler düşünüyorsunuz?
Çocuklar tam olarak kavrayamasa bile evdeki sorunları, yetişkinlerin dertlerini sezer, ailesindeki gerginliği hisseder. Bu durum kimi zaman çocuk açısından daha olumsuz bir sonuç doğurabilir. Belki de sorunun kaynağının kendisi olduğu kanısına varıp suçluluk duygusuna kapılabilir. Oysa ebeveynleriyle aynı ruh durumunu paylaşması, hele de çözümde yer alması onu büyütür, kişiliğini geliştirir. Tabii burada çocukla konuşurken seçilen dile, onun duygularını, umutlarını örselememeye özen göstermek gerek.
Çocukları üzmemek, onları sakınmak adına gerçekleri saklamak gibi konuların anlatımı en çok çocuk kitaplarından bekleniyor. Başka hiçbir mecra bu kadar mercek altına alınmadığı, kullanımına özen gösterilmediği için kitaplarda yer almaması, yasaklanması istenen konular, yetişkin sohbetlerinden, televizyonlardan çocukların kulaklarına sızıveriyor. Olası değil ama çocukların sorunlardan, kötülüklerden, vahşetten habersiz büyüdüklerini düşünelim. İleride bunlarla karşı karşıya gelmeyecekler mi? Bu durumda hazırlıksız yakalanmayacaklar mı? Kitapları sansürleyerek çocuğun elinden önemli bir aleti almış oluyoruz.
Kitabınızda teknolojik gelişmeler önemli ölçüde tartışılıyor. Dijital bağımlılığın çocuklar üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Pandemi öncesinde çocukları ekran bağımlılığından kurtarmanın gerekliliği, yaygın olarak kabul görmüş bir olguydu. Ne kadar samimi ve başarılı olduğumuz çok tartışmalı elbette. Ancak evlere kapanıldığı, eğitimin bile uzaktan yapıldığı salgın döneminde tabletleri çocukların eline kendimiz verdik. Yakalanması çok kolay olan ekran bağımlılığına bizzat biz hizmet ettik. Tabletler, telefonla çok vakit geçirmek, çocukları arkadaşlarından, doğadan, oyundan kopararak yalnız kalmasına neden oluyor. Oysa birlikte oynanan oyunlar çocukların yaratıcılığını besliyor, sosyalleşmelerini sağlıyor. Bu sayede çocukluklarını neşe içinde geçiriyorlar. Johann Hari Çalınan Dikkat isimli kitabında dijital dünyanın odaklanmamızı nasıl olumsuz etkilediğine dikkat çekiyor ve internetin icadından beri odaklanma süresinin azaldığının bilimsel çalışmalarla ortaya konduğunu belirtiyor. Bunun zaman kaybı, yapılan hataların artışı gibi olumsuz etkileri var elbette ama ben en çok yaratıcılığın azalmasını önemsiyorum. Yazar, yalnızca haz almak için kitap okuyan kişi sayısının ABD’de 2004’ten bu yana yüzde kırk oranında azaldığını belirtiyor. Kitap okumak belli bir odaklanmayı gerektiriyor ve çizgisel bir şekilde ilerliyor. Buna karşılık ekrandan okurken çoğu insan göz atma; başına, ortasına, sonuna sıçrama şeklinde ilerliyor. Bu da metinden alınan hazzı azaltıyor. Satır aralarında söyleneni idrak etmemizi, metnin özünü anlamamızı engelliyor. Korkarım bu alışkanlık, ekran dışındaki okumalara da sirayet ediyor.
Ecmen Takımı hem yapay zekâ hem de Erasmus değişim programı gibi iki güncel konuyu da ele alıyor, önemli ölçüde fikir veriyor. Yapay zekânın sağlık alanında kullanımı çok çarpıcı bir örnek mesela. Çocukların ve gençlerin hayatındaki giderek daha da önemli hale gelmeye başlayan iki temayı işlemenizin nedenini sormak istiyorum…
Ecmen Takımı’nı yazma dürtüm, zihnimi meşgul eden, adil bölüşüm konusuydu. Bu kavramın çocuk dünyasındaki karşılığı olarak sınıfın tümünün gitmeye can attığı ama ancak yarısının gidebileceği bir İtalya gezisi, bir Erasmus programı kurguladım. Kimin seçileceğini belirleyecek adil yöntem nedir, ortak bir amaç etrafında nasıl toplanılabilir gibi konuları çocukların dikkatine sunmak istedim. Çocukların onca uğraştıkları İtalya gezisine gidip gidemedikleri konusunu ise açık bıraktım, zira yolculuk varmaktan güzel deyişini kanıtlamak ister gibi projeyi hazırlarken çok eğlendiler, çok şey öğrendiler.
Yapay zekâyı ise başta çocukların ilgisini çekecek bir proje konusu olarak tasarlamıştım. Ancak yazma sürecim boyunca yapay zekâ alanındaki gelişmeler inanılmaz bir hız kazandı. Yararları ve olası zararları çok tartışılmaya başladı. Başladığımda konu ile ilgili bir iki yıl önce çekilmiş videolar bana fikir verebiliyorken, sonunda bir hafta öncekilere itibar etmez oldum. Kişiye özel olarak geliştirilen kanser ilaçlarının yalnızca yapay zekâ yardımı ile gerçekleştirilebildiğini öğrendiğimde bu teknolojiye hayran olmuştum, ancak yapay zekânın babası sayılan Geoffrey Hinton’ın fikirlerini daha rahat söyleyebilmek için Google’dan ayrılması, Open AI CEO’su Sam Altman’ın Amerikan Kongresi’nde bilgi vermesinin istenmesi bana bu teknolojinin iki yüzü olduğunu düşündürttü. Bunu da kitabıma taşıdım, karakterlerime teknolojinin faydalarını ve zararlarını tartıştırttım.
edebiyathaber.net (30 Nisan 2024)